|
|
Daniel Pipes: AKP Genelkurmay'ı düelloya davet ediyor.Kategori: Medya | 2 Yorum | Yazan: A.Ulak | 02 Mart 2010 21:07:59 ABD'li ünlü akademisyen - yazar Daniel Pipes, Türkiye'de son dönemde yaşanan siyasi krizi yorumladı. Pipes'in kendi sitesinde dün yayınlanan makalesi ve Tansu Akgün Türkçe çevirisini. İşte Pipes'in kaleminden "Türkiye'de Kriz" başlıklı makale...
Türkiye’de Kriz Türkiye’de geçtiğimiz hafta içinde en üst rütbelerdeki askerlerin tutuklanmaları ve haklarında dava açılması, ülkede Atatürk’ün Cumhuriyet'i kurduğu 1923 yılından sonraki en ciddi krizin çıkma sürecini hızlandırdı. Ülkenin İslamizm’e doğru kayışının devam mı edeceğini yoksa geleneksel laiklik anlayışına geri mi dönüleceğini önümüzdeki haftalar gösterecek. Sonucun tüm dünyadaki Müslümanlar için de önemli anlamları var. Türk ordusu uzun süredir ülkenin en güvenilen kurumu ve Atatürk’ün mirasının, özellikle laiklik anlayışının koruyucusu olagelmiştir. Ülkenin kurucusuna olan bağlılık kuru kuruya bir soyutlama değil bir Türk subayının yaşamının en gerçek ve merkezi parçasıdır; gazeteci Mehmet Ali Birand’ın belgelediği üzere Harbiyeli subaylar Atatürk’ün isminin zikredilmediği bir saat bile geçirmezler. Ordu eksenden sapan politik süreci yoluna sokmak için 1960 ve 1997 yılları arasında dört kere müdahale etti. Bu müdahalelerin sonuncusunda Necmettin Erbakan’ın İslamcı yönetimini görevi bırakmaya zorladı. Erbakan’ın, bu deneyimi yaşayan kadrosundan bazı kişiler daha dikkatli hareket eden Adalet ve Kalkınma Partisi’nde yeniden organize oldular. Türkiye’deki belirleyici 2002 seçimlerinde yüzde 34 oy alarak, halkın güvenini yitirmiş ve kendi içinde bölünmüş merkez partilerine büyük bir fark attılar. AKP, meclisteki sandalyelerin yüzde 66’sını kazanıp çoğunluğu sağlayınca ve ender rastlanılan tek parti hükümetini kurunca iktidar el değiştirdi. AKP İslamcı bir düzenin temellerini atma fırsatından ustaca yararlanmakla kalmadı buna karşı koyacak hiç bir parti ya da lider çıkmadı. Sonuç olarak AKP 2007 seçimlerinde oy oranını büyük ölçüde arttırıp yüzde 47’ye çıkarttı ve meclisteki sandalyelerin yüzde 62’sini aldı. AKP ardı ardına gelen seçim başarıları sonucunda cesaretlenip dikkati elden bıraktı ve ülkeyi hayal ettiği Türkiye İslam Cumhuriyeti rüyasına doğru götürmeye hızla devam etti. Parti cumhurbaşkanlığına ve adli kurumlara yandaşlarını getirirken eğitim, iş dünyası, medya ve diğer önde gelen kurumlardaki kontrolünü arttırdı. Hatta laiklik yanlılarının, Türklerin “derin devlet” adını verdikleri yapı – haber alma servisleri, güvenlik kurumları, yargı – üzerindeki kontrolüne bile meydan okudu. Sadece ülkenin istikametinin nihai belirleyicisi olan orduyu kontrol altına alamadı. Avrupa Birliği’nin ordu üzerinde sivil denetim talepleri, AKP’yi kapanma noktasına getiren 2008 mahkeme kararı, İslamcı müttefikleri Fethullah Gülen Hareketi’nin artan özgüveni gibi çeşitli etkenler AKP’yi orduyla karşı karşıya gelme konusunda teşvik etti. AKP’nin oy oranındaki, tek parti yönetiminin bir sonraki seçimlerde sona ereceğini gösteren azalma (2007’de yüzde 47 olan oy oranı şu anda yüzde 29) bu karşı karşıya gelme sürecini hızlandırdı. AKP 2007 yılında Ergenekon adında özenle hazırlanmış bir komplo teorisi tertipledi ve aralarında seçilmiş hükümeti devirmek için plan yapma suçlamasıyla bazı subaylar da dahil olmak üzere yaklaşık 200 AKP muhalifini tutukladı. Ordu bu gelişme karşısında pasif kalınca AKP 22 Ocak’ta Balyoz adında ikinci bir komplo teorisi hazırlayarak bahsi arttırdı. Ordu yasadışı eylemlerde bulunduğunu yalanladı ve Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ “Sabrımızın bir sınırı var” uyarısını yaptı. Buna rağmen