A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Anayasa Mahkemesi Esnaf Odası olacak

Kategori Kategori: Söyleşiler | Makaleler | Yorumlar 1 Yorum | Yazar Yazan: A Yorum | 07 Nisan 2010 19:16:18

Yeni Harman Dergisi'nden Başar Başaran derginin Nisan sayısı için Türkiye'nin aydınlarından Eşber Yağmurdereli ile yeni anayasayı konuştu. "AKP 12 Eylül Anayasası'nı seviyor", "Demokratik Anayasa'da neler olmalı", "Yargı bağımsızlığı', "Halka ne getirir", "Açılımlar", "Kürt sorunu"...

AKP 12 Eylül Anayasası’nı seviyor

Eşber Yağmurdereli 12 Eylül anayasasının faşizmin ürünü olduğunu ve tüm toplum için değiştirme ihtiyacı bulunduğunu, söyledikten sonra AKP'nin neden toplumsal mutabakat aramadan seçime bir yıl kala Anayasa’yı değiştirdiğini yorumladı. Yağmurdereli şunları söyledi: "Çünkü AKP iktidarı bütün var oluşunu bu anayasaya borçludur. Ona bir kutsalına dokunur gibi saygı ve minnetle dokunuyor, “İhtiyacım kadarını alıyorum, beni bağışla” diyor. Anayasanın özüne halel getirmeden, incitmeden yapıyor bu işi. Gayet iyi biliyorlar ki, 12 Eylül ve onun anayasası olmasaydı iktidar olamazlardı. Bu nedenle, demokratik bir anayasa yapmanın mutabakatını aramak yerine, toplumun karşısına kendilerinin de ne işe yarayacağını, sonuçları dolayısıyla da kendileri için taşıdığı riskleri de pek kestiremedikleri bir taslakla çıkıyorlar. Daha dün Cumhurbaşkanının yetkilerinden şikayet edenlerin, Cumhurbaşkanlığını ellerine geçirince, onu yargıyı belirleyen konuma yükseltmeleri, niyetlerinin yargıyı vesayetten kurtarmak değil, vesayet odağını değiştirmek olduğu daha net görülüyor."

Demokratik Anayasa’da neler olmalı

Eşber Yağmurdereli gerçekten demokratik bir anayasada olması gerekenleri ise şöyle anlattı: "Böyle bir anayasada yer alması gerekenler ise AKP’nin gündeminde yer almayan hususlar. Bunlar saymakla bitmez. Hepsi de AKP’nin ideolojik konumu gereği siyaseten dışladığı konulardır. Demokratik bir toplumun asli unsuru olan emek, çalışanların hakları, grevli toplu sözleşme, sendikal özgürlükler; siyasal özgürlükler vb. yani, özgürlükler listesinde yer alan konulardır ki, bunlar ile aralarına koydukları mesafe, şeytanla aralarındaki mesafeden çok daha uzaktır. Hakları ve özgürlükleri savunan ve güvence altına alan bir anayasa olmaksızın demokrasi olamaz.

Sözgelimi, memurların toplu sözleşme hakları taslakta yer alıyor ama bunun fiiliyatta hiçbir geçerliliği yok. Bilinir ki, demokratik toplumlarda toplu sözleşme hakkı grev hakkı ile birlikte mütalaa edilir. Grevle yaptırıma bağlanmamış bir toplu sözleşme süreci hiçbir anlam ifade etmez. Memurlar arasında buna inanan olur mu bilmem. Kaldı ki toplu sözleşme benzeri bir durum zaten yıllardır memur sendikalarının fiili gücüyle uygulanıyor, ama sonuçta kararı yine hükümet veriyor. Oysa grev hakkı olsa böyle olmayacak; kendi sermayedarlarına bütçeyi hortumlatanlar, memura işçiye emekliye pay aktarmak zorunda kalacak."

