A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Türkiye'de Radyasyon Güvenliği Yoktur!

Kategori Kategori: Raporlar | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: A Yorum | 05 Aralık 2009 04:32:22

TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası MAİ ve Küreselleşme Karşıtı Grubu açıklama metni: Sayaçsız enerji verilecek vaadleriyle 1950'lerde başlatılan nükleer enerjinin aslında soğuk savaş döneminin nükleer silahlanmasının maskesi olduğunu dünya geç de olsa anladı. Ülkemizde Elektrik Enerjisinin Durumu ve Nükleer Santraller;

Nükleer kaza ve felaketlerde Çernobil'in ilk    olmadığını Çernobil kazasından sonra, son olmadığını da yaşayarak Eylül    1999'da Japonya'daki Takaimura'daki kazayla öğrendik. 1970'lerde altın    çağını yaşayan ve insanlığı kurtaracağı söylenen nükleer teknolojiden bugün    insanlık kurtulma mücadelesi veriyor. 1970'lerde yapılan tahminlerle ABD'de 2000    yılında 1.000 ve dünya genelinde 4.000 nükleer reaktör olacağı hesaplanmışken    bugün ABD'de 104 ve dünya genelinde 436 nükleer reaktör vardır. (bunların    dışında 400 adet gemi ve denizaltı reaktörü ve 200 araştırma amaçlı reaktör    vardır.) Dünya genelinde elektrik enerjisi içindeki nükleer enerjinin payı ise    %16'dır. OECD ortalaması ise %24'tür. Yani şu anda 1970'lerde öngörülenin    %10'u gerçekleşmiştir. Çernobil'den sonra ise hızla siparişler iptal edilmeye    başlanmıştır.
   

Çok yüksek bir satış öngörüsüyle işe başlayan    reaktör üreticileri iptallerin peş peşe yaşanmasıyla adeta şok yaşamışlar ve    kurtuluşu demokratik tepkilerin ve kamuoyu baskısının ciddiye alınmadığı Kore,    Hindistan, Pakistan, İran, Çin vb ülkelerde lobicilik faaliyetleri yürütmekte    bulmuşlardır. Bu anlamda Türkiye'de bu şekilde nükleer lobilerin ilgi odaklarından    biri haline gelmiştir.   


Hatırlanacağı gibi 1995 yılında bazı gazetelerimiz    durup dururken 'nükleer santral kurmazsak iki yıl sonra karanlıkta kalacağız'    manşetlerini atmışlardı. Bu aslında nükleer lobilerin ilk girişimiydi. Daha sonra    bu manşetler her yıl tekrar eden nakaratlar halinde sürmüştür. 1995'ten 1999'a    gelinirken Türkiye karanlıkta kalmamış ancak bu beceriksiz enerji bürokrasisinin    gazabına uğrayarak doğalgaz nedeniyle kriz yaşamıştır.   


2 Aralık 1999 tarihli Yeni Şafak Gazetesi'nde BOTAŞ    Eski Genel Müdürü sayın Hayrettin UZUN ''doğalgaz krizinin suni olarak    yaratıldığı ve Mavi Akım Projesini başlatmaya yönelik olduğunu' belirtiyor.    Eğer bu iddia doğruysa Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı(ETKB) bir taşla iki kuş    vurmayı düşünmüştür. Bu kuşlardan birisi Mavi Akım Projesi diğeri ise Akkuyu    Nükleer Santralı projesi.   


Hatırlanacağı gibi Akkuyu'ya Nükleer Santral kurmaya    yönelik ihale 15 Ekim 1999'da sonlandırılacağı açıklanmıştı. O tarihlerde çok    güvenli söylemiyle pekiştirilen nükleer santrale yönelik beklenmedik bir şey olmuş    ve Japonya'da Takaimura nükleer kazası olmuştu. Bu kaza ihaleyi sonlandırmada engel    olmuştur. Çünkü kamuoyunda nükleer santrallere yönelik bir tepki oluşmuştur.   


Sayın ERSÜMER halka dört gün elektrik çilesi    çektirerek kendince uygun ortamı yakalamıştır. Akşam eve geldiğinde gazı ve    elektriği olmayan vatandaş 'ne olursa olsun yeterki enerjimiz olsun'    noktasına gelmiştir.   


Nükleer Teknoloji    Geçmişin Teknolojisidir ve
    Gelişmiş Ülkelerin Gelecek Enerji Planlamasında Yeri Yoktur!
    Çünkü;
   


Ülkemizde Nükleer Santralleri Savunmak teknik bir    zorunluluk değil siyasi bir tercihtir. Çünkü; Ülkemiz risksiz enerji kaynaklarının    sınırlarında değildir ve 2005'te devreye gireceği söylenen Akkuyu Nükleer    Santralı devreye girdiğinde de sınırlarda olmayacaktır.     

  • Ülkemiz ekonomiklik analizi yapılmış olan 125.000.000.000(yüzyirmibeşmilyar) kwh'lik hidrolik potansiyelinin sadece %30'unu kullanmaktadır. Buna karşın henüz ekonomiklik analizi yapılmayan hidrolik potansiyelimiz de vardır.
         
  • Yıllık 114.000.000.000 kwh olan linyit potansiyelimizin ise yine % 20'isi kullanmaktadır.   
     
  • Elektrik enerjisi olarak yararlanılabilecek jeotermal  potansiyelimiz 2.450 MW'tır bunun ancak % 2.97'sini kullanmaktadır.  
  
