|
|
Gündem KaydırmacaKategori: Dünya | 1 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 06 Şubat 2010 09:30:28 -Kim döktü bu sütü? -Ama ben seni çok seviyorum. Kedisi olanlar bilirler. Süt dökmüş kedi, gelir bacaklarınıza sürtünür, sizi ne kadar sevdiğini anlatır. Hayvanlar suçu kabullenmez, özür dilemeyi bilmezler. Bilmece, bildirmece, dil üstünde kaydırmaca! Politikacılar, önderlik özentisi olanlar, gündemi kaydırmakta ustadırlar.
Sendikaları etkisizleştirme politikasını sürdürürken sürekli “sınır güvenliği” ve “yasa dışı sığınmacılar” konusunu gündeme getiren Howard, 2004 seçimlerine gittiğinde muhalefet lideri zamanın ABD Başkanı G.W.Bush’u “hafızalardaki en beceriksiz ve en tehlikeli başkan” olarak niteleyen Mark Latham’dı ve ABD büyükelçisi Latham’ı başbakan olarak görmek istemediğini açıkça belirtmişti. Kişisel saldırılarla yıpratılan Latham seçimi kaybetti ve Howard 9 Ekim 2004’te dördüncü kez seçimleri kazandı, uzun süredir planladığı “Çalışma Seçenekleri” yasasını çıkardı. Buna göre çalışanlar işverenlerle bireysel sözleşmeler imzalayacaklar ve toplu sözleşmeler artık geçerli olmayacaktı. Dolayısıyla sendikalar sıfırlanacaktı. Bu kez Howard’ın gündemi kaydırma çabaları başarılı olmadı, sendikalar ve İşçi Partisi bu yasayı gündemden düşürmedi ve “ABD’ye bağlıyız” amentüsünü tekrarlayan Kevin Rudd seçimleri kazandı. “Çalışma Seçenekleri” yasası iptal edildi. Türkiye’de iki aya yakındır süren Tekel işçileri grevinde temel sorun 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun istihdam şekillerini belirleyen 4. maddesinin (C) fıkrasında yer alan “geçici personel” statüsüdür. 4-C’deki hüküm şöyle: “Geçici personel: Bir yıldan az süreli veya mevsimlik hizmet olduğunda Devlet Personel Dairesi’nin ve Maliye Bakanlığı’nın görüşlerine dayanılarak Bakanlar Kurulu’nca karar verilen görevlerde ve belirtilen ücret ve adet sınırları içinde sözleşmeyle çalıştırılan ve işçi sayılmayan kimselerdir.” 4-C’liler, memur desen memur değil, işçi desen işçi değil, sözleşmeli personel desen sözleşmeli personel değil. Hükûmet bu işçileri özetle “statüsüz” hale getiriyor. Mecliste bu çok önemli konunun gündemi işgâl etmesini beklerken ne oluyor? Başbakanın karısı Emine Erdoğan’ın türbanla Gülhane Hastanesine alınıp alınmaması konusu tartışılıyor. Özelleştirmeler ülkenin zenginliklerini şuna buna peşkeş çekerken basın yayın organlarında tartışılan konu ne? Kimin darbe plânlayıcısı, darbe destekleyicisi olduğu veya olmadığı. Meclisteki partilere bakıyoruz. Birisi ülkenin kaymağını dinci kardeşlerine yedirtme çabası içindeyken, bir öteki laik Istanbul burjuvazisinin elinden kayıp giden ekonomik gücün savunuculuğunu yapıyor, bir diğeri ülkenin sorunlarını ırk temelinde çözme çığırtkanlığında. Bir başkası da “beni sömürecekse Kürtler sömürsün” sapkınlığı içinde. IMF’nin dayatmalarına, ABD emperyalizminin oyunlarına, AB’nin iki yüzlülüğüne, Dünya Bankasının kapitülasyon benzeri uygulamalarına karşı çıkan sesler var mı? Varsa herhalde pek cılız çıkıyor ki pek duyan yok. Varsa yoksa, “türbanla nereye girilir, nereye girilmez”, “falanca paşa filânca gazeteciyle ne biçim darbe plânları yapmış…” Yazar ve akademisyen Öztin Akgüç şöyle diyor: “gerçekten halk egemenliğini amaçlayan, dürüst, yetenekli, bilgili, özverili, saygılı kişilerin ön plâna çıkmasını özleyenler için iki seçenek var. ‘Ya, benim cılız sesim, emperyal güçlerin de desteklediği bu düzeni değiştirmeye yetmez’ deyip, bir kenara çekilmek ya da cılız, yetersiz olduğunu bile bile sesini yükseltmeye çalışmak. Koşullar ne olursa olsun erdemli kişilerin seslerini yükseltmesi ve oynanan oyunları halka anlatmaya çalışmaları gerekir. Aksi halde ağzı kalabalıklar, halk avcıları, hava atanlar, iç ve dış güçlerce desteklenenler halk aleyhine kazanmayı sürdüreceklerdir”. Nerede bu erdemli kişiler? Tekel işçileri Ankara soğuğunda grevdeyken Emine Erdoğan’ın türbanıyla uğraşan MHP’li Osman Durmuş mu? Başbakanı peygamber gibi gören AKP’li mi, TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu’ya saldıran Bülent Arınç mı, “Neymiş, ‘Hükümet devirirmiş’. Sen avucunu yalarsın, avucunu. Neyi deviriyorsun sen? Bunlar ülkeyi sadece kendilerinden ibaret zannediyorlar. Bu AK Parti 15 milyon vatan evladının, seçmeninin oyunu alarak iş başına geldi. 15 milyonluk temsilcisi olan AK Parti hükümetini devireceksin? Senin kaç tane üyen var ya, sen ne ile konuşuyorsun ve bizi... Önce haddini bil. Haddini bil ve bizi söylemeyi düşünmediğimiz ifadeleri kullanmaya mecbur etmesinler” diyen bir başbakan mı, bütün bunlar olurken ellerinin üstünde oturan Baykal mı, “önderlik” diyerek tapındıkları Abdullah Öcalan’ın “BDP’yi illegal bir silâhlı örgüt olan PKK’den ayrı tutun” tavsiyesini bile umursamayıp PKK bayrakları açan Kürtçü milletvekilleri mi? Dunning Kruger Teorisi “Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır” diyor ve şunu öne sürüyor: - Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler. - Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir. - Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da âcizdirler. Ne yazık ki sonuçta, “kifayetsiz muhterisler” her zaman ve her yerde daha hızlı yükselecekler ve toplumun başına dert olacaklardır... Hâşâ, kimseye niteliksiz, kifayetsiz, aptal demek bize düşmez ama nedir asıl gündem? Türk, Kürt, etnik kökeni ne olursa olsun, dindar, dinsiz, köylü kentli kim olursa olsun, emekçinin emperyalizmle ortaklık içindeki Türk, Kürt, dindar, dinsiz, köylü kentli başkaları tarafından sömürülmesidir. Gerisi gündem kaydırmadır, lâf-ı güzaftır.
YorumlarUmit Y. Onder
{ 06 Şubat 2010 13:26:41 }
Yazinin sadece basligina katiliyorum.
Diğer Sayfalar: 1. Hepsi o...
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|