Bir önceki yazımızda AKP'nin kürt açılımını değerlendirmiş ve Başbakan Erdoğan'ın "ulusal yapıştırıcı" yerine "dinsel" yapıştırıcılığın, "ulusal bilinç" yerine "ümmet bilincinin" yerleşmesini yeğlediğini ve farklı kültürel kimliklerin üst kimlik olarak kullanılmaya başlamasıyla toplumsal bütünlüğün zedelenebileceği uyarısını yapmıştık.
Birkaç gündür yaşananlara bakın...
Önüne geçilmezse olabilecekleri tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok...
Ne AKP ne de Başbakan bu sorumluluğun altından kalkabilirler...
Oysa bakın yıllar önce kürt kökenli aydınlarımızdan Dr.Abdullah Cevdet nasıl sesleniyordu:
‘İşte bakın ben kürdüm. Kürtleri ve Kürtlüğü severim. Fakat madem ki hukuk ve vazife eşit Türkiye vatandaşlarındanım her şeyden evvel Türküm. Benim bu sözümden, ben madem ki Türkiye vatandaşıyım Kürt dili unutulsun, Kürtlüğüm unutulsun dediğim anlaşılmasın. Aksine, Kürt kürtçesini, Ermeni ermenicesini canlandırmaya yoğunlaşsın. Bundan Türkiye’ye zarar geleceğini sanan ancak balkabak kafalı, yahut hain ruhlu kimselerdir.’
Bir de, Habur kapısından girerken Abdullah Öcalan’nın talimatı ile geldiklerini belirtip, PKK’nin direktiflerini içeren mektubu yetkililere verdikleri halde, ayaklarına gelen mahkemece salıverilerek (acı ile,hapisane içindeki askeri mahkemede sırtımıza dayalı silahlar, elinde kaleminden başka silahı olmayan bir öğretmen olarak askeri savcı ve hakimlerin karşısında kendimizi savunmaya çalıştığım günlerle karşılaştırdım) aluvala ile giriş yapanların düzenledikleri basın toplantısında bu direktifleri bir kez daha yinelemelerini bir yana bırakıyorum; DTP Başkanı Ahmet Türk’ün dünkü (2 Aralık) açıklamalarına bakın...
Ne diyor Türk?
‘Siyasi irade olarak muhatap Öcalan’dır...’
Başka?
‘Kürt sorunu kürt halkının anayasada tanınması sorunudur...’
Bir de, ‘Kürt halkının siyasi ve kültürel hakları tanınmalı iradesi muhatap alınmalıdır...’
Yani?
1.Öcalan’ı salıverin ve onunla masaya oturun,
2.Anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemez maddelerini değiştirerek Kürt kimliğini anayasaya taşıyın,
3.Kürtlere siyasi özerklik verin...
Bunun ne anlama geldiği malumunuzdur:
Üniter yapıya son verip önce Kürt,Türk federatif yapıya geçin, sonrasını düşünürüz...
Oysa yapılması, olması gereken o kadar açık ki...
Hangi etnik kökenden, hangi dinden, hangi mezhepten olduğuna bakılmaksızın geçmişte yaşanan ve yaşatılan acılardan ders alarak demokrasinin sınırlarını genişletmek,insanların özgün kültürlerini koruyup geliştirmelerine destek vermek,ayni coğrafyayı ve yüzlerce yıldır ayni tarihi paylaşmanın,çoğu birbiriyle evlenerek etle tırnak olmanın toplumsal dayanışmasını pekiştirmek, anayasal vatandaşlığın haklarının herkese eşit uygulandığı bir yapının taşlarını birlikte döşemek...
Bu insanları birbirine düşürmek için bugüne değin ne tezgahlar hazırlandı...
Ama bu topraklardaki Anadolu insanını bu tuzağa düşüremediler...
İnsanlarımızı birbirlerine düşman edemediler...
Ortak yaşama bilincimiz hep ağır bastı...
Ne diyordu Mustafa Kemal İzmit’te yaptığı bir basın toplantısında gazeteci Ahmet Emin’in sorusuna yanıtında:
‘Kürt meselesi, bizim, yani Türklerin menfaati olarak da kesinlikle söz konusu olamaz. Çünkü bildiğiniz gibi bizim milli sınırlarımız içinde bulunan kürt unsurlar öylesine yerleşmişlerdir ki, pek sınırlı yerlerde yoğun durumdadırlar. Yoğunluklarını kaybede ede ve Türk unsurların içine gire gire öyle bir sınır oluşmuştur ki Kürtlük adına bir sınır çizmek istesek Türkleri ve Türkiye’yi mahvetmek gerekir. Söz gelişi, Erzurum’a kadar giden, Erzincan’a, Sivas’a kadar giden, Harput’a kadar giden bir sınır aramak gerekir... Ve hatta Konya çöllerindeki Kürt aşiretlere kadar...’
İster Abaza olalım ister Yahudi...
İster Arap olalım ister Boşnak...
İster İzmir’de oturalım ister Diyarbakır’da...
Bizim ortak tarihsel birikimimiz,ortak yaşama bilincimiz var...
Bu mirasın insanlarıyız.
Bunlar AKP’nin ve Başbakan Erdoğan’ın da, DTP’nin ve Ahmet Türk’ün de kulağına küpe olmalıdır...
Herkes adımlarını bu sorumluluk bilinciyle atmalıdır...
Yoksa bu vebelin altından kalkamazlar...