  • Rüzgar potansiyelimiz ise yıllık 83.000 MW'tır. Enerji        ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı olur verdiği projelerle 2000 yılı içinde 1.700        MW'lık kurulu güce ulaşılacaktır.   
     
  • Dünyada en çok güneş alan ülkelerden olmamıza karşın güneş enerjisinden yeterince yararlanılamamaktadır.
         
  • Geçtiğimiz on yılda daha önce gündemde olmayan doğal  gaz seçeneği ortaya çıkmıştır.
  •    
   

Nükleer Santraller İlk    Kuruluş Aşamasında Çok Pahalıdır.   


Kullanım kolaylığı, sanayide vazgeçilmezliği ve    yaşamsal önemi nedeniyle, elektrik enerjisi üretiminde tüm dünyanın kabul ettiği    genel ilkelerden birincisi, 'elektrik enerjisinin olabildiğince ucuza üretilmesidir.' Bu açıdan bakıldığında ucuzluk sıralamasında nükleer    enerji en sonda yer almaktadır.

   

Kilowatt başına ilk    kuruluş maliyetleri

   
                                                                                                                                                                           

Hidrolik        Santraller
        (baraj gövdesine bağlı olarak değişir)

750 ' 1.200        US$

Linyit        Santralleri

1.600 US$

İthal        Kömür Santralleri

1.450 US$

Doğalgaz        Santralleri

680 US$

Nükleer        Santraller

3.500 US$

Rüzgar        Santralleri

1.450 US$

   

Nükleer    Enerji İşletme Aşamasında da En Pahalı Enerjidir.   

Marjinal maliyetler yani işletme aşamasında bir kwh    enerjinin üretilmesi için gerekli maliyet sıralaması kilowattsaat (kwh) başına    aşağıdaki şekildedir.

   
                                                                                                                                                                           

Hidrolik        Santrallerde

0.0005 US$

Linyit        Santrallerinde

0.0250 US$

Doğalgaz        Santrallerinde

0.0300 US$

İthal        Kömür

0.0350 US$

Rüzgar        Santrallerinde

0.0450 US$

Nükleer        Santrallerde (ABD)

0,0750 US$

   

ABD gibi çok yüksek teknolojiye sahip bir    ülkede kwh başına ortalama elektrik enerjisi maliyeti kwh başına 2.5 cent iken ABD    nükleer santrallerinde ortalama elektrik enerjisi maliyeti 7.5 centtir. Avrupa nükleer    santrallerinde ise kwh başına ortalama maliyet 8 ' 12 centtir.   


Dünyadaki Uranyum Rezervleri 6.000.000    tondur ve
    hiç yeni santral kurulmasa bile şu anda mevcut olan santrallere
    ancak 50 yıl yetecek kapasitededir.
   


Buna karşılık dünyanın kömür rezervi 250    yıllık, doğalgaz rezervi 100 yıllık ve petrol rezervi de 100 yıllıktır. Su,    rüzgar ve güneşin ise zamana bağlı bir sınırı yoktur.   


'Ülkemizin 10.000 ton Uranyumu ve 380.000 Toryumu var    bunları değerlendireceğiz ve enerjide dışa bağımlı kalmayacağız' demek    gerçek bir kara cahilliktir. Çünkü;   


10.000 ton Uranyum rezervi içinde sadece 100 ton Nükleer    Santralde kullanılabilen Uranyum 235 vardır. Gerisi Uranyum 238'dir ki Nükleer    Santralde kullanılamaz. Toryum ise tıpkı Uranyum 238 gibidir ve Nükleer Santralde    kullanılamaz. Ayrıca ülkemizde Uranyumu Nükleer Santralde kullanmaya yönelik yakıt    hazırlama teknolojisi yoktur. Yakıt işleme teknolojisine sahip bir kaç ülkeye bağlı    kalınacaktır.   


Dünya Nükleerden    Vazgeçiyor. Çünkü;   


Nükleer Santraller başta güvenlik ve atık sorununu    çözememiş olması nedeniyle geleceğin değil geçmişin teknolojisidir. Gelecek ise    geçmişin sorunlu teknolojisiyle değil geleceğin sorunsuz teknolojileriyle planlanır.   


Nükleer Santrallerin atık sorunu    çözülememiştir.
    Atıkların güvenli bir şekilde saklanabilmesini bugünkü teknoloji çözememiştir.
    Çözüm diye sunulan model ise mali bir felakettir.
   


Daha önce nükleer silah teknolojisinde    kullanılması nedeniyle göze batmayan atıklar, soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle    ortalıkta kalmıştır. Yarılanma süreleri binlerce yılla ölçülen radyoaktif    elementleri içeren bu atıkların insana ve çevreye zarar vermeden korunabilmesi ABD    bütçesinin dahi kaldıramayacağı boyuttadır.   


Nükleer enerjinin en yaygın olarak kullanıldığı    Amerika'da, radyoaktif atık sorunu had safhalara ulaşmıştır. Toplam 45.000 depolama    sahasından üç milyon metreküpten fazla yer kaplayan bu radyoaktif maddelerin    depolandığı sahaların temizlenmesi için ortalama üç yüz ila beş yüz milyar    dolarlık bir bütçenin ayrılması gerekmektedir ki, bu da bugüne kadar nükleer enerji    santralleri için yapılan harcamaya hemen hemen eşittir. Bu konu ile ilgili olarak 1990    yılına kadar ABD'de üç milyar dolar harcanmış ve 1983'ten beri %80 artan    nükleer atık maliyeti ton başına üçyüzyirmibeşbin dolara çıkmıştır.    1000 MW gücündeki tipik bir nükleer santralın devre dışı bırakılması işlemi    sırasında ise yaklaşık onsekizbin metreküp atık yakıt ve malzeme ortaya    çıkmakta, bu miktardaki atığın yalıtım bedelinin ise yaklaşık olarak beş yüz    ila yedi yüz milyon dolar arasında olacağı tahmin edilmektedir.   


