|
|
'ABE! DAHA DA AÇILASIN BE!...'Kategori: Söyleşiler | Makaleler | 0 Yorum | Yazan: A Yorum | 17 Nisan 2010 00:02:12 Romanlar... Yüzlerce yıllık kültürü, geleneği, alışkanlıkları, kendilerine özgü, müzikleri, dili olan son derece renkli bir topluluk. Her zaman aramızdaydılar ve her zaman da aramızda kalacaklar. Kimileri onları yok sayıp dışlasa da, onlar bir şekilde var oldular ve kendilerini ifade ettiler hep...
İşte aslında dünyanın olduğu kadar Türkiye’nin de çeşitli bölgelerinde, kentlerin içinde yaşayan bu topluluğa ait insanlarımızdan bir kısmı da Çorlu’da yaşıyor. Üstelik yaşadıkları yerin adı da kendileri kadar ilginç; ‘Kore Mahallesi’. Bu adı almasının sebebi ise bu bölgenin Roman sakinlerinin 1950-1953 yılları arasındaki Kore Savaşı’ndaki Türk Tugayı’nda yer alması. Evet, burası şimdi Çorlu’daki Roman yurttaşların yerleşim yeri. Çorlu Borsası’nın olduğu yerden başlayıp Çerkezköy’e kadar uzanıyor. Yol boyunca mahalle beton ve metal bloklarla perdelenmiş. Mahallenin asıl adı ise Hıdırağa Mahallesi. Ancak, sadece resmi yazışmalarda böyle kullanılıyor. Burası orada yaşayan herkes için öncelikle ‘Kore Mahallesi’. 200 bin metrekare alan üzerine kurulmuş. Doksan yıllık bir yerleşim yeri olduğu söyleniyor. 1900’lerin başında burada Rumların oturduğu rivayet ediliyor. Rumlar bölgeyi terk edince Romanlar buraya yerleştiriliyor. Kore Mahallesi’nde yaşayan Romanların köklerinin Hindistan, Pakistan, İspanya’ya kadar uzandığı söyleniyor. Kore Mahallesi’nin nüfusu ise son sayıma göre 5.300 kişiden oluşuyor... Kore Mahallesi’nde bir ilköğretim okulu, bir de sağlık ocağı bulunuyor. Altı tane küçük çaplı bakkal var. Buranın halkı ilk zamanlar yaşamlarını kalaycılık yaparak sağlıyordu. Zamanla bu ata mesleğini terk etmek zorunda kaldılar. Şimdi ise ağırlıkla atık toplama ve değerlendirme işi yapıyorlar. Bir de tabii düğün dernek zamanları müzik, çalgı işleri… Kore Mahallesi’nde kız çocukları ilkokulu bitirdikten çok kısa süre içinde evlendiriliyor. ‘Evlenmeyi’ kurtuluş olarak görüyorlar. Evlilikler kendi içlerinde oluyor. Romanlardan dışardan kız istemeye gelen yok. Kız çocukları ise okuyup hemşire ve öğretmen olmak istediklerini söylüyor. Ancak yoksulluk ve ‘ayrımcılık’ nedeniyle hedeflerini gerçekleştiremediklerini ileri sürüyorlar. Müziksiz romanları düşünmek mümkün değil. Yaşamlarını eğlendirerek kazanıyorlar. Ancak son yıllar da yaşanan ekonomik kriz nedeniyle eski işlerini mumla aradıklarını belirtiyorlar. Sünnet ve köy düğünleri yaralarına merhem olmuyor. Çünkü yaşanan ekonomik kriz bu alanı da etkilemiş. Öte yandan modern yaşamın getirdiği müzik biçimine tepki duyuyorlar. Albüm yapmak istiyorlar fakat yapımcı bulamıyorlar. Görsel ve yazılı medyadan destek alamıyorlar. Türk Sanat Müziği’ni kendilerinin sayesinde ayakta durduğunu belirtiyorlar. Kısaca müzik sektörü eskisi gibi romanları yaşatmıyor. Farklı işler arıyorlar. İş bulanlar müziği bırakıyor. Kore Mahallesi’ndeki halkın önemli bir kısmı ‘milliyetçi- muhafazakâr’ eğilimli. ‘Sol’ denilince akıllarına CHP ve DSP geliyor. Sosyalist partilerin hiçbirini tanımıyorlar. Sosyalist partilerin mahallelerine hiç gelmediklerini, kendileriyle ilgilenmediklerini belirtiyorlar. Gazete, kitap okumuyorlar. Günlük politikayı ağırlıkla ATV ve Show TV’den takip ediyorlar. Tiyatroya içlerinde giden hiç yok. Seçimlerde genellikle iktidar partisine oy veriyorlar. 