|
|
ABD'den sert insan hakları raporuKategori: Raporlar | 0 Yorum | Yazan: Haberci | 12 Mart 2010 07:01:56 Raporda, ülkede bazı insan hakları sorunları ve suistimallerin olduğu yönünde haberlere işaret edildi. ABD Dışişleri Bakanlığının 2009 yılı İnsan Hakları Raporunda, Türkiye'de sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasını yasaklayan düzenleme, ifade özürlüğü ve Kürtçe ile Türkçe dışındaki diğer dillerin kullanımı gibi konularda yıl içinde olumlu gelişmeler yaşandığı, ancak hükümet ve devlet bürokrasisinin bazı yetkililerinin açıklamalarının, bazı gözlemcilerce, yargının bağımsızlığını etkileme amaçlı olduğuna inanıldığı belirtildi.
Raporun Türkiye bölümünde, ülkede bazı insan hakları sorunları ve suistimallerin olduğu yönünde haberlere işaret edildi. Güvenlik güçlerinin bazı yasa dışı infazlara karıştığı iddialarının yer aldığı raporda, bu konularda tutuklama ve sorgulamaların vaka sayısıyla karşılaştırıldığında düşük kaldığı ve mahkumiyet kararlarının da nadir olduğu görüşü savunuldu. Hapishane koşullarının geliştiği, ancak yetersiz olduğu ifade edilen raporda, hapishanelerdeki mahkum sayısının kapasiteleri aştığı ve personelin yetersiz eğitime sahip olduğu belirtildi. Raporda, güvenlik güçlerinin yasaların öngördüğü şekilde tutukluların avukatlarına anında erişim imkanını her zaman sağlamadığı iddia edildi. "YARGI BAĞIMSIZLIĞINI ETKİLEME..." Raporda, bazı gözlemcilerce, seçilmiş hükümet ve devlet bürokrasisinin bazı yetkililerinin açıklamalarının, yargının bağımsızlığını etkileme amaçlı olduğuna inanıldığı kaydedildi. Hakimler ve savcılar arasındaki yakın ilişkinin adil yargılama hakkına engel oluşturmaya devam ettiği savunulan raporda, davaların aşırı uzun sürmesinin sorun yarattığı ifade edildi. ABD Dışişleri Bakanlığının raporunda, hükümetin anayasal kısıtlamalar, bazı yasalar ve medya şirketlerine karşı vergi cezaları uygulama yoluyla ifade özgürlüğünü kısıtladığı savunuldu. İnternet özgürlüğünde de bazı kısıtlamaların bulunduğuna dikkat çekilen raporda, mahkemelerin çeşitli meselelerde internet sitelerine erişimi engelleme talimatı verdiği kaydedildi. DİNİ ÖZGÜRLÜKLER Raporda, bazı dini grupların ibadetlerinde, mülk edinmede ve dini liderlerini yetiştirmede kısıtlamalarla karşılaştığı ifade edildi. Namus cinayeti ve tecavüz dahil olmak üzere kadına karşı şiddetin yaygın bir sorun olmaya devam ettiği belirtilen raporda, çocuk yaşta evliliğin kanunlarca yasaklanmasına rağmen sürdüğüne işaret edildi. Raporda, bazı "resmi" yolsuzluk vakalarının, iş gücü ve cinsel sömürü için insan kaçakçılığına katkıda bulunduğu kaydedildi. OLUMLU GELİŞMELER Hükümetin, 26 Haziran 2009'da sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmasını yasaklayan düzenlemeye gittiği, ifade özürlüğü ve Kürtçe ile Türkçe dışındaki diğer dillerin kullanımı konularında yıl içinde olumlu gelişmelerin olduğu belirterek, bunlar şöyle sıralandı: "-301. maddeden soruşturma ve mahkumiyetlerin sayısında önemli düşüş yaşandı, -1 Ocakta devlet televizyonunda resmi olarak 24 saat Kürtçe yayın başladı, -2 Nisanda günde iki kez yarım saat süreyle Ermenice yayınlar başladı, -13 Kasımda özel televizyon kanallarının Türkçe dışında yayın yapmalarına izin veren yeni düzenlemeler