Yargı bağımsızlığı


Eşber Yağmurdereli anayasa değişikliğinin yargıyı bağımsızlığını nasıl etkileyeceği sorusuna ise liberalleri eleştirerek cevap verdi: "Keşke bu iş o kadar kolay olabilseydi. Türkiye’de yargı hiç bir zaman bağımsız olmadı. Taslaktaki hükümlerin bunu sağlayacağı düşüncesi ise bir ham hayaldir. Diğer bir yandan da var oluşlarını ve bu gün siyaset yapıyor olmalarını bağımsız olmayan bu yargıya borçludurlar. Zira soğuk savaş döneminde bu yargının koruması altındaydılar; sol karşıtı cephede askerle ve yargıyla aynı safta bulunuyorlardı. Bu gerçeği hatırlayıp da, yine de Ergenekon yargılamaları üzerinden düşünen ve tarihsel perspektiflerini kaybettikleri için de, sol ile olan bağlarını kesip liberalleşenler, bu yargılamaları askerin vesayetini kıran bir gelişme olarak değerlendiriyorlar. Küresel kapitalizmin ihtiyaçlarına uygun konumlanma ve davranma dışında bir özellik taşımayan, var olan konjonktür itibariyle de etkisizleştirilmiş unsurları hedefe koyarak, 'hesaplaşma' adına bu durumdan bir tatmin çıkarıyorlar. Anlamıyorlar ki, bir bütün olarak topluma, birey olarak da bizlere yönelen bu potansiyel tehdidin kesin olarak ortadan kaldırılabilmesinin tek çaresi yine demokrasidir. Bu tehdit demokratik hayat geliştikçe giderek azalacaktır. Nasıl ki anayasa değişikliklerinden bir özgürlük gelmeyecekse, bu yargılamalardan da tatminkar bir sonuç çıkmayacak. Bu gelişmelere umut bağlayanlar, gerek anayasayı değiştirme teşebbüsü gerekse de sözü geçen yargılamalar sonrasında, bütün bir toplumun sivil bir anayasaya ulaşma yönündeki beklentileri ile en azından 12 Eylül gibi karanlık dönemlerde, 17 bin faili meçhul cinayet vb işlenmiş suçlar üzerinden yapılması gereken gerçek bir hesaplaşmanın ertelenmesine destek olduklarını göreceklerdir.

Öte yandan da çok güvendikleri ve akp iktidarının kişiliğinde ortaya çıkmış bulunan siyasi anlayışın darbeler adıyla hedefe koyduğunun sadece, postmodern dedikleri 28 Şubat ile 27 Mayıs olduğunu görmezlikten gelmektedirler. Hükümetin hesaplaşma adına samimiyetle karşısına aldığı 28 Şubat’tır. Çoğunlukla 28 Şubat bizim cenahta doğru değerlendirilmez. 28 Şubat Soğuk Savaş döneminde kurulmuş ve halka ve demokrasiye karşı ağır suçlar işlemiş olan meşum ittifakın dağıldığı tarihtir. O tarihte devlet oligarşisi AKP’nin de içinde bulunduğu kesimle arasındaki ittifakı bozmuş, en yakın müttefikini bu kez tehdit algılaması kapsamına sokmuştur. İşte anayasa değiştirme teşebbüsleri ve Ergenekon yargılamaları bozulan bu ittifakın doğal sonucudur. Soğuk savaşla başlayıp, komünizmle mücadele derneklerinden, toplu kıyam namazlarından, kanlı pazarlardan geçerek sağlamlaşmış bir suç ortaklığı ilişkisi düşman kardeşler karşıtlığına dönüştüğünde, Türkiye bugünkü gerilimli ortamla yüz yüze kalmıştır. Burada önemli olan bir diğer nokta da, darbeler kronolojisinde, bugün merkez medyada köşe yazan, başyazar olan sağdan liberallerin, soldan liberallere göre darbeler tarihine daha sınıfsal bakmalarıdır. Zira onlar darbe deyince 28 Şubat’ın üzerine basıp, 12 Eylül ve 12 Mart’ın üzerinden gözlerini kapayarak atlayıp 27 Mayısın üzerine sıçrarlar. Çünkü, onlar için üstünden atladıkları darbeler, kendilerinin de bir parçası oldukları suçlar ve suçlular tarihidir."

