|
|
79. yılı münasebetiyle...Kategori: Özel Dosyalar | 0 Yorum | Yazan: A.Ulak | 24 Aralık 2009 11:02:15 1930 yılının 25 Aralık sabahı Manisa - Gönen Tuzaklı köyü öğretmeni Fatma Vedide Hanım abone olduğu Akşam gazetesinin ilk sayfasında askerlik görevini yürütmek için Menemen'de bulunan eşinin fotoğrafını görünce heyacanlandı.
Aralık ayında güneş kavuniçi rengiyle çöker İzmir’in üstüne. Gölgeler uzar öğlen vakti, evlerin cephelerinden toprak zeminin üzerine doğru. Yazın hareketliliğin ardından bir ıssızlık çöker. Sanki güneş toplamıştır ışınlarını yeryüzünden. Uzaklaşmış gibidir. Üzüm yaprakları da sararır, kızarır, morarır son güzle. Esen kuzey rüzgarları, savurur asmaların üzerinden son rengini alan üzüm yapraklarını uçsuz bucaksız ovaların içlerine… velhasıl daha dinginleşir, daha sakinleşir kent. Aralık ayının 23. günü de böyle bir gündü. Her sabah olduğu gibi başta Menemen’in yaşlıları olmak üzere insanlar, alaca karanlıkta sabah namazına gitmek için sokaklardan yürüyerek camiye geliyorlardı. Cami avlusunda biriken insanların kimi abdest alıyor, kimi sohbet ediyordu. Nihayet ezan okundu, namaz bittiğinde alacakaranlık dağılmıştı. Gün ışımaya başlamıştı. Bacalardan gökyüzüne doğru siyah, kalın bir ip gibi yükselen dumanlar fark ediliyordu. Ancak cemaat her zamankinin aksine dağılmamıştı. Altı yabancı insan cemaatin karşısına geçmiş, sabahın o vaktinde camiye sadece tanrısına karşı duyduğu bir borcu yerine getirmek isteyen insanları kendi yollarından döndürerek konuşmalarının dinlenmesini istiyorlardı. ... Devamını Gör Dört kişinin ellerinde silah vardı. Ortaların da duran sakallı, esmer adam sürekli bağırıyordu. Adı Derviş Mehmet idi. Derviş Mehmet “İmanınızı kurtarmaya geldik cemaat. Dinimizi kurtaracağız.” diye bağırdı. Ardından “hiç kimse ayrılmasın! Gelen geçen herkes bize katılsın. Ayrılanlar anında öldürülecektir. Arkamızda 70 bin kişi var. Öğlene kadar burada olacaklar.” dedi. Bu konuşma dalga dalga yayıldı Menemen sokaklarına… Kimi insan korkudan, kimi insan meraktan, kimi insan da propagandanın etkisinden Menemen meydanında toplanmaya başladı. O sırada Menemen PTT Müdürlüğünde görevli bir memur alayı aradı. Hemen Menemen’de bulunan ve Kubilay adlı asteğmenin komutasında bir manga asker Menemen camiine gönderildi. Kubilay önde, askerler arkada meydana ulaştılar. Sabahın erken vaktinde namaz için gelen bir avuç insan şimdi çoğalmış çok büyük bir kalabalık haline gelmişti. Kubilay isyancıların karşısına çıktı: “Yaptığınız iş kanunsuzdur. Derhal dağılın!”dedi. Askerleri gören Derviş Mehmet “Ben mehdiyim, ben mehdiyim” diye bağırdı. Arkasında duran kalabalıkla askerlerin üzerine yürüdü. Derviş Mehmet’in adamlarından biri, elindeki silahla askerlerin üzerine ateş açtı. Kubilay omzundan yaralanınca, askerler Derviş Mehmet’e ateş açtılar. Ancak askerlerin silahlarının içindeki mermiler tatbikat mermileriydi. Bu nedenle Derviş Mehmet’e bir şey olmadı. Bu durum, orada toplanan halkı şaşırttı. Hatta O’nun mehdiliğine inanalar bile oldu. Derviş Mehmet “Görüyorsunuz! Ben mehdiyim. Bana silah işlemiyor”diye bağırdı . Bu durum hem zorla topladıkları kalabalığı, hem de isyancıları çığırından çıkardı. Kubilay yaralı bir şekilde cami avlusuna sığınırken, askerler ortadan kaybolmuştu. Menemen halkından bekçilik yapan Hasan ve Şevki Beyler silahlarına sarılıp ateşlediler isyancıların üstüne doğru. Ancak Sütçü Mehmet’in karşı ateşiyle can verdiler. Cami avlusundaki duvarın dibine yığılan Kubilay, omuzundaki kanamayı durdurmaya çalışırken, ellerindeki yeşil bayrakla isyancılar avludan içeri girdi. İsyancıların başı Giritli