A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

"En büyük tehlike akılsızlığı, akıllılık olarak gördüğünüzde başlar"

Kategori Kategori: Bilim | Yorumlar 0 Yorum | 02 Aralık 2009 01:41:10

Bazı bireylerde kalıtsal bir nedenle ortaya çıkan sorunlar "Anomali" ya da "Hastalık" olarak adlandırılır. İyi bir tasarımda bu anomalilerin hiç olmaması ya da çok seyrek olması beklenir. Hâlbuki bugün tıbben her insanda doğuştan en az 10 anomalinin olduğu söylenir. Bu normal tasarlanmış bir arabanın beklenilmeyen bir arıza göstermesi gibi bir şeydir.

Kâğıt üzerinde böyle bir hata  beklenmez; imalat sırasında ortaya çıkar.
 
Dolayısıyla buna üretim hatası denir  ve suç tasarlayıcısına  yüklenmez. Akıllı tasarıma göre bir canlının tasarlanmasından ölümüne  kadar geçen süreçler  doğaüstü güç tarafından denetlenmektedir ve dolayısıyla hem tasarım  aşamasında hem de üretim  süreci içerisinde –biz fani varlıkların kusuru olmadan- ortaya  çıkabilecek tüm aksaklıklardan  doğaüstü güç sorumludur. Ancak hem yetkili ve her şeye kadir ol  hem de hata yap ikilemini  çözemeyen dogmatikler, çıkarı “Takdiri İlahi”, yani doğaüstü gücün  isteği ya da takdiri olarak sunarak hem kendilerini hem de karşılarındakileri kandırmanın  yolunu bulmuşlardır. Elimizde olan ya da olmayan gelebilecek her olumsuzluğun faili  ya da sorumlusu bulunmuştur: Bir türlü hesap soramayacağımız, ulaşamayacağımız, ne eder  ne yaparsa iyidir diye inandığımız Doğaüstü Güç; çoğumuza göre Tanrı. Böylece insanlık  tarihi boyunca kusurumuz olsun ya da olmasın uğradığımız her zararı büyük bir tevekkül (kabul)  ile benimseyeceğimiz bir felsefeye saplanmış olduk. Ancak herkeste her zaman görülen, yani bir anomali olarak değil de, genel bir tasarım hatası olarak herkesin gözlediği yapı ve işleyişlere  ne diyeceğiz; bu sefer “Takdiri ilahi” demeyle atlatamayız.
 
Çünkü takdir, birçok seçeneğin  arasında birisine layık görülen bir şeyi ifade eder. Yani başımıza bir bela gelmişse,  yüce Tanrı o iş için beni seçmiş demektir. Dogmaya inanıyorsanız yapacağınız bir şey olamaz,  kabul edeceksiniz. Eğer inanmıyorsanız nedenini araştıracaksınız, gerekirse er ya da geç  çaresini bulacaksınız. Ancak, bir kusur sadece bir toplumun birisinde değil de herkeste  bulunuyorsa, o takdiri ilahi olmaktan çıkmış, genel bir tasarım kusuru olmuştur. Bu tasarım  kusurları eğer her şeyi bilen ve her şeye kadir bir varlık tarafından yapılmışsa, o zaman bu  varlığın, kulları olan bizler için iyi niyetinden kuşku duyabiliriz. Çünkü hiç kimse durup dururken  kitle halinde eziyet etmeyi amaçlamaz. Bunun tanımı psikolojide ya da sosyolojide hoş olmayan çok ağır bir tanımdır…  Gelin görün ki, ortalığı akıllı tasarım velvelesine veren birçok insan  (bunların arasında ne yazık ki bilim adamı; hatta bilimlerin bilimi diyebileceğimiz biyoloji  alanında çalışanlar), aşağıda yüzlercesinin arasından verilmiş sadece birkaç genel kusurun neden doğaüstü güç tarafından reva görüldüğünü bir türlü açıklayamıyor. Moleküler ya da hücre düzeyine indiğimizde hatalı tasarımla ilgili onlarca örnek verebiliriz. Ancak bu örnekler çok akademik  kalacağından, bu konuda yeterince bilgisi olmayanlar anlamakta zorlanabilir diye verilmemiştir. Doğuştan yüksek tansiyon, şeker hastası, çeşit çeşit yetmezlikler, kas ve kemik bozuklukları ve benzer onlarcasını kişiye özgü olduğu,  genel bir durumu yansıtmadığı için –genel bir tasarım  hatası olarak- gündeme getirmeyeceğiz. Bu nedenle vereceğimiz tasarım hatalarına ilişkin  örnekler özellikle hemen herkesin her zaman tanık olduğu çocuklardaki bazı kusurlardan  –yani genel tasarım hatalarından- seçilmiştir. Bunun nedeni, akıllı tasarımcıların, ortaya çıkmış  kusuru, ergin kişinin suçlarına –günahlarına- bağlamasından kurtulmak içindir.
 