getirildi, -Aynı ay, mahkumların ziyaretçileriyle Türkçe dışındaki dillerde de konuşabilmelerine izin veren yeni cezaevi düzenlemeleri yapıldı, -Eylül ayında bir üniversite bölümünün diğer 'yaşayan' diller arasında Kürtçenin de öğretilmesi onaylandı." HAKİMLERE BASKI ABD Dışişleri Bakanlığının 2009 yılı İnsan Hakları Raporunda, "bazı zamanlarda hükümet kendisini eleştiren hakimlere karşı resmi incelemeler başlattığı" görüşü savunuldu. Raporda, "Kanunlar, yargı erkinin tatbik edilmesine ilişkin talimatlar ve tavsiyeler yayımlamasını yasaklıyor, ancak bazı zamanlarda hükümet kendisini eleştiren hakimlere karşı resmi incelemeler başlattı" iddiasına yer verildi. "Yargının ara sıra dış etkiye maruz kaldığı" görüşünün dile getirildiği raporda, "Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yargının bağımsızlığını zayıflattığı gerekçesiyle eleştirildiği" belirtildi. Raporda, Türk Ceza Kanunu'nun 301'inci maddesindeki düzenlemelere rağmen, savcıların "ideolojik nedenle soruşturmalar yürütmeye devam ettiği" iddiasına da yer verildi. Gözlemcilerin, 301. madde çerçevesinde açılan davaların geçen yıllara göre azaldığına işaret ettiğine değinilen raporda, kamu savcıları ile yargıçların birlikte çalışması ve yakın ilişkisinin davalarda adaletsiz bir görünüm yarattığı kaydedildi. "Üst yargı ve siyasetçiler de dahil olmak üzere birey ve kamu şahsiyetlerinin telefonlarının yası dışı dinlendiği şikayetlerinde bulunulduğunun" da belirtildiği raporda, bazı gözlemcilerin, "telefonları dinlenen birçok yargıç ve savcının AK Parti karşıtı olmaları nedeniyle dinlenildiğine" dair açıklamalarına yer verildi. KEYFİ GÖZALTILAR Raporda, "kanunların keyfi gözaltıları yasakladığı, ancak hükümetin bu yasaklara bazı zamanlarda uymadığı" öne sürüldü. Mahkeme öncesi gözaltıların çok uzun sürdüğü, yıl boyunca savcıların önde gelen askeri şahsiyetler, iş adamı ve basın mensuplarını "Ergenekon diye bilinen şebekenin elemanları" olarak "seçilmiş hükümeti devirme ve huzursuzluğu yayma planları" yaptıkları gerekçesiyle tutukladığı ifade edilen raporda, bazı muhalif politikacılar, basın mensupları ve hükümeti eleştiren kesimlerin "Ergenekon" iddianamelerinin siyasi olduğunu söylediği, diğerlerinin ise bunun gazeteci ile insan hakları örgütleri üzerindeki baskıları azalttığını söylediği belirtildi. Hükümet üyeleri ve hükümeti destekleyen basın organlarının davaya yönelik eleştirilerin mahkemeleri baskı altına alma ve hükümet politikalarını değiştirme amacını taşıdığını ifade ettiği, hükümeti eleştirenlerin ise hiçbir suçlama yöneltilmeden insanların uzun süre cezaevinde tutulmasından şikayetçi olduğu kaydedildi. Raporda, Aralık ayında "Ergenekon" soruşturması kapsamında kanıt için ilk kez askeri tesislerin aranmasına izin verildiği, aralarında emekli generallerin de bulunduğu üst düzey ordu mensuplarının ifade verdiği, Genelkurmay Başkanlığının genel anlamda "Ergenekon" soruşturmasında işbirliği yaptığı, ancak bazı ordu üyelerinin süreçlerle ilgili bireysel eleştirilerde bulunduğu belirtildi. "Güvenlik güçlerinde yolsuzluk ve dokunulmazlığın sorun oluşturmaya devam ettiği" savunulan raporda, hükümetin köy korucularıyla ilgili reform yaptığı ve sayısının 63 binden 48 bine indiği belirtildi. Jandarmaya