Halka ne getirir


Yağmurdereli AKP'nin hazırladığı taslağın halka neler getireceğini şöyle anlattı: "Taslak üzerinden yargıya karşı yürüttükleri hamle, Taslak yasalaşırsa yargıyı bağımsız hale getirmekten ziyade, onu daha çok siyasete, daha doğrusu mecliste çoğunluğu elinde bulunduran siyasi anlayışa bağımlı kılacak. Yani bizim için yine değişen bir şey olmayacak. Yine büyük çoğunluğunun yaşı 15’i geçmeyen binlerce çocuk polise taş attıkları için hapse konacak ve onlarca yıllık ağır hapis cezalarına çarptırılacak. Yine geçen gün olduğu gibi, Roman açılımıyla ilgili toplantı sırasında başbakan’a karşı 'parasız eğitim istiyoruz' diye pankart açan üniversiteli gençler derhal alınıp hapsedilecek. Yani kendi sıradan hayatlarımıza dair gerçekler hiçbir şey değişmeksizin varlığını sürdürecek ise, o halde bu 'yargıyı bağımsızlaştırma' iddiasında bir samimiyetsizlik var demektir. Oysa, sosyal, laik ve evrensel hukuk ekseninde karar veren, hem ordudan hem de hükümetten bağımsız bir yargı sistemi ve adalet anlayışı oluşturulsa bugünkü yargı düzeni doğru bir yere gelmiş olacaktır.

Şimdi biraz da taslakta olanlar değil, olmayanlar üzerinde akıl yürütelim: Anımsayalım, AKP iktidarının ilk seçim döneminin sonlarında gündemine aldığı en önemli konu, türbanla bağlantılı olarak YÖK’ün 'bağımsızlaştırılması!' sorunu idi. Siyasal gündemi uzun süre meşgul etti ve nerede ise bir rejim sorunu haline geldi. Anayasa mahkemesi bir biçimiyle tartışmaları bitirdi. YöK bilindiği gibi, 12 Eylül diktatörlüğünün icraatlarından, üniversite özerkliğine ve bilimsel özgürlüğe karşı işlediği en büyük suçtur. Mevcut anayasada yer alan YÖK, Toprağı bol olsun! Hoca bey’in (Doğramacı) başyapıtıdır. AKP 12 Eylül rejiminin bu başyapıtına, o ana kadarki bütün YÖK yönetimleri de dahil, bilimi üniversiteden sürüp çıkardığı için değil, Meslek liseleriyle ilgili sorun (neyin kastedildiği malum) bağlamında karşı çıkıyordu. Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçildiğinde bu sorun yeni atamalarla çözüldü. Şimdi, Hoca Bey’in kutsal ruhu atanan müderrislerin şahsında yaşamaya devam ediyor ki bu ruh 12 Eylül rejiminin ruhudur. Şimdi insanın aklına şöyle bir soru geliyor: Şayet akp bu sorunu kendince çözmese idi, bu taslakta 'YÖK’ün Bağımsızlaştırılması!' ile ilgili bir hüküm yer almaz mıydı?

Açılımlar


Yağmurdereli açılımlarla ilgili de net konuştu: "Bence ne yazık ki AKP demokrasi dersinde daha o kadar ilerleyemedi, ilerlemeye de pek niyeti yok zaten. Öncelikle bu açılımlar noktasında kamuoyuna inandırıcı bir niyet sunamadı. Türkiye’nin bu köklü sorunları konusunda sahip olduğu demokrasi kültürünün yeterli olmadığı anlaşıldı. Zira bu sorunların kaynakları imparatorluk dönemlerine, tarihin derinliklerine kadar uzanıyor. Bu alanlarda ilerleyebilmek için öncelikle samimi olmak, sonra da çözümleyici bir irade ile birlikte, çözmeye yetecek bir kültürel donanıma sahip olmak gerekir. Bunlardan daha önemlisi, bu sorunların tarihsel gelişmenin doğal bir sonucu olarak ortaya çıktığını, bu sorunların çözümünü de içine alan demokratikleşmenin her durumda kaçınılmaz olduğu tarzındaki bir tarih bilinciyle hareket etmek gerekir. Sahip olunan kültür, dünya hayatının gel-geçliği ve bunun tanımladığı bir durağanlığın ikliminde, sadece ticari kaygılar üzerinden düzenlemelere cevaz veriyor, o zaman sorunları hem kavramada hem de çözmede başarısızlık kaçınılmazdır. Eğer sorun tarihsel ise çözüm de tarihin içindedir. Tarihten söz ediyorsanız tereddütsüz ilerlemeyi de kabul etmeniz gerekir. Bunların hiç biri yok ortada.

