|
Toz İçinde Bir GüneşKategori: Berlin Günceleri | 0 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 05 Mart 2010 02:11:30 Güneş çıkar gibi oldu, hurrraaa! Yaz geldi sandık. Salonun penceresinin önüne dizildik, dışarı baktık ailecek; güneşe. Güneş, gitmese artık, hep bizimle kalsa! M. C Anday, Güneşte kitabına adını veren şiirde "Çünkü saatler dardır, her şeyi almaz / Güneşte çözülür ve kayarlar bir yana" diyor ya, buz tutmuş halim bugünkü bir parçacık güneşte çözülmeye başlamış gibi oldu.
16 - 21 Şubat 15 Şubat, pazartesi Oya Baydar, Kadın Öykülerinde İstanbul (Sel Yay. 2007) kitabında yer alan “Bir Şehri Hatırlamak” başlıklı öykünde kimi kentleri renklerle anıyor. Daha doğrusu kentlere yakışan renklerle yan yana getiriyor kentleri: “New York süt mavisi, Moskova nefti yeşil, Atina kum rengi, Prag gülkurusu, Madrid kızıl, Parma sarı, Amsterdam kurşunî, Ankara boz, Paris ebruli pembe, Oslo gri, Berlin sincabi, İstanbul, ta Bizans’tan beri erguvan rengidir.” Bir de başka türlü anımsanır, anılır bu ve başka kentler: “Kimisi yeni biçilmiş çimen, kimisi yosun, balık, kimisi çürümüş yaprak, yasemin, ıhlamur, leylak, kimisi lağım, is, yağmur, kar, kimisi kan, karanfil, mandalina çiçeği, kimisi yanmış yağ, zeytin küspesi, kuru ot, günlük, küf, ringa balığı, şebboy, ve hepsi anıların kokusuyla kokar.” Görüntüler kadar kokular da belleğe kazınır, bizimle birlikte zamana kazınır. 16 Şubat, Salı “Aşk, uzun karalardan sonra denizi görmek midir biraz âşık olmak, yüreğin yeni bir burca girmesi midir? Başkalarında kendimizi sevmek midir yoksa Aşk; âşık olmak, bencilliğin yörüngesine girmek demek olamaz.” Akdenizli Eros’ta (Kıbrıs Türk Sanatçı ve Yazarlar Birliği yayını, 2009) böyle diyor Fikret Demirağ. Aşk ve erotizm ağırlıklı şiirlerinin özünde kadın erkek arasındaki tensel, duygusal yaklaşımların imgelerini, şiirlerini devşiriyor. Onun şiirlerinde Kıbrıs’ın mitolojisi, tarihi, kültürü, bölünmüşlüğü, doğası... büyük yer tutuyor. Hem Türkiye, hem de dünya şiirinden beslendiklerini Ada’nın farklı duyarlığıyla şiirlerinde yoğurmayı en iyi başaran şairdir Fikret. “Erotika” şiirindeki şu duygu ve sevinç çığlıklarını kim unutabilir ki? “Biz soyunurken, içimizde de kuşlar dört döndü çığlıklarla. Sevişirken onlar da sevişti dışarda gök altında. Nar bahçede çiçek açtı, başaklar savruldu tarlalarda. İki tenin kokusu ve ter- bir yelkenli aktı durdu sularda. Sen gebeyken tarlalar sürülecek, narlar irecek dallarında.” 