|
ÇınlamaKategori: Berlin Günceleri | 0 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 10 Şubat 2010 17:40:30 Çınlama, çıktı çıkmasına ya, hâlâ gelmedi. Gurbet böyle bir şey işte: Kitabını günlerce sonra görmek demek! Çınlama'daki şiirler kulak çınlamama bir nazire. Ama kulaklarımın bundan haberi yok. Tüm hızıyla çınlamaya devam ediyorlar. Çaresizim.
25 – 31 Ocak 2010 25 Ocak, Pazartesi Urguaylı gazeteci, yazar Eduard Galeano’nun Aynalar (Sel Yayınları) kitabı nasıl da sürükleyici! Kısa kısa dünya ve dinler tarihini, öne çıkan kahramanları... nasıl da farklı bir gözle irdeliyor! Unutulmuş ne çok bilginin üstüne kurulu bilimler, öğretiler! “Çinliler kâğıt parayı beş yüz yıldan beri kullanıyorlar”mış. “Avrupalılarınkilerden on misli daha büyük olan gemilerinde denizcilere taze yeşillikler yedirmek ve böylece iskorbüt hastalığından korunmak için sebze bahçeleri bulunur”muş. Çinlilerin buldukları şeyleri şöyle sıralamak olası: “İpek on bin yıl önce orada” doğmuş. “Çinliler çayı herkesten önce keşfettiler, adlandırdılar ve yetiştirdiler.” “Derin kuyulardan tuz çıkaran ilk” onlarmış. “gazı ve petrolü mutfaklarında ve lambalarında ilk kez” kullananlar da Çinlilermiş. “bin yüz yıl önce pusulayı icat” etmişler. “Su değirmenlerinin demir ve çelik fırınlarına enerji sağlayabileceğini Almanlardan bin yıl önce” keşfetmişler. “Kâğıdı bin dokuz yüz yıl önce icat” etmişler. “Günenberg’ten altı asır önce kitapları” basmışlar. “ondan iki yüz yıl önce de matbaalarında hareketli metal harfleri” kullanmışlar. “Bin iki yüz yıl önce barutu ve ondan bir asır sonra da topu icat” etmişler. “Dokuz yüz yıl önce bobinleri pedalla hareket ettirilen ipek dokuma makineleri icat” etmişler. “İtalyanlar iki asırlık bir rötarla onları taklit” etmişler. “Ayrıca dümeni, örekeyi, akapunkturu, porseleni, futbolu, oyun kartlarını, gaz lambasını, havai fişeği, uçurtmayı, kâğıt parayı, mekanik saati, sismografi, verniği, fosforlu boyayı, misinayı, asma köprüyü, el arabasını, şemsiyeyi, yelpazeyi, üzengiyi, nalı, anahtarı, diş fırçasını” da onlar icat etmişler. Ansiklopedi değil ama yorumlu kısa dünya tarihi belki de. Bilmediğim ne çok şey olduğunu gördüm Aynalar’da. 26 Ocak, Salı “güle güle”. Tam 750 sayfalık kitabın sonuna yakışır bir bitiriş! Günahkâr Kırmızı Masum Beyaz, sonunda bitirdi beni. Kaç kez elimden bırakmak istedim, bırakamadım. Yarım bırakılmış kitaplara dayanamam hiç! Terkedilmiş çocuklara benzetirim yarım bırakılmış kitapları. Michel Faber’in kitabı sonuna kadar aldı götürdü beni, peşinden sürükledi. Roman, iyice açılıp yayılmışken, bir yerde bitmek zorundaydı. Bitti de. 18. yüzyıl İngiltere’sindeki bir ailenin yaşamı, iş dünyası, dinsel yaşam, hayat kadınları, sokaklardan görünümler, eğitim anlayışı... tüm çıplaklığıyla romana ustaca yedirilmiş. Yazarın son sözleri şöyle: “Biliyorum ani bir ayrılış oluyor bu, ama bu işler hep böyledir, öyle değil mi? Sonsuza dek bunu sürdürebileceğini hayal edersin sonra birden her şey bitiverir. Yine de beni tercih ettiğin için memnunum; umarım bütün arzularını karşılamışımdır, ya da en azından seni eğlendirmişimdir. Ne kadar uzun bir süre birlikte olduk ve ne kadar çok şeyi birlikte yaşadık, ne var ki hâlâ senin adını bile bilmiyorum!” Yazarın okurun adını bilmesine gerek var mı? Roman, okuru eğlendirmiş de olabilir, bilgilendirmiş, düşündürmüş, üzmüş, çok etkilenmiş de. Ben ne kadar etkilendim Sugar’dan, parfümcü Wiliam’dan, karısı Agnes’den? Bunu zaman gösterecek. 