1987 yılında yüksek seviyeli radyoaktif atıkların    depolanması için Yucca Dağları'nda çalışmalara başlanmıştır. Toplam inşaat    maliyetinin yirmi altı milyar dolar olduğu bu tesiste, sadece yer seçimi için altı    milyar dolar harcanmış ve 1998'de tamamlanması planlanan sahanın açılışı 2010    yılına ertelenmiştir.   


1970'lere kadar sorunsuz olduğu gibi görünmez kuralın    belirlediği Nükleer Teknoloji ile ilgili ciddi tepkiler 1986 Çernobil kazası ile    başlamıştır.

   

Değişik Ülkelerdeki    Nükleer Enerjinin Durumu Aşağıdaki Gibidir.   

ABD     

  • Yapılan anketlerde halkın %65'I nükleere karşıdır.
  •      
  • Son 17 yılda hiç nükleer santral yapılmamıştır.
  •      
  • Çernobil'den sonra projelendirilen 128 santral iptal        edilmiştir.
  •      
  • 1978'den beri hiç sipariş yok.
  •    
İSPANYA     
  • 56 nükleer santral planlamış ancak 8 tane yaptıktan        sonra geri kalanları iptal etmiştir.
  •      
  • 1984'te hükümet yüksek maliyetli olduğu için        projelendirilen beş santralı durdurmuştur.  
 

İTALYA     

  • 1987'de yapılan referandumla 3 santral kapatıldı.
  •  
İŞVEÇ    
  • 1980'de yapılan referandumla 2010 yılından sonra nükleer santraller tasfiye edilecek.   
   

İNGİLTERE     

  • Çernobil'den sonra yapımı süren üç santral iptal edilmiştir.   


İSVİÇRE     

  • 15 yıldır hiç nükleer santral yapılmıyor.
  •      
  • 1990'da yapılan referandumla 2000 yılına kadar tüm nükleer program askıya alındı.
  •    
ALMANYA     
  • Yapılan kamuoyu yoklamalarında halkın %69'u nükleer  santrale karşı.
  •      
  • 1986'dan sonra dört santral kapatıldı. Planlanan bir  santralden de vazgeçildi.
  •    
AVUSTURYA     
  • Tamamlanmış olan nükleer santralleri çalıştırmıyor.  
   

FİLİPİNLER     

  • Tamamlanmış olan nükleer santralleri çalıştırmıyor. 
   

AVUSTRALYA, İZLANDA, İRLANDA, DANİMARKA, NORVEÇ,    PORTEKİZ ve YENİ ZELENDA     

  • Kesinlikle anti-nükleer politika uygulanıyor.  


Böylesi bir tablo içinde işsiz kalan    Nükleer Santral yapımcıları
    kamuoyu baskısının ve demokratik tepkilerin ciddiye alınmadığı
    ikinci kuşak ülkelere yönelerek mali krizlerini aşmak istiyorlar.

   

Ülkemizde Elektrik Enerjisi    Göstergeleri   


Ülkemizde ilk elektrik enerjisi santralı 1902 yılında Tarsus'ta kurulan 2 kilowatt (kW) gücündeki su değirmeni ile çalışan    dinamodur. 1923 yılında cumhuriyetin kurulduğu yıldaki kurulu gücümüz 33 megawatt    (MW) ve toplam elektrik enerjisi üretimi de 45.000.000 kwh'tır.  


TEK kurulana kadar düzenli ve güvenilir istatistik    yoktur. 1970 yılından sonraki veriler aşağıdadır

                                                             

Yıllar

Kurulu Güç (MW)

Puant (MW)

Kurulu Güç/ Puant Oranı

1970

2.234

1.539

1.45

1975

4.186

2.872

1.45

1980

5.118

3.947

1.29

1985

9.119

5.758

1.58

1990

16.315

9.056

1.46

1991

17.206

9.903

1.74

1992

18.713

10.986

1.70

1993

20.335

11.852

1.71

1994

20.857

12.495

1.67

1995

20.951

13.876

1.50

1996

21.246

14.164

1.50

1997

21.889

16.230

1.35

1998

24.680

17.500

1.41

1999

26.292

18.000

1.46

Kaynak: TEK, TEAŞ ve TEDAŞ istatistikleri.

   

 

   
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                   

Yıllar

Brüt Üretim (Milyar kwh)

Brüt Tüketim (Milyar kwh)

1970

8.60

8.60

1975

15.70

15.70

1980

23.30

24.60

1985

34.20

36.30

1990

57.00

56.30

1991

60.20

60.50

1992

67.30

67.20

1993

73.80

73.40

1994

78.30

77.80

1995

86.20

85.50

1996

94.90

94.80

1997

104.30

106.50

1998

112.20

115.10

1999

115.00

118.00

Kaynak: TEK, TEAŞ ve TEDAŞ istatistikleri. Not: 1999 yılı tahminidir.

   

Net    Tüketim Verileri   

31.12.1998 tarihi itibarı ile 1998 yılı net tüketim    verileri aşağıdadır.