hükümet geri adım atmadı ve 22 Şubat’ta, aralarında hava ve deniz eski komutanlarının da bulunduğu 67 muvazzaf ve emekli subayı tutukladı. Bugüne kadar 35 subay hakkında dava açıldı. Böylelikle AKP genelkurmayı düelloya davet ederek hiç de hoş olmayan iki seçenekle baş başa bıraktı: 1) Bazı konularda AKP’ye rıza göstermeye devam etme ve 2011’de yapılacak adil bir seçimle bu sürecin sona erip tersine dönmesini ümit etme; 2) Ya da seçmenlerin tepki olarak İslamcıları seçimle güçlendirme riskini göze alarak bir darbe yapma. Şu anda üzerinde tartışılan konu Ergenekon/Balyoz saldırılarının orduyu Atatürkçü bir kurumdan Gülenci bir kuruma dönüştürmekte başarılı mı olacağı ya da AKP’nin gözler önündeki hilekârlığı ve aldatmacalı isteklerinin, laiklik taraftarlarının kendilerine olan güvenlerini kazanıp seslerini çıkarmaya başlamalarını teşvik mi edeceği. Bu mesele Türkiye’nin şer’i sisteme mi geçeceği ya da laikliğe geri mi döneceği meselesi. Türkiye’nin İslam dünyasındaki önemi, bu krizin sonucunun dünyanın her yerindeki Müslümanlar için etkileri olacağını gösteriyor. AKP’nin ordu üzerinde tahakküm kurması İslamcıların, Müslüman dünyanın en kuvvetli laik kurumunu kontrol altına almaları ve şu an için durdurulmaz oldukları anlamına geliyor. Eğer ordu bağımsızlığını sürdürebilirse, Atatürk’ün görüşleri Türkiye’de yaşamaya ve tüm dünyadaki Müslümanlara İslamcı köktendinciliğe karşı bir alternatif sunmaya devam edecek. Kaynak : Odatv.com | Çeviren: Tansu Akgün *** Orjinal Metin (http://www.danielpipes.org/8009/crisis-in-turkey) Crisis in Turkey The arrest and indictment of top military figures in Turkey last week precipitated potentially the most severe crisis since Atatürk founded the republic in 1923. The weeks ahead will probably indicate whether the country continues its slide toward Islamism or reverts to its traditional secularism. The denouement has major implications for Muslims everywhere. Turkey's military has long been both the state's most trusted institution and the guarantor of Atatürk's legacy, especially his laicism. Devotion to the founder is not some dry abstraction but a very real and central part of a Turkish officer's life; as journalist Mehmet Ali Birand has documented, cadet-officers hardly go an hour without hearing Atatürk's name invoked. On four occasions between 1960 and 1997, the military intervened to repair a political process gone awry. On the last of these occasions, it forced the Islamist government of Necmettin Erbakan out of power. Chastened by this experience, some of Erbakan's staff re-organized themselves as the more cautious Justice and Development Party (AKP). In Turkey's decisive election of 2002, they surged ahead of discredited and fragmented centrist parties with a plurality of 34 percent of the popular vote. Parliamentary rules then transformed that plurality into a 66 percent supermajority of assembly seats and a rare case of single-party rule. Not only did the AKP skillfully take advantage of its opportunity to lay the foundations of an Islamic order but no other party or leader emerged to challenge it. As a result, the AKP increased its portion of the vote in the 2007 elections to a resounding 47 percent, with control over 62 percent of parliamentary seats. Repeated AKP electoral successes encouraged it to drop its earlier caution and to hasten moving the country toward its dream of an Islamic Republic of Turkey. The party placed partisans in the presidency and the judiciary while seizing increased control of the educational, business, media, and other leading institutions. It even challenged the secularists' hold over what Turks call the "deep state" – the