27 Ocak, Çarşamba Faslı şair Muhammed Bennis’in Aşkın Kitabı’ndan sonraki kitabı, Şarap da dilimize Metin Fındıkçı tarafından kazandırıldı. Geleneksel Arap şiirini elden bırakmadan çağdaş dünya şiiriyle kucaklaşıyor Faslı şair. Şarabın felsefesini yaparken kadın erkek ilişkisine, aşka ve erotizme de uzanıyor ustaca: “Organlarımız Çözülür ve sen iki elinle silersin Şafağı uzak Bir nağmeyle ve arzuyla okşayarak Şehvetin iki iskemlenin üstünde Açılır ve iki kalçanın Ortasındaki dölyatağı eridiğim Çölüm olur” 28 Ocak, Perşembe Çınlama, çıktı çıkmasına ya, hâlâ gelmedi. Gurbet böyle bir şey işte: Kitabını günlerce sonra görmek demek! Çınlama’daki şiirler kulak çınlamama bir nazire. Ama kulaklarımın bundan haberi yok. Tüm hızıyla çınlamaya devam ediyorlar. Çaresizim. 29 Ocak, Cuma Dün okulda bir öğrencinin ölüm tehdidine müdürün tepkisi çok sert olmadı. Okuldan uzaklaştırılan öğrenciyle konuştu konuşmasına ya, öğrencinin davranışlarında bir değişiklik yok. Beni öldürebileceğini söyleyen öğrencinin davranışlarındaki bozukluğu öteden beri biliyorum, yalnız ben değil, tüm okul biliyor. Öğrenciden korkmadım değil, böyleleri kıyıma kadar götürürler işi, hem de hiç acımadan. Bu tür öğrencilerin akıl almaz eylemlerinin acı sonuçları Almanya’da da eğitim dünyasını, toplumu sarstı birkaç kez. Değişen bir şey yok! Allahtan okul kış tatiline girdi bugün. Okula ben bundan sonra nasıl gideceğim? 30 Ocak, Cumartesi Yolcuyuz hepimiz, bu biliniyor. Onun için Âşık Veysel “iki kapılı bir han”a benzetir dünyayı. Bendeki yolculuk düşüncesi öte dünyayla ilişkili değil. Şiirden şiire, sevgiden sevgiye uzanıp durduğum yolculukları imliyorum ben. Benzersiz yolculuklarım düşsel! Son şiirimin başlığı da “Yolcu”. “Yaşasın çakmaktaşı, yansın Gamzenin büyüsü büyüsün Mutlu yaşlansın yakamoz Bu küçük bir öyküydü Geldiği gibi gitti Bağrım bayır aşağı Sesin açardı kapılarımı Vardın bende, yoksun Düşten düştün Hakiki harakiri Uzaktın ama öyle uzak Yakınımdaydın ama öyle uzak Yüreğimde yalan bir fotoğraf Kaldı, yüzü yok, yolcu Boş” 31 Ocak, Pazar Güneş bulutları araladı ve göz kırptı. Birden yok oldu. Utandı sanki çıplak görünmüş gibi. Oysa salon güneşe kesmişti. Gök, yine boz, kirli; bulanık. Bugün odama kendim hapsedeceğim yine. Kıbrıs Türk Şiiri üstüne yazacağım yazı için. Akatalpa’nın Mart sayısı Kıbrıs Türk Şiiri Özel Sayısı olacak. Ada’nın şiir dünyasına taze defne dalı uzatmak değil bu, bir kez daha dikkat çekmek Yavruvatan’a. Siyasal, kültürel, ekonomik sorunlarla boğuşan Kıbrıs’ın şiirinde kimlik arayışından başka bölünmüşlük, ortak tarih, göç, yalnızlaştırılma, çekilen acılar, işgal... de büyük yer tutuyor.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|