geçen yıl 155 personeli için şikayet geldiği, bunlardan birine idari işlem uygulandığı ve 118 jandarma personelinin yıl içinde çeşitli nedenlerle ihraç edildiği kaydedilen raporda, geçen yıl polise yönelik 63 adli veya idari dava açıldığı, bunların 38'ine yönelik soruşturmaların düştüğü belirtildi. Polisin, bazı göstericileri gözaltına alma uygulamasının sürdüğü, kapatılan DTP ile BDP'nin "yüzlerce üyesinin gözaltına alındığı" ileri sürülen raporda, insan hakları örgütleri, medya mensupları ve insan hakları gözlemcilerine yönelik gözaltı ve tacizlerin devam ettiği görüşüne yer verildi. Adalet Bakanlığı verilerine göre, 31 Ekim tarihi itibariyle cezaevlerinde 2 bin 622 çocuk mahkumun bulunduğu ifade edilen raporda, derneklere göre de bunların 177'sinin terör örgütü PKK yanlısı gösterilerde polise taş atmaktan dolayı terörle mücadele yasaları kapsamında tutuklanan çocuklar olduğu belirtildi. SİYASİ GÜDÜMLÜ CİNAYET OLMADI Raporun birinci bölümündeki ayrıntılarına bakıldığında, Türkiye'de 2008 yılından farklı olarak, bu yıl "siyasi güdümlü adam öldürme"nin olmadığı, ancak yıl içinde güvenlik güçlerince bazı kişilerin öldürülme vakalarına rastlandığı yazıldı. Raporda, geçen yıl, 46 kişinin güvenlik güçleri tarafından dur ihtarına uymadığı için öldürüldüğü, bunun bir önceki yıla göre artışa işaret ettiği savunuldu. Engin Çeber davasının da anlatıldığı raporda, şüphelilerin 6'sının tutuklandığı ve davanın halen devam ettiği belirtildi. 1Aralık 2009 tarihine kadar 33 mahkumun cezaevinde, 5 kişinin de gözaltında öldüğü belirtilen raporda, Adalet Bakanlığının verilerine göre de 116 mahkumun hastalıktan öldüğü ve 34 intihar vakasının görüldüğü ifade edildi. Askeri cezaevinde ölüm vakalarına rastlanmadığı kaydedilen raporda, güvenlik güçlerine göre, terör örgütü PKK ile mücadelede 36 sivil ve 77 güvenlik görevlisinin öldüğü, 115 sivil ile 385 güvenlik mensubunun yaralandığı, bunun yanında 105 teröristin öldürüldüğü ve 5 teröristin yaralı ele geçildiği belirtildi. Güvenlik güçleri mensuplarının işkence, dayak ve kötü muamele vakalarının sürdüğü iddia edilen raporda, bu konuların mahkemelerde ele alındığı, ancak "nadir olarak mahkumiyet kararı verildiği", bu görevlilerin mahkeme sırasında çalışmaya devam ettiği belirtildi. Raporda, Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığının raporuna göre, yılın ilk 6 ayında 3 işkence ve 54 kötü muamele vakasının olduğu, İnsan Hakları Derneğine göre ise yılın ilk 9 ayında 655 işkence vakasının bulunduğu kaydedildi. Raporda, bazı insan hakları gözlemcilerinin iddialarına dayanarak, tutukluların çok azının işkence ve kötü muameleyi haber verdiği, çünkü çoğunun misillemeye uğramaktan korktuğu ya da çabalarının bir işe yaramayacağını düşündüğü savunuldu. CEZAEVLERİNİN DURUMU... Raporda, Adalet Bakanlığı verilerine göre, ülkede yaklaşık 106 bin kapasiteli 367 cezaevinde 114 bin 500 mahkumun bulunduğu, bunların da 60 bine yakınının duruşmaya çıkmaya beklediği kaydedildi. Genelkurmay Başkanlığının da 5 bin kapasiteli 25 askeri cezaevinde bin civarında mahkumun bulunduğu ve bunların 678'inin duruşmasının devam ettiğini bildirdiği ifade edildi. Hapishanelerde yeterli doktor ve psikologun bulunmadığı, bazı mahkumların tedavi