|
Her Şeyin SonundayımKategori: Berlin Günceleri | 0 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 05 Nisan 2010 04:00:19 Daha çok Tezer Özlü'den Ferit Edgü'ye yazılan 40. mektup. "Yazarlık gücünü yaşadıklarından alan, yaşadıkları için yazınsal bir dil yaratan, varoluşunu yazmaya, yazısını varoluşuna borçlu biri"dir Tezer Özlü. Ferit Edgü, "Önsöz"de şu saptamayı da yapıyor onun için: "O, çektiği acıları kullanarak, ortaya koymadı yapıtını. Çektiği acılardan bir yapıt yarattı. Diyebilirim ki varoluşunu yazarak gerçekleştirdi."
15 – 21 Mart 15 Mart, Pazartesi Bugün kar yağdı durdu. Bir yandan yağdı, bir yandan eridi. Paris’i düşündüm ve okulda hafta sonu ben Paris’teydim demedim kimseye. İnanmayacaklarından değil de, büyünün bozulmasından korktuğumdan söylemedim. Ayaklarım mı? Hâlâ ağrıyor ama iyi ki de yürümüşüm ve o kadar yer görmüşüm. Paris, bekle beni, yine sarılacağım sana. 16 Mart, Salı “Jai vu la mer” (Denizi Göreceksin). Fransa’da hazırlanan şiir seçkisinin başlığı böyle, Orhan Veli’den: “Gemliğe doğru/ Denizi Göreceksin; / Sakın şaşırma”dan. Ahmet Haşim’le başlayıp, Azad Ziya Eren’le biten antolojide şu şairlerin şiirleri yer alıyor: Yahya Kemal, Nâzım Hikmet, Ercüment Behzat Lav, İlhami Bekir, Asaf Hâlet Çelebi, Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Tarancı, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday, İlhan Berk, Behçet Necetigil, Cahit Külebi, Salâh Birsel, Sabahattin Kudret Aksal, Necati Cumalı, Ahmet Arif, Attilâ İlhan, Can Yücel, Turgut Uyar, hasan Hüseyin, Metin Eloğlu, Edip Cansever, Ece Ayhan, Sezai Karakoç, Gülten Akın, Hilmi Yavuz, Metin Altıok, Ataol Behramoğlu, Refik Durbaş, İsmet Özel, Nihat Behram, mehmet Taner, Hulki Aktunç, Gültekin Emre, İzzet Yasar, Enis Batur, Tarık Günersel, Şavkar Altınel, Salih Ecer, Ahmet Güntan, lale Müldür, Haydar Ergülen, Mehmet Yaşın, Sami Baydar, Birhan Keskin, Küçük İskender, Bejan Matur, Bünyamin K. Desenler ise elbette Abidin Dono’nun. Cemal Süreya’nın antolojide olmadığını fark ediyorum birden. Neden acaba? 17 Mart, Çarşamba “Tezer Özlü-Ferit Edgü Mektuplaşmaları”nın başlığı nasıl da yakıcı! ‘Her şeyin sonundayım’. (Sel Yayınları) Daha çok Tezer Özlü’den Ferit Edgü’ye yazılan 40. mektup. “Yazarlık gücünü yaşadıklarından alan, yaşadıkları için yazınsal bir dil yaratan, varoluşunu yazmaya, yazısını varoluşuna borçlu biri”dir Tezer Özlü. Ferit Edgü, “Önsöz”de şu saptamayı da yapıyor onun için: “O, çektiği acıları kullanarak, ortaya koymadı yapıtını. Çektiği acılardan bir yapıt yarattı. Diyebilirim ki varoluşunu yazarak gerçekleştirdi.” Yeniden yeniden okunacak mektuplar. 18 Mart, Perşembe Berlin-Antalya hattında Betül Tarıman’la ben de epeydir mektuplaşıyorum internet üzerinden. Tezer Özlü’nün can yakan mektupları gibi değil bunlar, daha denemesel ve daha genel. Kendimizden, günlük yaşamımızdan, okuduklarımızdan, yaşadıklarımızdan yola çıkarak yazdığımız mektuplar. Birbirimizi yaptıklarımızla, düşüncelerimizle haberdar ederken, bir yandan da ince yorumlar, gözlemler, eleştiriler de yer aldı bu mektuplarda. Havadan sudan da söz edildi, ama daha çok şiirde odaklandık. Mektup, tür olarak ortadan kalkmak üzere. İnternet her şeyi belirlemeye başlayalı çok oldu, hızla onun götürdüğü yere doğru sürükleniyoruz. El yazısıyla yazılan, zarflanıp pullanıp postaya verilen mektupları yeğlerdim elbette. Olmadı, olamadı. 