   
                                                                                                                                                                                                                                                       
Brüt Üretim ve Dışarıdan        Alınan:114.022.700.000 kwh
İç Kayıplar:3.666.238.232 kwh
Şebekeye Verilen:110.356.461.768 kwh
İletim Kaybı % 3.4:3.752.119.700 kwh
Tüketime Sunulan:106.604.342.068 kwh
Kaçaklar % 4:4.264.173.683 kwh
Dağıtım Kayıpları %18:21.320.868.414 kwh
TEDAŞ Net Satışları:81.019.299.972 kwh

Kaynak: TEAŞ & TEDAŞ İstatistikleri

   

31.12.1998 tarihi İtibari    İle TEDAŞ'ın 1998 yılı Tüketiminin Sektörel Dağılımı

                                                                                                                                                                                           
Tüketim YeriTüketim Miktarı (kwh)Yüzde Oranı
Ev ve Ticarethaneler23.090.500.49228.20
Resmi Daireler3.645.868.4994.50
Sokak Aydınlatması3.321.791.2994.10
Sanayi50.961.139.68263.20
   

Elektrik    Enerjisinin kwh Başına Maliyeti   

TEAŞ bugün kendi santrallerinde hidrolik enerjinin    kwh'ni 443 TL'ye ve termik santrallerde 15.221 TL'ye üretmektedir.

TEAŞ ortalama maliyeti = (termik üretim x 15.221 + hidrolik üretim x 443)/ Toplam    üretim şeklinde hesaplanabilir.

1999 yılı TEAŞ ortalama maliyeti = (45.026.763.000 x 15.221 +29.794.863 x    443)/74.821.626.000 = 9. 336 TL'dir.

İletim ve dağıtımdan kaynaklı maliyetler düşünülünce satışa esas fiyat =    18.672 TL olarak bulunur.

   

Oysa, TEAŞ bugün YİD ve Yİ modelleriyle yapılan    santrallerden çok pahalı fiyata enerji almaktadır. Bu fiyatlar sözleşmeler bazında    farklılıklar göstermesine karşın fiyatın 8 ' 12 cent civarında olduğu bilinmektedir. (1999 yılı ortalama Amerikan Doları satış kuru 400.000 TL    alındığında bu fiyatların 32.000 ' 48.000 TL arasında değiştiği    görülmektedir.) Bu durum enerji maliyetlerini olumsuz yönde etkilemekte ve dolaylı    olarak kamu aleyhine işleyen bir süreç yaşanmaktadır. Bugün su rejimine bağlı    olduğu iddia edilse de 1999 yılı içerisinde hidrolik üretimin geçmiş yıllara göre    düşük olmasının nedeni Yİ ve YİD modelli yüzde yüz alım garantili    sözleşmelerdir.   


Ülkemizde enerji krizi yoktur. Enerjide    yönetim krizi ve çok başlılık vardır. Enerji yetmezliği değil enerji bürokrasisi    yetmezliği vardır.   


Ülkemizde özellikle son on yılda deneyimli    bürokratlara el çektirilerek, bir kriz ortamı yaratılmaktadır. ETKB, TEAŞ, TEDAŞ,    TKİ, DSİ, EİEİ, MTA, BOTAŞ, DPT ve Hazine Müsteşarlığı arasında çok    başlılık ve koordinasyon eksikliği vardır.   


Ülkemiz bugün 26.300 MW'lık kurulu gücü ve 160.000.000.000    kwh'lik yıllık üretim kapasitesine karşın 18.000 MW'lık puant    değerini ve 118.000.000.000 kwh'lik ülke ihtiyacını karşılayamıyorsa    burada sorgulanması gereken enerji bürokrasisidir. Enerji yetmezliği değil enerji    bürokrasisi yetmezliğini sorgulamak gerekir.   


Ülkemiz bugün tüketime sunduğu her yüz birim    enerjinin yirmi birimini (Ülkemizde %20 olan kayıp oranı gelişmiş ülkelerde %    6-10 arasındadır. OECD ortalaması ise % 7'dir.) yani yirmibirmilyar kwh    enerjiyi kötü dağıtım hatlarında kaybetmektedir. Bu ise iki adet 1000 MW'lık    Nükleer Santralın yıllık üretimine eşittir. Altyapıya yapılacak çok daha az bir    yatırımlarla kayıplar gelişmiş ülkeler seviyesine çekilebilir.   


Termik santrallerimizde kapasite kullanma oranı gelişmiş    ülkelerin % 15-20 gerisindedir. Termik santrallere yapılacak yatırımlarla hem kapasite    kullanma oranı yukarı çekilecek hem de verimleri artacaktır. Buralarda yapılacak    yatırımlarla 1000 MW'lık bir Nükleer Santralın üretimine eşit bir üretim    sağlanabilir.   


Ülkemizin 2010 yılında 375.000.000.000 kwh ve    2020 550.000.000.000 kwh brüt enerji ihtiyacı olacağı söylemi bir fantezidir.    Bu varsayımlar ben hiç altyapı yatırımı yapmayacağım ve bugünkünden daha kötü    bir yönetimle enerjiyi çarçur edeceğim demektir. (sadece dağıtım hatlarında    yapılacak yatırımlarla % 10'luk bir iyileştirme bu talep tahminlerini otomatik    olarak % 10 aşağıya çekecektir.)   


Gerek geçmiş yıllar trendi incelendiğinde gerekse    gelişmiş ülkelerin durumuna bakıldığında böylesine abartılı bir talebin    olamayacağı görülmektedir.   