non-elected institutions of the intelligence agencies, security services, and the judiciary. Only the military, ultimate arbiter of the country's direction, remained beyond AKP control. Several factors then prompted the AKP to confront the military: European Union accession demands for civilian control over the military; a 2008 court case that came close to shutting down the AKP; and the growing assertiveness of its Islamist ally, the Fethullah Gülen Movement. An erosion in AKP popularity (from 47 percent in 2007 to 29 percent now) added a sense of urgency to this confrontation, for it points to the end of one-party AKP rule in the next elections. The AKP devised an elaborate conspiracy theory in 2007, dubbed Ergenekon, to arrest about two hundred AKP critics, including military officers, under accusation of plotting to overthrow the elected government. The military responded passively, so the AKP raised the stakes on Jan. 22 by concocting a second conspiracy theory, this one termed Balyoz ("Sledgehammer") and exclusively directed against the military. The military denied any illegal activities and the chief of general staff, İlker Başbuğ, warned that "Our patience has a limit." Nonetheless, the government proceeded, starting on Feb. 22, to arrest 67 active and retired military officers, including former heads of the air force and navy. So far, 35 officers have been indicted. Thus has the AKP thrown down the gauntlet, leaving the military leadership basically with two unattractive options: (1) continue selectively to acquiesce to the AKP and hope that fair elections by 2011 will terminate and reverse this process; or (2) stage a coup d'état, risking voter backlash and increased Islamist electoral strength. At stake is whether the Ergenekon/Balyoz offensives will succeed in transforming the military from an Atatürkist to a Gülenist institution; or whether the AKP's blatant deceit and over-reaching will spur secularists to find their voice and their confidence. Ultimately the issue concerns whether Shari'a (Islamic law) rules Turkey or the country returns to secularism. Turkey's Islamic importance suggests that the outcome of this crisis has consequences for Muslims everywhere. AKP domination of the military means Islamists control the umma's most powerful secular institution, proving that, for the moment, they are unstoppable. But if the military retains its independence, Atatürk's vision will remain alive in Turkey and offer Muslims worldwide an alternative to the Islamist juggernaut.
YorumlarLevent Efe
{ 10 Mart 2010 05:38:50 }
A-Yorum'da Daniel Pipes'dan bir makale yayinlamaniz cok ilginc. Ancak kendisini tanitirken "ABD'li unlu akademisyen-yazar" tanimlamasinin otesinde, "George W'nun has adami, Neo-con'larin sozcusu" oldugunu da bildirebilirdiniz. Cunku oyle.
Taslarin boyle yerine oturuyor olmasi cok guzel aslinda. Turkiye'deki kavgada taraf olan bazilarinin, dunya silah sanayiinden nemalandigini bundan daha iyi gosteren bir sey olamaz. Daniel Pipes'in vermekte oldugu asil kavga, dunya silah sanayiine yeni pazarlar yaratilmasi. Obama'nin derhal Iran'i bombalamasini telkin eden bir insanin Turkiye ile ilgili yorumlari da bu cerceve icinde verilmeli. Turkiye aydinlarinin, hangi nedenle olursa olsun Dunya silah sanayinin kucaginda oturmasini kabullenemiyorum. Levent Efe Serdar Göker
{ 09 Mart 2010 00:57:23 }
Daniel Pipes mi?
Diğer Sayfalar: 1. Yazıları buram buram siyonizm ve islam aleyhtarlığı kokan, paramiliter girişimlerin örgütçüsü, İsraile tehlike atfettiği her ülkeye bomba sallamak gibi bir sapkınlığı olan bir yahudi akademisyen.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|