17 Şubat, Çarşamba Güneş çıkar gibi oldu, hurrraaa! Yaz geldi sandık. Salonun penceresinin önüne dizildik, dışarı baktık ailecek; güneşe. Güneş, gitmese artık, hep bizimle kalsa! M. C Anday, Güneşte kitabına adını veren şiirde “Çünkü saatler dardır, her şeyi almaz / Güneşte çözülür ve kayarlar bir yana” diyor ya, buz tutmuş halim bugünkü bir parçacık güneşte çözülmeye başlamış gibi oldu. Yine duyumsar gibi oldum “Göğün sessiz harfleri”nin “yanıbaşımzda” olduğunu. “Yanık kokusu iri memeli sabahın”genzime doldu sanki. Gök boş değil. Atımı bağlayacak bir yer yok. “Sessizlik benim kalabalığım” değil, yalnızlığım. Bugünkü “Toz içinde bir güneş”. Ben de bu yıl “İlkyaz geldi de geçiyor / Kitaplarım darmadağın” diyebilecek miyim M. C. Anday gibi? 18 Şubat Perşembe Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Ana Dili” başlıklı şiirini bir başka şiir ararken gördüm. Nasıl olmuş da bu şiiri unutmuşum, şaşıp kaldım. “Hangi sözlerle ninem gönlünü açmışsa bana, Ben o sözlerle gönül vermedeyim sevgilime. Sözlerim ninni kadar duygulu olmak yaraşır, Bağlıdır çünkü dilim gönlüme, gönlüm dilime.” Anadilin değerini yadsıyabilir mi bir şair? Çünkü dili gönlüne, gönlü diline bağlı biridir şair.Şair ancak gönül ve dille yazılır. 19 Şubat, Cuma Bugün iki hafta daha uzattı doktor raporumu. Bakalım bu sürede iç sıkıntılarım, sırt ağrılarım geçecek mi? Güven Turan’ın Gizli Alanları’nın (1997) son kitabı Dönüş geldi bugün. İz Sürmek’i (2001), Cendere (2003) izlemişti. Sonra Çıkış (2007) çıkıp gelmişti. Böylece beş kitapta farklı bir dille, anlatımla sağlam bir şiir dünyası kurmayı başardı Güven Turan. Kısa, vurucu, anlamın yoğunlaştığı, sıkı, iyice damıtılmış dizelerden oluşan “gece”, “gündüz” arasındaki yaşamı, duyguları, düşünceleri kucaklayan bir şiiri bizimle paylaşmıştı Güven Turan. Kendi içinde bütünü kurgusal, anlatımsal olarak başarmış bu kitapları yeniden okumak farz oldu bana. 20 Şubat, Cumartesi Hem Altın Ayı’yı, hem de Bağımsız Jüri’nin birincilik ödülünü alan Bal, Berlianel’nin 60. yılına damgasını vurdu. Semih Kaplanaoğlu’nun filmi 11 gün süren ve yarışma bölümünde yer alan 20 filmin arasından sıyrılmayı başarmasına çok sevindim. Filmin mesajı, “doğada elektrik santrallarının yapılmasına engel olmak” biçiminde özetlenebilir. Berlinale’de en iyi yönetmen ise İsviçre’de ev hapsinde bulunan Roman Polanski. Bazı hayatlar tam film, bazı yönetmenlerin yaşamı da öyle. Roman Polanski, bir çocuğa tecavüzden tutuklandı. Gerçek hayatla kurmaca dünyadan hangisi film bazen karıştırıyor insan. 21 Şubat, Pazar Dün gelen Kitap-lık ve eki 2009 Şiir Yıllığı’yla ilk kez gördüğüm Yeniyazı dergisinin 3. 4. sayıları bütün gecemi aldı. Murathan Mungan’ın yeni şiir kitabı İkinci Hayvan da elimden düşmedi. Şiir yıllığı bir yılın şiir dökümünü gözler önüne seriyor. Dergilerden seçilen şiirlerde Bâki Asiltürk iyi bir denge tutturmamış bana göre. Akatalpa dergisinden, en fazla şiir yayımlayan bir dergiden, yalnızca dört şiir seçilirse dengeden söz edilebilir mi? Çeşitlilik olacak diye yolun başındaki ve geleceği belli olmayan gençlere ağırlık vermesi yıllığa pirim yaptırmaz bana göre. Yıllıklar bir yılın şiirinin ciddi bir coğrafyasını göstermeli, ama olmuyor işte.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|