(1972 Yılında Başbakanlık Atom Enerjisi Komisyonu    üyeleri Prof. Dr. Nejat AYBERS, Prof. Dr. Sadık KAKAÇ ve Prof. Dr. Ahmet Yüksel    ÖZEMRE'nin hazırladığı ve ilki 1981'de ve yedincisi 1997'de devreye girmek    üzere yaklaşık 7.000 MW'lık nükleer santralın zorunlu olduğu çünkü 1981'den    sonra ulusal kaynakların tükeneceği ve toplam elektrik enerjisi ihtiyacı içindeki    payının da %18 olacağı tahminin bugün hiç bir anlam ifade etmediğini hatırlatmak    yararlı olacaktır.)   


ETKB ulusal kaynakları alabildiğine küçük,    talebi de olabildiğince büyük göstererek Akkuyu Nükleer Santral projesini haklı    göstermeye uğraşıyor. DPT, biri 30 Haziran 1999'da diğeri ise 11 Ekim 1999'da iki    kez ETKB'ye mektup yazarak, olur verdikleri projelerle ülkemizin 2000 yılından    itibaren bir atıl kapasiteyle karşılaşacağını açıkça belirtmiştir.   


Kısa Dönem Talep    Tahmini: 2000 ' 2004 Yılları   


Dağıtım kayıplarının beş yıllık kademeli bir    geçişle % 18'den %10'a (her yıl %1.6 düşürülmesi ile beş yılda toplam % 8    puan aşağı çekilebilir) düşürülmesi hedeflenmeli, kaçakların % 4 olarak aynı    kalacağı ve iletim kaybının % 3.4 olarak aynı kalacağı varsayılabilir. Beş    yıllık dönem için yıllık ortalama % 8 artmasını öngörelim. Buna göre 2000 ile    2004 yılları arasındaki enerji ihtiyacı tablosu aşağıdaki gibi olacaktır.   


Geçmiş yıllar trendi incelendiğinde 1999 yılı için    tahmin edilen net tüketim 88.000.000.000 kwh alınabilir

                                                                                                                                                                                             

Yıllar

Net Tüketim (milyar kwh)

TEAŞ Satış (milyar kwh)

Şebekeye Verilen (milyar kwh)

Brüt Üretim (milyar kwh)

2000

95.040

119.396

123.599

127.817

2001

102.643

126.407

130.857

135.322

2002

110.854

133.882

138.594

143.324

2003

119.723

141.851

146.844

151.855

2004

129.300

150.349

155.841

160.953

   

Orta    Dönem İhtiyaç Planlaması 2005 ' 2014 Yılları   


Dağıtım kayıplarının % 10'da sabit kalacağı,    kaçakların sıfırlanacağı, iletim kaybının aynı kalacağı ve ortalama yıllık    talebin ilk beş yıl için % 7 ikinci beş yıl için % 5 artacağı esasında    bakılırsa 2009 ve 2014 yıllarında

   
                                                                                                                   
2009 Yılı Net Tüketimi:181.351.000.000 kwh
2009 yılı Brüt Üretimi:215.711.000.000 kwh
2014 yılı Net Tüketimi:231.455.000.000 kwh
2014 yılı Brüt Üretimi:275.309.000.000 kwh
   

olacaktır.

   

Uzun Dönemde İhtiyaç    Planlaması 2015 ' 2030 Yılları   


Bu dönemde Türkiye'nin gelişmiş ülkeler    seviyesini yakalayacağı, enerji yoğun üretim teknolojilerinden az yoğun teknolojilere    geçeceği, nüfus artışının yıllık yüzde 0.5'e düşeceği, kaçak olmayacağı,    dağıtım kayıplarının % 10 ve iletim kayıplarının % 3.4'te sabit kalacağı ve    sonuç olarak yıllık elektrik enerjisi ihtiyacının % 2 artacağı esasında    bakılırsa 2020 ve 2030 yıllarında aşağıdaki tablo ile karşılaşılacaktır.

   
                                                                                                                   
2020 Yılı Net Tüketimi:260.656.000.000 kwh
2020 yılı Brüt Üretimi:310.042.000.000 kwh
2030 yılı Net Tüketimi:324.093.000.000 kwh
2030 yılı Brüt Üretimi:385.499.000.000 kwh
   

olacaktır.

   

Kısa, Orta ve Uzun    Dönem Elektrik İhtiyacının Karşılanması   


Ülkemiz bugün klasik üretim biçimleri olan hidrolik    ve termik teknolojilerin yanı sıra dünyadaki gelişmeleri de dikkate alır bir noktadan    ihtiyaç ve kaynak planlaması yapmalıdır.   


Fotovoltaik/güneş pilleri, bu konuda henüz yaygın    kullanılabilir ve ucuz bir teknoloji yoktur. Ancak 2015 ' 2020 yıllarından sonra    fotovoltaik pillerin maliyeti diğer teknolojilerle kıyaslanabilir noktaya gelecektir.   

Yani 2005 yılından itibaren rüzgar teknolojisi ve 2015    yılından sonrada fotovoltaik piller yaygın olarak kullanılacaktır. Dolayısıyla    ihtiyaç planlamasında kısa dönemde düşünülmese bile orta vadede rüzgar    santralleri ve uzun dönemde rüzgar ve fotovoltaik piller önemli elektrik üretim aracı    olacaktır.   


Dünyadaki yeni teknolojileri dikkate alan yeni enerji    planlama tekniklerini hızla devreye sokulmalı ve gerçekçi bir planlama    yapılmalıdır.