Örneğin Alevi açılımını ele alalım: Onca toplanmalar-dağılmalar, ucu bucağı belli olmayan konuşmalar tartışmalar sonrasında ileri doğru atılmış tek bir adım bile yok ortada. Alevilerin talepleri açık, Madımak müze olsun, Cemevleri güvenli bir statüye kavuşsun, daha da önemlisi, zorunlu din derslerinin anayasadan başlayarak müfredattan çıkarılsın istiyorlar. Yüzbinleri topladıkları mitinglerde bu taleplerini ortaya koydular. AİHM’nin de bu yönde kararları var. Anayasanın 90. Maddesine göre, bunlar uyulması gereken mahkeme kararlarıdır. Danıştay’ın da benzer kararları var. Ancak hükümet sessiz kalıyor. Bütün bu açılım safsatası sonunda hükümetin Alevilere söylediği şu: 'sünni din dersi hocaları derslerde Alevilikten de söz edecekler'. Olayı bu düzeyde algılayan bir hükümetin, din derslerini bir anayasa değişikliği ile zorunlu olmaktan çıkarmasını beklemek mümkün mü?

Kürt sorunu

Yağmurdereli Kürt sorunu için ise şunu söyledi: "Benim sürekli işaret ettiğim bir gerçek var: Kürt sorununun çözümü sadece demokrasi içinde olabilir ve demokratik araçların kullanılması ön koşuluna bağlıdır. Bu ülkenin gündemine bu durumu bir sorun olarak taşıyan gerçek, ne sanıldığı gibi ekonomik geri kalmışlık, ne feodal ilişkilerin varlığı, ne de başka bir şeydi. Çözümsüzlüğün nedenlerini bunlardan hiç birine tek başına bağlamak doğru değildir. Sorun tamamiyle siyasidir. Demokrasinin en genel kurallarından biri, demokratik siyasetin alanlarında herkesin kendi kimliği, kendi inancı ve kendine özgü olan tüm özellikleriyle yer almasıdır. Siyasal partiler, bu insanların özelliklerini kendi parti politikalarında yer verdikleri, herkesin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik projeler oluşturdukları ve buralardan gelen enerjiyi kendi kanallarına akıttıklarında büyürler. Zira, demokratik toplumlarda, inançları, kimlikleri üzerinden siyaset yapmak isteyen insanlar mutlaka kendi partilerini kurmak zorunda da değildirler. Demokratikleşmenin ileri düzeylere ulaştığı durumlarda bunun bölücülük anlamına geldiğini de bilirler. Evet çözüm siyasettedir. Bu ülkede gerçekten demokrasi isteniyorsa, hiç kimsenin ötekileştirilmemesi ve siyaset alanının herkese açık olması gerekir. Şimdi, AKP Kürt ve benzeri açılımlarda samimi ise, siyaseti sadece profesyonel elitlerin yaptığı bir iş olmaktan çıkaran adımları atması gerekir. Mademki demokratikleşme adına adımlar attığını, anayasayı bu amaçla değiştirmeye teşebbüs ettiğini söylüyor, işte şimdi top onda. Yapılması gereken iş ise son derece basit. AKP 12 Eylül anayasasının siyaseti kitlelere yasaklayan; siyaseti herkese ait sıradan bir iş olmasını engelleyen hükümleri anayasadan çıkarmayı gündemine almalıdır. Mademki kendisini milli iradenin temsilcisi sayıyor, milli irade üzerine konmuş olan vesayeti bertaraf etmek istiyor, o halde anayasanın ve seçim yasalarının milli iradenin meclise yansımasını engelleyen hükümlerini ve buna bağlı olarak da % 10’luk seçim barajını düşürmeyi gündemine almalıdır. O çok karşı çıktığı “vesayet rejimi”nin gerçek güvencesi bu darbe anayasası değil midir? O halde, Bütün toplum bir an önce bu anayasadan kurtulmak istediğine göre, AKP neden bir toplumsal mutabakat aramaksızın ufak-tefek makyajlarla idare edip, bu anayasanın ömrünü uzatıyor. Demek ki akp bu anayasanın vesayetçi karakterine sığınarak başkalarına ait bir vesayeti kaldırıp, onun yerine kendi vesayetçi rejimini ikame ve tesis etmek istiyor. Gerçek böyle iken BDP, hükümetin taslağına destek vermek için seçim barajının düşürülmesini talep ediyor.