olanaklarına erişemediği belirtilen raporda, İnsan Hakları Derneğinin de 672 tutuklunun tedavilerinin çeşitli nedenlerle düzgün yapılmadığı görüşünde olduğu ifade edildi. Hükümete göre, 21 Ekim itibariyle terörizm suçlarından 2 bin 869 mahkum ve 2 bin 699 tutuklu olduğu belirtilen raporda, 17 Kasımda terör örgütü ele başı Abdullah Öcalan'ın kaldığı İmralı'daki cezaevine yeni mahkumların transfer edildiği, Öcalan'ın eskisinden daha küçük, ancak tuvaleti ve ekstra penceresi olan yeni bir hücreye taşındığı ifade edildi. DOĞAN MEDYA'YA VERGİ CEZASI ABD Dışişleri Bakanlığının 2009 yılı İnsan Hakları Raporunda, hükümetin "bazı durumlarda ifade özgürlüğünü kısıtlayan uygulamalara devam ettiği" öne sürüldü ve bazı üst düzey hükümet yetkililerinin "basını güçlü biçimde eleştiren açıklamaları" eleştirildi. Raporda, Adalet Bakanlığı verilerine göre, TCK'nın 301. maddesiyle ilgili 424 şikayette bulunulduğu, bunlardan 358'inin reddedildiği, geçen yıla göre önemli bir düşüş olarak, bunların sadece 4'ü üzerinde işlem yapılmasına izin verildiği, 55 dosya üzerindeki incelemelerin ise sürdüğü belirtildi. Birçok durumda bireylerin "devleti ve hükümeti, dava ve inceleme başlatılması riski taşımadan eleştiremediği" savunulan raporda, insan hakları ve hükümet politikaları üzerinde özellikle de AB üyelik süreci, ordunun rolü, İslam, siyasi İslam, Kürtler, azınlıklar, Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde Türk-Ermeni çatışmasının tarihiyle ilgili konularda tartışmaların bulunduğu kaydedildi. Raporda, yıl içinde 34 gazetecinin sözlerinden dolayı gözaltına alındığı, 29 yayının geçici olarak durdurulduğu ve 62 kitabın toplatıldığı yazıldı. Raporda, yine de geçen yıla göre kitaplara ilişkin yasakların azaldığı belirtildi. Bir röportaj sırasında "demokratik açılım"a ilişkin değerlendirmeleri nedeniyle Hülya Avşar'a ve röportajı yapan gazeteci Devrim Sevimay'a açılan soruşturmaya da değinilen raporda, polis ve yargının "kapatılan DTP ve BDP'nın üyeleri üzerindeki baskısını sürdürdüğü ve bu üyelere karşı 1000'den fazla davanın açıldığı" ileri sürüldü. BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ Raporda, savcıların medya özgürlüğünü kısıtlayan çeşitli yasalar kapsamında, yazar, gazeteci ve siyasi şahsiyetlere yönelik çok sayıda dava açtığı, ancak hakimlerin bu suçlamaların çoğunu reddettiği belirtildi. AK Parti'nin bazı üyeleri ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın gazeteci ve karikatüristlere karşı "dava açmayı sürdürdüğü" kaydedilen raporda, insan hakları örgütleri ve gazetecilerin bu eğilimlerin "oto sansür" atmosferini yarattığı yönündeki görüşüne yer verildi. Haber ajanslarına da sahip olan geniş medya şirketlerinin "kendi bünyelerinde çalışan gazetecilerin hükümeti eleştiren haberler yazması halinde iş imkanlarını kaybetmekten endişe ettikleri" kaydedilen raporda, Maliye Bakanlığının Doğan medya grubuna yönelik vergi cezasının bazı gözlemcilerin endişelerini artırdığı belirtildi ve "hükümetin bu cezaları muhalefeti susturmak için kullandığı" yönündeki iddialara yer verildi. Raporda, 11 Mayıs itibariyle mahkemelerin 82 bin şikayete bağlı olarak internet sitelerinin yasaklanmasına yönelik 2 bin 601 talimat verdiği, bunun geçen yıla göre