   

Kısa Dönem İhtiyacın    Karşılanması: 2000 ' 2004 Yılları   


Beş yıllık kısa dönemde termik santrallerde KKO    kademeli olarak % 41'den % 56'a çıkarılabilir. Bu oran gelişmiş ülkelerde %    70'ler civarındadır. Bu dönemde kurulu güce çok fazla bir katkı gerekmemektedir.    Ülkemiz bugünkü kurulu bulunan 14.364 MW'lık termik santralden ancak 46.000.000.000    kwh elektrik üretmektedir. Beş yıllık dönem içerisinde termik santrallere yapılacak    yatırımlarla kademeli olarak beş yılda % 15 fazla kapasite kullanılabilir hale    gelecektir. Bu da yıllık, 15.000.000.000 kwh fazladan üretim demektir.   


2000 ile 2004 yılları arasında kurulu güç 27.000    MW'tan 4.000 MW'lık hidrolik ve doğalgaz santralı kurularak 31.000 MW'a    çıkarılması ve talep tahmin bölümündeki kayıp kaçak oranlarının sağlanmasıyla    bu dönem sorunsuz olarak geçilebilir.   


Yine kısa dönemde devlet rüzgar santralleri konusundaki    pilot uygulamalara başlamalıdır ve beş yıllık dönemde en azından 2.000 MW'a    çıkılmalıdır.

                                                                                                                                                                                                                           
YıllarKurulu Güç        (MW)Puant (MW)

2000

27.000

19.000

2001

27.500

20.000

2002

28.000

21.500

2003

29.000

22.300

2004

31.000

23.000

   


Orta    Dönem İhtiyacın Karşılanması: 2005 ' 2009 Yılları   


Termik santraller ortalama olarak % 55 kapasitede    kullanılması hedeflenmelidir. Rüzgar santralleri konusunda 5.000 MW hedeflenmelidir.    Talep tahmin bölümündeki ihtiyacın karşılanması için ki 2009 yılında 45.000 MW    kurulu güce ve 30.000 MW puant değerine ulaşılacaktır. Bu beş yıllık dönemde    ihtiyaç duyulan toplam 14.000 MW ek kurulu güçün 3.000 MW'ı rüzgar    santrallerinden, 1.000 MW'ı jeotermalden geri kalan kısmı ise hidrolik, linyite    dayalı termik ve doğal gazlı santraller kurularak karşılanabilir. Bu dönemde    fotovoltaik teknolojinin öğrenilmesi açısından devlet AR - GE teşviklerine ve pilot    uygulamalara yönelmelidir.   


Uzun Dönem İhtiyacın    Karşılanması: 2010 ' 2030 Yılları


Bu dönemde talep tahmin bölümünde de belirtildiği    gibi büyümenin ve enerji talebinin azalacağı, rüzgar santrallerinin    yaygınlaşacağı ve fotovoltaik pillerde pilot uygulamaların yaygınlaşacağı bir    dönemdir. 2020 yılında kurulu güç 60.000 MW ve puant 43.000 MW olacaktır. 2030    yılında ise 75.000 MW kurulu güce ve 53.000 MW puant değerine ulaşılacaktır. Bu    ihtiyaç yine ulusal sınırlar içerisinden, hidrolik, jeotermal, rüzgar, linyit ve    dışarıdan doğalgaz alınarak karşılanabilir.
   


Enerji geleceğimiz, uluslararası finans kuruluşları ve    uluslararası tekellerin kar beklentileri doğrultusunda şekillendiriliyor. Bugün    ülkemizdeki kwh başına ortalama elektrik enerjisi maliyeti 3.3 centtir. Oysa Yİ ve    YİD modelleriyle yaptırılan enerji santrallerinde % 100 alım garantisi de verilerek 8    ' 12 cent'e enerji satın alınmaktadır. Bu projeler TEAŞ'ın mali yapısını    bozmakta ve kurum batağa sürüklenmektedir.   


Buradaki ikinci önemli husus ise elektrik enerjisi    maliyetlerinin bu şekilde artmasıyla ortalama satış fiyatı artmakta ve bu durum hem    sanayinin rekabet gücünü azaltmakta hem de enflasyonist bir etki yaratmaktadır.    Böylesi bir yaklaşımın ne denli ulusal olduğu TBMM tarafından sorgulanmalıdır.   


Ülkemizin önümüzdeki on yıllık dilimde sadece    elektrik enerjisi üretimi için 90.000.000.000 Amerikan Doları yatırım ihtiyacı    olduğunu söylemek, bu enerjiyi iletmek, dağıtmak ve sanayide kullanmak için bu    miktarın dört katı yatırım yapmayı gerektirir. Bu ise ETKB'nin ikinci    fantezisidir.   


Ülkemizde elektrik sektöründe dış kaynak kullanımı    %20 civarındadır. Bu oran küçük ölçekli doğalgaz santralleri ile yukarıya doğru    çıkmaktadır. 2020 yılına kadar ki sunulan planlara bakıldığında sektördeki    dışa bağımlılık %56'ya yükselecektir. Elektrik enerjisi bürokrasisi nükleer    santral lobileri ile YİD ve Yİ lobilerine teslim olmuştur.   


Halen inşası sürmekte olan hidroelektrik santraller    kasıtlı olarak tamamlanmamaktadır. Bu santrallerin Yİ modeli ile tamamlanması yolu    tercih edilmiştir. Oysa bunların büyük bir çoğunluğunda işin yaklaşık %90'ı    tamamlanmış durumdadır.   


Ülkemiz yetmiş yılda yaklaşık seksen milyar dolar    dışarıya borçlanmışken 2020 yılına kadar lobilerin dayattıkları sözde    çözümlerler sadece elektrik sektöründe verilecek imtiyazlarla fazladan yaklaşık    yüzmilyar dolarlık bir ek borçlanma getirecektir.   