1. Çocuk büyüten ve gecelerini uykusuz geçiren herkes şunun farkındadır. Çocuklar  doğduklarının ilk birkaç ayında bazen çok daha uzun süre gaz sorunu yaşayarak ailelerini ve kendilerini perişan ederler. Bu gaz ya anadan geçer ya da çocuğun sindirim sistemindeki  tasarım hatasından kaynaklanır. Ancak bir evrimciye sorarsanız, ağaçtan ağaca atlarken anasının sırtına yapışarak, her sıçrayışta sürekli gazını çıkaran bir canlının böyle bir sorunu  olmamıştır. Bu nedenle primat yavruları gaz sancıları çekmez. Ne zamanki doğal  yaşamdan ve doğal evrim sürecinden ayrıldık,bu sorun karşımıza çıktı. Ancak evrimsel  yapısal değişim, sosyal evrime ayak uyduramadığı için, zamanında gerekli önlemler oluşamadı.
 
2. Çocukların iç kulak ile ağız arasındaki östaki borusu, normalden kısa olduğu için ağızdaki  mikroplar sıklıkla orta kulağa geçer ve bir sürü soruna neden olur. Primatlarda bu sorun var mı;  büyük bir olasılıkla yok. Ancak bir evrimciye sorarsanız, sosyal gelişmeleri öğrenebilmek için,  kafası beklenilenden çok daha büyük olarak dünyaya gelmeye zorlanmış bir çocukta bu  sorunun ortaya çıkması kaçınılmazdır. Acaba doğaüstü güç insanın sosyal yaşama geçişini  bilemiyor muydu? Yoksa böyle bir ödüle karşı ceza mı uygulamaya kalkıştı?
 
3. Çocukların, özellikle kız çocuklarının idrar kesesini dışarıya bağlayan kanal erişkinlere  göre kısa olması nedeniyle sık sık idrar yolları hastalıklarına tutulmaktadır. Ne olurdu bu boruyu  biraz daha uzun olarak yaparak yaratsaydı? Ancak bir evrimciye sorarsanız, dört ayağının üstünde gezen bir canlı için bu kısalığın büyük bir sakıncası yoktu; ne zaman ki, yere inip de  ilk olarak otura otura sonra iki ayağımız üzerinde gezmeye başladık; oturduğumuz yerdeki  mikroplar çok daha kolay içlere kadar girebildiği için bu sorunlar ortaya çıktı. O zaman  sormazlar mı, beni iki ayağım üzerine kaldırırken, bu boruyu niye bir iki santim uzatmadın?
 
4. Penisteki sünnet derisi çoğunluk herhangi bir soruna neden olmadan doğum olmasına karşın,  bir kısmında idrar yapamayacak derecede kapalı olduğu için önemli sorunlara neden olmaktadır.  Bu derinin erişkin olmadan kesilmesi ise Musevi ve İslam inancına göre tanrının isteğidir.  Bu derinin atılması sırasında, yine bu iki dinin de ortak olarak birleştiği inanca, yani çocukların suçsuz olarak doğduğu inancına karşın, milyonlarca çocuğun sünnet işlemi  sırasında mikrop kapmasından dolayı ölmesini nasıl açıklayacaksınız? Günahsızların ceza  çekmesi hiçbir öğretide hoş karşılanamaz. Ancak bir evrimciye sorarsanız, bu deri kapalı  durarak idrar yollarının ve penis başının olası enfeksiyonları önlemek için meydana gelmiştir.  Doğal ortamda er ya da geç normal işlevini görmeye başlar; ancak bezlere sarılmış  kapalı  ortamda yetiştirilen bir bireyde bu aksaklığın giderilmesi zor olur.
 