Derviş Mehmet Kubilay’ın yanına vardı. Kubilay’ın saçından tutup yukarı kaldırdı. Elini cebine atıp bağ bıçağını çıkardı. Saçlarından tuttuğu Kubilay’ı sürükleyerek kalabalığın yanına getirdi. Elinde bulunan kör bıçağı yaralı Kubilay’ın boğazına dayadı. Adeta bir kasap gibi kör bıçakla başını gövdesinden ayırdı. Kubilay’ın kesilen başı Derviş Mehmet’in elindeydi. Derviş Mehmet, kesik başı yeşil bayrağın ucuna astırdı. Çevredeki dükkanlardan birinde aldığı iple bağladı. Bayrağın ucuna takılı kesik başla kalabalık Menemen sokaklarında harekete geçti. “İşte kafirlerin sonu” diye bağırarak sokakları allak bullak eden kalabalık ancak öğlene doğru gelen askeri birliklerce kontrol altına alındı. Giritli Derviş Mehmet, Sütçü Memet, Şamdan Memet grubun en başındaydılar. Kubilay’ın kesik başı da ellerindeki bayrak sopasının başında. Birlik komutanı, “Teslim olun” diye bağırdı. Derviş Mehmet göğsünü kendine nişan alan askerlere doğru açarak yürüdü. “Bize kurşun işlemez, biz mehdiyiz” dedi. O an makineli tüfeklerin tarakalarından birer kurşun boşaldı, isyancıların üç ele başı olan Sütçü, Şamdan ve Derviş Mehmet’in üstüne. Üçü de birden yıkıldılar, oldukları yere. Yeşil bayrak ellerinden düştü. Yere düşenlerin arkasında toplananlar önce şaşırdılar, sonra kaçışmaya başladılar. O kalabalık bir anda boşaltıverdi sokakları. Derviş Mehmet’in yere yığıldığı an, cebinde olan kanlı bağ bıçağı da fırlayıp meydana düştü. Üç isyancı kanlar içinde meydanın orta yerinde yatarken, işledikleri en büyük insanlık suçu olan kestikleri insanın başı ve kullandıkları kör bıçak da yanı başlarındaydı. Körelen başların kör bıçağı üç saatlik isyanın sonunda, insan yüreğininin içine, insanlık varoldukça unutulmayacak, sağalmayacak bir acıyı işlemişlerdi. ****** Asteğmen öğretmen Kubilay, 24 Aralık 1930 tarihinde Menemen’de toprağa verildi. Olay üzerine Menemen ve Manisa’da bir aylığına sıkıyönetim ilan edildi. Olayla ilgili sürdürülen tahkikat sonucu yargılamalar yapıldı. Yargılama sürecinde, olayın elebaşlarının esrar çekerek olay yerine geldikleri mahkeme tutanaklarına yansıdı. 28 kişi idama mahkum edildi ve cezaları infaz edildi. Kubilay olayı tarih kitaplarına “gerici bir ayaklanma” olarak geçti Kubilay’ın eşi Fatma Vedide Hanım öğretmenliğe devam etti. Oğlu Vedat Kubilay’ı büyüttü. Vedat Kubilay, sonradan yurt dışına giden işçi kafilelerinin içinde yeraldı. Yıllar sonra gazeteci Hikmet Çetinkaya, 76 yaşındaki Fatma Vedide Hanım’la bir söyleşi gerçekleştirdi. O söyleşide Fatma Vedide Hanım, Kubilay’la tanışmalarını, onunla birlikte paylaştıkları düşünce dünyasını şu cümlelerle anlatacaktı: “İkimiz de gençtik. Ben on dokuz yaşında, Mustafa Fehmi Kubilay da yirmi yaşında. Kısa bir süre sonra bu arkadaşlığımız duygusallığa dönüştü ve 1928 yılında evlendik. Ben ve Kubilay ulusumuzu çok severdik. Milli duygularımız vardı. Büyük kurtarıcı Atatürk’ün yaptığı devrimleri benimsemiştik. Örneğin kadının çarşaftan kurtarılması, yeni harfler, medreselerin, tekkelerin kapatılması gibi... Üstelik biz bir takım gerçek dışı şeylere karşıydık. Hurafelere, cinlere, perilere, büyüye inanmazdık. Ne diyorlar... Bizim batıl inancımız yoktu. Atatürk gerici düzenini kaldırmıştı. Biz o günlerin Atatürk devrimlerine bağlı öğretmenleriydik. Biz o yıllar iki genç öğretmendik. Yani Atatürk Cumhuriyeti’nin öğretmenleri... Ben ve Kubilay gerçekçi kişilerdik. Akılcı yol neyse ona inanırdık. Din hususunda da öyle... Nitekim O, gerici düzeni isteyenlerin kurbanı oldu. Bu yazı facebook ESKİ TÜRKİYE FOTOĞRAFLARI Grubundan alınmıştır.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|