Türkiye'de Radyasyon    Güvenliği Yoktur!   


Hatırlanacağı gibi İKİTELLİ'de bir hurda deposunda ortaya çıkan kurşun kalıplar içindeki Radyoaktif Cobalt 60 maddesi    nükleer atıklar ve tehlikeleri konusunu bir kez daha gündeme getirmiş ve tıpkı    Çernobil faciasında olduğu gibi yetkililerin yaptıkları açıklamalar ile    vurdumduymazlıkları bir kez daha gözler önüne serilmişti.   


TAEK'e bağlı Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi    Müdür Vekili Sayın Yaşar ÖZAL 'Radyoaktif maddenin şu anda çevreye zarar    vermemekle birlikte, çok yüksek derecede radyasyon yaydığını'    açıklamıştır.   


Bu traji-komik ve bilimdışı açıklamanın yanında    süren çalışmalar Türkiye'nin radyasyon güvenliği anlamında sınıfta    kaldığını göstermiştir. Birkaç santimetreküplük küçük bir atığın bertarafı    sırasında gösterilen profesyonellik, ciddiyetten ve bilimsellikten uzak bu yaklaşım,    olası bir nükleer santral işletmesi sırasında ortaya çıkacak tonlarca atığın    insan ve çevre sağlığının hiçe sayılarak gelecek kuşaklara miras kalacağı    yolundaki yıllardır dile getirilen eleştiri ve şüphelerimizi doğrulamaktadır.   


Yine hafızamızı yokladığımızda Karadeniz'de    bulunan varillerin içinde neler saklandığı ve kimler tarafından getirildiği hala    bilinmemektedir.   


Isparta ve Konya'da hiçbir etüt yapılmadan ve    gömülen veya yakılan ithal nükleer atıklar, 'faili meçhul doğa katliamları'    olarak tarihteki yerini almıştır.   


Ancak bu konu, tek başına Türkiye'nin sorunu ve/veya    sorumsuzluğu değildir. Radyoaktif atıklar, tüketim toplumunun dayanak noktası olan    nükleer enerjinin ve emperyalizmin sürekliliğini sağlamak için üretilen nükleer    silahların geleceğe bıraktığı ölümcül bir mirastır. Gelişmiş ülkeler, halkın    baskısı ve korkunç boyutlardaki maliyetler sebebiyle kendi topraklarında çözüm    bulamadıkları radyoaktif atıkları, kimi zaman yasal 'hibe'lerle kimi zaman    da yasadışı yollarla Yeni Dünya Düzeni'nin 'arka bahçesi' olarak    değerlendirilen 'geri bıraktırılmış ülkelerin' başına bela etmektedir. 


Aşağıdaki bilgileri, radyoaktif atıkları kürek ve    biriketlerle bertaraf etmeye çalışan 'uzman'larımızın bilgisine    sunuyoruz.   


Tüm bunların yanında, kendi ülkelerinde pazarları    giderek daralan uluslararası nükleer ölüm tacirleri, ekonomik kurtuluşlarını Akkuyu    Nükleer Santralı özelinde bizim ülkemizde aramaktadır. Bunların arasında yer alan    Fransız Framatom ve Alman Siemens ortaklığı NPI şirketi, dünyanın çözüm    bulamadığı bu atıkların Türkiye'de Toros Dağları'nda güvenli (!) bir şekilde    depolanabileceğini hiç utanmadan önerebilmiştir. Ne yazık ki, bu tür firmaların    yerli işbirlikçileri konumundaki birtakım 'bilim insanları' ve 'yatırımcılar'    kendi tutumlarıyla bu hakaretler çanak tutmaktadırlar.   


Bu son felaket, Türkiye'nin nükleer santral    dayatmasının ne denli boşlukta olduğunu göstermektedir. Bilindiği gibi dünya    çapında özellikle gelişmiş ülkeler, nükleerden vazgeçiyor. Nükleer santrallerin    ekonomik, teknik, çevresel risklerinden kaynaklanan tehdit her geçen gün daha çok    sorgulanıyor.

   

Sadece Nükleer Santral Kurulmakla    Kalınmıyor
    Aynı Zamanda Ülkemiz Nükleer Çöplük Yapılmak İsteniyor!
   


ABD ve Avrupa yalnızca ellerinde kalan ve yeni    sipariş sayısı azalan nükleer santralı azgelişmiş ülkelere pazarlamakla    kalmıyor; aynı zamanda Türkiye gibi ülkeleri 'nükleer atık çöplüğüne'    çevirmek istiyorlar. Kamuoyu denetimi olmayan, kurumsal düzenleme ve denetim yapıları    yetersiz Türkiye gibi ülkeler, giderek 'nükleer çöplüğe'    dönüştürülüyor. Son olay durumun vehametini gözler önüne sermiş bulunuyor.    Türkiye Atom enerjisi Kurumu (TAEK) ile ilgili olarak 'halkın sağlığını tehdit    etmekten ve üstlendiği sorumluluğu yerine getirmemekten' dolayı soruşturma    açılmalıdır. Bu güne kadar TMMOB ve Odaları tarafından TAEK'in kurumsal    yetersizliği defalarca dile getirilmiştir.   