29 Mart yerel seçimlerde AKP mahalleden tulum çıkarmış. Mahallenin girişinde bulunan Romanlar ise kendilerini ‘solcu’ olarak tanımlıyor. E-5 karayolunun bitişiğinde oturanlar ise, ‘sağcı, muhafazakâr, milliyetçi’ kimliğe sahip olduklarını belirtiyor. Böylesi bir siyasi yelpazeleri var. AKP hükümetinin başlattığı ‘Roman açılımı’na karşı büyük çoğunluğu ilgisiz. Daha doğrusu bu konuda bir şeyler olduğunun farkındalar ama ‘açılımdan’ ne kastedildiğini tam bilmiyorlar. Duydukları ise daha çok kulaktan dolma ve gündelik yaşamlarında henüz hissetmemişler. Sadece açılımın ‘iyi bir şey’ olduğunu zannediyorlar. Bu anlamda açılımın daha da açılmasından yanalar! Buna rağmen geçmişe oranla bazı şeylerde ufak değişiklikler olmamış değil. Örneğin eskisine oranla belediye, muhtarlık, kaymakamlık, karakol gibi devlet kuruluşlarına giderken eski çekingenlikleri kısmen de olsa kırılmış. Yani az da olsa ‘yurttaşlık bilinciyle’ tanıştıkları konuşmalarından anlaşılıyor. Ama hâlâ kalın çizgilerle, ayrımcılık yapıldığını, bunun kolaylıkla kalkmayacağının üzerine basa basa dile getiriyorlar. Halen eski önyargıların önemli ölçüde gündemde olduğunu düşünüyorlar. Ayrımcılığın insani bir davranış olmadığını ifade eden Murat Geliz’e bir dokun bin ah işit. Gözleri doluyor, sözcükler boğazında düğümleniyor. Yutkunarak şöyle konuşuyor: ‘Çorlu sanayinin yoğun olduğu bir ilçe. Dolaysıyla iş imkânlarının olduğu yer. İş talebi için fabrikalara başvurduğumuzda ilk sordukları soru ‘nerde oturuyorsunuz’... Kore Mahallesi dediğimizde anlamlı bir şekilde yüzümüze bakarak sert bir şekilde ‘ya iş yok deniliyor ya da biz sizi ararız’ diyerek geçiştiriliyor. Beyaz insanların formları alınıyor. Bize form bile vermiyorlar. Açılım bu mu? Bu Müslümanlığa, insanlığa sığar mı?’ İsminin açıklanmasını istemeyen bir mahalleli ise açılımı şöyle değerlendiriyor: “Yakında galiba seçim var. Açılım mı? Yemlemeden başka bir şey değil. Bir paket çay, bir paket mercimek al sana açılım! Ben karakola gittiğimde karakoldakiler rengime bakarak bana nasıl davrandıklarını söylesem sayfalarınız yetmez. Böyle gelmiş böyle gitmez inşallah.” Burhan Kanbur ise ‘2. sınıf yurttaş’ muamelesi gördüklerini belirterek “Kaymakam, belediye başkanı, muhtar verdikleri hiçbir sözü tutmadı. Bir mahallenin kanalizasyon sistemi olmaz mı? Çok kötü durumdayız. Lağım suları içinde çocuklar oynuyor. Salgın hastalıkla karşı karşıyayız. Birinci sınıf yurttaşlık bu mu?” diyor. Açılımın bir aldatmaca olduğunu ifade eden Ferdi Zurnacı ise “Benim açılım diye bir talebim yok. Hükümetin de olduğunu düşünmüyorum. İkinci sınıf yurttaş olduğumu zaten biliyorum. Bunu her yerde hissediyorum” derken Emrah Akgün ise “Başbakan bu kadar konuştuktan sonra bizi 1. sınıf yurttaş yapabilir mi? Demek ki yıllardır böyle bir ayrım var. Açılımın içeriğini bilmiyoruz. Ne açılımı, içinde ne var? Devletin bana bakış açısı değişecek mi?” diye konuşuyor. Hamallık yaparak kızını okuttuğunu belirten Mehmet Vural ise şöyle konuşuyor; “Kızım Trakya Üniversitesi Muhasebe Meslek Yüksek Okulu mezunu. Okulu iyi dereceyle bitirdi. 10 işyerine başvurdu. Kore Mahallesi’nde oturduğumuz için iş başvuruları kabul edilmedi. Hani açılım, hani ayrımcılık yoktu. Ama ayrımcılığın kalkacağının söylenmesi bile insana moral veriyor.” Kore Mahallesi Romanlar Sosyal Yardımlaşma Başkanı Demir Kaykaç ise, kendilerinin ‘herkesten daha milliyetçi, Müslüman olduklarını’ belirterek “Bu mahalle Kore’de savaştı. Şehit verdi, gazi verdi. Bize diyorlar ki “Türk devletini AHİM’e, ayrımcılık yapıyor diye şikâyet edin’ Biz bunu yapmıyoruz. Biz devletimizi Avrupa’ya şikâyet eder miyiz? Osmanlı döneminde mehteran bölüğünü bizim dedelerimiz kurmadı mı? Biz kalben birinci sınıf yurttaşız.” Romanlar herkes gibi çocukları konusunda çok hassas ve özellikle kız çocuklarının okumalarından yana. “Çocuklarımızı okutamıyoruz. Kız çocukları ilköğretimi bitirdikten bir-iki yıl sonra evleniyor” diye yakınıyorlar. Bu konuda faaliyet gösteren dernek ile vakıflardan ilgi ve destek beklediklerini vurguluyorlar. Kısaca Romanlara önyargılardan uzak baktığımızda aslında onların da hepimiz gibi ortak insani kaygılar taşıdıkları, insanca yaşamak istedikleri daha net anlaşılacaktır. Bunun içinde onlara ‘eşit yurttaşımız’ gözüyle bakabilmek bir başlangıç noktası olabilir… Kaynak : birgun.net | AHMET KÜLSOY Konu ilgili yazılar :
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|