AKP neden korkuyor


Eşber Yağmurdereli seçim barajını düşürmeyi reddeden AKP'nin korkusunu ise şöyle anlattı: "Milli iradenin savunucusu AKP’nin en büyük korkusu milli iradenin meclise yansımasıdır. Düşünsenize: 2002 yılındaki seçimin iki partili meclisinde AKP neredeyse üçte iki çoğunluğa sahipti. 2007’deki seçim sonrasında AKP oylarını yaklaşık üçde bir oranında artırmasına rağmen 25-30 kadar sandalye kaybetti. Çünkü bir üçüncü parti meclise girmişti. Anayasa ve seçim yasalarında akp’nin yapacağı bir değişiklik ile seçim barajı yüzde yediye bile düşürmüş olsa, bir dördüncü partinin daha meclise girme ihtimali ortaya çıkacaktır ki, işte bu AKP’nin korkulu rüyasıdır. Bu durum ise, kendisinin oy kaybına yol açan diğer faktörler de göz önüne alındığında meclis çoğunluğunu yitirmesi tehlikesini ortaya çıkaracaktır. Bu nedenle, AKP’nin milli irade savunuculuğu yolundaki iddiası inandırıcı değildir. İşte tam da bu nedenle AKP darbe anayasasının arkasına sığınıyor."

Anayasa değişirse


Yağmurdereli anayasanın değişmesi halinde muhtemel durumu şöyle anlattı: "Şunlar olur: Sonsuza kadar Meclis çoğunluğuna sahip olan akp meclis üzerinden kafileler halinde HSYK’ya yargıç gönderir. Onlar da Cemil Çiçek’in ruhuyla mücehhez adalet bakanlarının riyasetinde yargıya kendileri gibi bağımsız düşünen savcı ve yargıçlar atarlar. Bu hep böyle devam eder. Kaydı hayat şartıyla görev yapacak olan sayın Abdullah Gül ise, esnaf sanatkar odalarından, tüccardan, müsiad’an, hademe-i hayrat cemiyetinden vb seçtiği yargıçları onar onar anayasa mahkemesine gönderir. Allah göstermesin, biliyorsunuz, anayasa mahkemesinin bir de 'yüce divan' yetkisi var. Eh! O da Kime niyet, kime kısmet."


Röportajın ayrıntıları bu ayki Yeni Harman Dergisi'nde okunabilir.


Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: Henüz oy verilmedi / 0 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

deniz kizi { 07 Nisan 2010 19:33:03 }
bir aydınımızın olması, olayları bu kadar açık, öz, yalın, olduğu gibi
üç kağıt, laf cambazlığı, sinsilik, artniyet gözetmeden
cesurca
söylemesi içimi coşku doldurdu.

güveniyorum bu memleketin keneleri sırtından yine atacağına.

Diğer Sayfalar: 1.

 

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git