TAEK Kurum olarak asli görevini yerine getirememiştir. Bu    kurum, radyoaktif maddelerin ve cihazların ülkeye girişinden, kullanım ve denetiminden    ve vatandaşın radyasyon güvenliğinden sorumludur. Oysa TAEK nükleer santral    savunuculuğuna soyunmaktadır. Bu da lobilerin enerji bürokrasisi ve basınla birlikte    diğer kurum ve kuruluşlar üzerindeki etkisinin en önemli göstergesidir.   


TAEK, Akkuyu Nükleer Santral İhalesinde şartname gereği    santralın denetiminden sorumludur. Bugünkü yapısıyla TAEK'in ciddi yapısal    sorunları olduğuna, bürokratik açmazları olduğuna bu güne değin bir çok kez    dikkat çektik. Şimdi bir kez daha dikkat çekiyoruz.

   

İkitelli'de    Hurdalığa Saplanan Yalnızca Nükleer Atık Değildir!   


Aynı zamanda nükleer lobilerin gölgesinde kalan    nükleerci bir kısım bilimcilerin ve bürokratların dayatması da hurdalığa    düşmüştür.


Aslında hurdalık haline gelen; bu ülkenin geleceğini hiçe sayan zihniyettir.    Radyasyonlu çayları halkımıza içiren TAEK yetkilileri yine halka karşı suç    işlemektedir.


Bu felaketten ders çıkararak acilen nükleer santral ihalesi iptal edilmeli, ihalenin    arka planında yer alan ilişkiler açığa çıkarılmalıdır.   


1976 Yılında Alınmış    Bir Yer Lisansıyla Bugün Hareket Edilemez   


1976'dan 1999'a gelindiğinde dünya konjonktürü    değişmiştir. Enerjide hedefler ve yönelimler değişmiştir. Başta Avrupa kamuoyu    olmak üzere tüm dünyada nükleer silahlara ve radyasyona karşı duyarlılık    artmıştır.

         
  • Akkuyu Nükleer Santralına yönelik 26 Nisan 1976 yılında TEK'in başvurusu ile yer lisansı 11 Haziran 1976 tarihinde 1495 Sayılı AEK        kararıyla verilmiştir. O dönemdeki parametrelerle bugünkü parametreler değişmiştir.
         
  • Deprem konusunda toplumda ciddi bir hassasiyet vardır. Akkuyu'nun Ecemiş Fayı'na 25 km uzaklıkta olduğu unutulmamalıdır.
         
  • Geçmişte çok dikkate alınmayan ülkemizin turizm potansiyeli olumsuz etkilenecektir. Turizm konusunda yaşanan rekabette nükleer sızıntı söylentisinin yaratacağı deprem dikkate alınmalıdır.
    
  • AB'ye girme sürecinde AB'nin bütünleşmiş bir Avrupa'da Nükleer Santral istemediği ve daha önce tasfiye kararı almış olan AB ülkeleri dışında Bulgaristan, Slovakya, ve Ukrayna'ya gibi AB'ye aday ülkelere de nükleer santralleri tasfiye etmeyi üyelik için şart koştuğu unutulmamalıdır. Aynı  koşul ülkemiz içinde geçerlidir.   
         
  • Dünyada nükleer silah teknolojisinin nükleer santral teknolojisiyle paralel yürüdüğü gerçeğinden dolayı dünya kamuoyu nükleer  silahlar konusunda eskisinden daha hassastır. Fransa'nın nükleer santrallerinin olağanüstü yüksek işletme maliyetlerini üçüncü dünya ülkelerine nükleer silah        teknolojisi satarak finanse ettiği unutulmamalıdır. 
      
  • Pakistan, Hindistan, İran ve Irak'ın böylesi bir teknolojiye sahip olmasının yarattığı hassasiyet ister istemez ülkemiz açısından da bir çekinceyi gündeme getirmektedir.   
   

Sayın ERSÜMER'in 'Akkuyu kararından bizi ancak    Allah döndürebilir' açıklaması son derece tehlikeli bir yaklaşımdır.    Böylesi bir yaklaşımla Sayın Bakan kendisini uyarılara ve demokratik tepkilere    kapadığını ve ne denli sağduyudan uzak olduğunu ilan etmektedir. Kimse bakanlık    koltuğuna gelişini bir takım tanrısal bahşetmeler olarak algılamamalı ve demokratik    bir seçimle gelen bir vekile yine demokratik bir tepkiyle karşılık verilmelidir.

   

EMO Yönetim Kurulu, yaşananları ciddi bir sorumsuzluk    olarak değerlendirmektedir. İnsana ve doğaya saygılı bir yönetim anlayışının    yerleşmediği sürece, yaşananların bundan sonra da tekrarlanabileceğini üzülerek    belirtmek isteriz. Çevreyle ilgili yasa ve mahkeme kararlarının dahi uygulanmadığı,    çöp dağlarının altında insanların can verdiği, hastane atıklarının dahi    bertarafının sağlanamadığı ülkemizde, yeni nükleer projeler yeni nükleer    felaketlerin ancak habercisi ve hazırlayıcısı olacaktır.


Ülkemiz genel enerji kaynakları kısıtlı olan bir    ülkedir. Bu yüzden enerji konusunda bütünlüklü bir tasarruf ve verimliliğe dayalı    politikaları geliştirmelidir. Eğer bunu başaramazsak 21. Yüzyılda gelişmiş    ülkeler arasında yer alamayacaktır.
   


Ne Türkiye insanı ne Türkiye coğrafyası bu tür bir geleceği hak etmemektedir.

   

Nükleer maceradan vazgeçilmelidir!


TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası
36. Dönem Yönetim Kurulu

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: Henüz oy verilmedi / 0 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git