19 Mart, Cuma Grip oldum. Olmam diyordum, aşıya güveniyordum. Burnum akıyor, boğazım ağrıyor, tüm kaslarım, kemiklerim sızlıyor; üstüne üstlük bir de boğulurcasına bir öksürük, bir öksürük... Havalar düzelmeye başladı gibi, on derecinin üstünde sıcaklık ama güneşsiz. Güneş olmayınca da havanın ısınıp ısınmaması kimin umurunda! İlla güneş olacak! Artık Ayvalık’a saklıyorum o güzel güneşli günlerin tadını. Okulda zar zor dayandım. Eve gelince ne kitap okuma, ne çalışma! Salondaki divana yığılıp kaldım. Öksürük şurubu ve Aspirin. Bitki çayı. Tarhana çorbası. Greyfurt ve portakal. Bakalım ne kadar sürecek bu bela. 20 Mart, Cumartesi Rahime’nin günü vardı. Ben de bunu fırsat bilip, tam düzelemesem de, geceki terlememin faydasını gördüğümü düşünerek, epeydir gitmek istediğim sergileri görmeye koşturdum. Akademie der Künste’deki sergi doğanın yok edilmesine karşı alternatif arayışları içeriyordu. Bir başka sergi Berlinli çizer, fotoğrafçı, mizahçı Grosz’un yapıtlarından oluşuyordu: “Bütün ve Anarşist” başlığı altında onun çizim defterleri, ürünlerinin yer aldığı dergi, gazete, kitap sayfaları, Amerika’daki yıllarına ilişkin izler, sokaktaki insanların portreleri, hayat kadınları bürokrat ve askerler... Onun çizimleri sokağın sesi sanki; yoksulluk ve günlük yaşamın tüm ayrıntıları özgün bir biçimde gözler önüne serilmiş yapyalın bir biçimde. Ağa Hanın Hazineler ise Osmanlı ve İslam dünyasının kültür, sanat zenginliklerini içeriyordu. Kuran’ın değişik yazılarla el yazmalarından kullanılan altın kaplama vazolara, tabaklara, yorgan yüzüne... uzanan bin bir ince, şaşkınlık verici ayrıntıyla bezeliydi sergi. Ne yazık ki o övünülesi zenginliği sürdüremedi İslam dünyası. Taht kavgaları, iktidar hırsı... yıkılmaz gibi görünen ne çok uygarlığı yiyip bitirmiş, örnekleri bu sergide en çarpıcı biçimde görülüyor. Bu arada Firdevsi’nin o ünlü Şahnamesi’nin özgün halini de gördüm büyülenerek. Yoruldum ama değdi yorgunluğuma. 21 Mart, Pazar Dünya Şiir Günü bugün. Berlin’de tık yok. Kim yapacak benden başka? Ben de planlayamadım önceden. İşe el atmak istemememin nedeni her şeye benim koşturmak zorunda kalmam. Sonra o kadar uğraşmaya, çalışmaya değmeyecek pek az insanın gelmesi. Evimde kalıp şiir okumak en iyisi. Öyle de yaptım zaten. Berlin’den bir Allah’ın kulu çıkıp da Şiir Günün kutlu olsun demedi. Kim biliyor ki bugünün şiir günü olduğunu. Elektronik posta kutuma gelen kutlama e mailleri içime su serpiyor. Şiiri bir güne hapsetmek değil amaç, her günümüzün şiirli geçmesine dikkat çekmek. Günlük yaşamın acı, ezici sıkıntılarına şiirle karşı koyabilmek. Bunu başarabilen kendi iç dünyasını da zenginleştiriyor elbette imgelerle, dizelerle.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|