büyük bir artışa işaret ettiği belirtildi. YouTube yasağına değinilen raporda, hükümet yetkililerinin nadir olarak "ulusal güvenlik, kamu düzeni ve sağlığı ile ahlakı koruma veya bir suçu önleme" gibi nedenlerle internet kullanıcı kayıtlarına girdiği ifade edildi. "DİNİ KISITLAMALAR" Raporun "din özgürlüğü" bölümünde, hükümetin bu konudaki haklara fiiliyatta genel anlamda saygı gösterdiği, ancak "Müslüman ve diğer dini gruplara önemli kısıtlamalar getirdiği" savunuldu. Yıl içinde hükümetin Alevilerin endişelerini ele alan bazı adımlar attığı belirtilen raporda, cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması gibi taleplere değinildi. Raporda, "ordu, yargı ve bürokrasinin diğer kollarına mensup bazı üyelerin, İslami köktencilik olarak adlandırdıkları unsurlara karşı kampanyalar yürütmeye devam ettikleri, bu grupların İslami köktenciliği laik devlete bir tehdit olarak gördüğü" ifade edildi. Fener Rum Patrikhanesi ve Heybeliada Ruhban Okulu konusuna değinilen raporda, Hristiyan ve Yahudi karşıtı yayınlara değinilerek, TRT'nin "Ayrılık" dizisinden bahsedildi. Raporda, üniversitelerdeki türban yasağının devam ettiği, ancak bazı fakültelerin öğrencilerin derslere başörtüyle girişine izin verdiği anımsatıldı. JANDARMA VE POLİSİN TUTUMU DTP'nin kapatılması konusuna değinilen raporda, "yıl içinde polisin özellikle güneydoğudaki çok sayıda DTP bürosuna baskın düzenlediği, yüzlerce DTP üyesini gözaltına aldığı" belirtildi. Savcıların "DTP üyelerine karşı çok sayıda inceleme ve dava süreci başlattığı" ifade edilen raporda, jandarma ve polisin DTP üyelerine sözlü tehditlerde bulunduğu, gösteriler sırasında keyfi gözaltılar ve kontrol noktalarında alıkoymalar görüldüğü ileri sürüldü. Raporda, uluslararası ve yerel bazı insan hakları örgütlerinin "özellikle güneydoğuda faaliyetlerinin kısıtlandığı" iddia edildi. Kadına karşı şiddet, ayrımcılık, tecavüz ve namus cinayetleri vakalarının ciddi ve yaygın bir problem olduğu belirtilen raporda, çocuk yaşta evliliklerin sürdüğü ve çocuk işçi probleminin devam ettiği kaydedildi. Romanlara yönelik "ayrımcılığın devam ettiği" öne sürülen raporda, eşcinsellere karşı da polis ve işverenlerin, kanunlardaki "toplum ahlakı ve doğal olmayan cinsel davranış" konularını gerekçe göstererek, bu kesime ayrımcı davrandığı iddia edildi. "YARGININ BAĞIMSIZ VE GÜÇLÜ KALMASI BİZİM İÇİN ÖNEMLİ" ABD Dışişleri Bakanlığının, Demokrasi, İnsan Hakları ve İşgücünden Sorumlu Bakan Yardımcısı Michael Posner, Türkiye'de yargının bağımsız ve güçlü kalmasının kendileri için önemli olduğunu söyledi. Posner, ABD Dışişleri Bakanlığının 2009 yılı insan hakları raporuyla ilgili düzenlediği basın toplantısında, Türkiye'de yargının bağımsızlığına ilişkin endişesi olup olmadığına ilişkin soru üzerine, "Şüphesiz, yargının bağımsız ve güçlü kalması bizim için önemli, bu bizim için bir başlangıç noktası" ifadesini kullandı. Posner, "Türkiye'de hükümete tehdit olarak algılanan bazı şeylere karşı nasıl önlem alınacağı konusunda bazı iç meseleler var. Ancak, bizim temel çabamız ve diplomatik çabalarımız bu tip vakaların uygun yöntemlerle ele alınması yönünde oluyor" diye konuştu. Raporun orjinali için TIKLAYIN
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|