5. Bugün hangi çocuk doktoruna giderseniz gidin, çocuğa bakmadan D vitamini de içeren  bir ilaç yazıyor. Bunu muhakkak almalısınız diyor. Burada birisi yanılıyor, ya doktor ya da  doğaüstü güç. Çünkü akıllı tasarım olsaydı, ana sütü ile birlikte bu maddeler de verilmiş olacaktı.  Ancak bir evrimciye sorarsanız, insan, güneş ışığının çok yoğun olduğu Doğu Afrika’da  evrimleştiğinden D vitamininin oluşması için ek bir kaynağa ihtiyaç duyulmamıştı. Ne zaman ki  kuzeye yayıldı, eksiklik ortaya çıktı. Düzeltilebilir miydi? Çok basit birkaç önlemle bu eksiklik  giderilebilirdi. Zaten canlıların hemen hepsi (bizden başka yer değiştiren iki memeli hariç)  bulundukları yerde kaldıkları için gerekli D vitaminini sentezlemektedirler . Bunu yer değiştiren insan yapamadığı için, gittiği yerde özellikle güneş ışınlarının eksikliğinden dolayı bozukluk  ortaya çıkmaktadır. Eğer akıllı tasarımcıların inandığı gibi insanoğlu orta kuşakta bulunan bir  yerde dünyaya inmiş olsalardı, böyle bir eksikliği yaşamayacaklardı . Demek ki bir enlemden  öbür enleme geçince akıllı tasarım akılsız tasarım haline dönüşmüş. Niye düzeltilmemiş?  Doğa aklıyla değil, seçenekleri rastlantıyla seçtiği için her zaman doğru yolu bulamaz; bu nedenle  de bu güne kadar jeolojik dönemlerde bağrında barındırdığı yaklaşık 10 milyon (belki 100 milyon)  canlı türünü bu akılsız tasarıma kurban etmiştir.
 
6. Hemen hemen hiçbir işleve sahip olmayan 20 yaş dişlerimiz çoğumuzun korkulu rüyası olmuş; birçoğumuza kötü günler yaşatmıştır. Dogmatikler bunun için kem küm  bir şeyler  söyleseler de hiç kimse inandırıcı bir açıklamasını yapamamaktadı r. İnançlara göre insan aynen  yaratılmışsa, evrimleşmemişse, 20 yaş dişleri de insanın başına bela olarak verilmiştir.  Ancak bir  evrimciye sorarsanız, bu dişler otçul (daha çok ot yediğimiz) dönemde öğütme işinde kullanılıyordu;  daha sonra omnivor (yani her şeyi yer hale geçince), özellikle de yiyeceklerimizi pişirerek daha  yumuşak  hale getirince gerek kalmadığı için doğal seçilim ile ortadan kaldırma sürecine  sokulmuştur. Evrim, sabırlı ve sürekli bir işleyişin adı olduğu için de, hemen ortadan kaldırılamamış,  zamana bırakılmıştır.
 
7. Osteoporaz (kemik erimesi). Bugün kırk yaşını geçmiş herkesin korkulu rüyasıdır ve  geçici de olsa tedavisi için önemli harcamalar yapılmaktadır. Her şeyi bilen doğaüstü güç,  ömrümüzün ortalarında neden bizi oluşturan iskeletin içini boşaltsın ve kırıklarla uğraştırsın. Bunların içine her besinimizde bolca bulabileceğimiz kalsiyumu yerleştirme güç mü olacaktı?  Yoksa bu da mı takdiri ilahi hanesine yazılacak? Ancak bir evrimciye sorarsanız, kemikler işlev  gördüğü sürece ve doğada güç kullandığı sürece sağlıklı kalır; sürekli kitap okuyan ve dua eden  birinin, kemikler (bu bağlamda kaslar) üzerindeki tonus (basınç etkisi) azalacağı için içini  boşaltması kaçınılmazdır. Evrim, gerçekler üzerinden işlev yapar, acımasızdır, tarafsızdır; duygular ve sevgiler üzerinden değil…
 
8. Elli yaşını geçmiş her erkeğin aklı prostat ındadır. Çoğunluk doğru dürüst işeyemez, olur olmaz yerde işemeye kalkışır; bu nedenle kana kana bir şey hatta su bile içemez. Tuvaletin  başında dakikalarca bekler. Daha sonra eşeysel işlevleri aksadığı için karısından azar işitir; aşağılanır; semavi dinlerin üstün varlık olarak tanımladığı o erkek süklüm püklüm bir kediye (kedi bile denmez olsa olsa pisik demek gerekir) dönüşür ve daha da vahimi er ya da geç kanserleşmeye başlar. Doksan yaşına gelmiş bir insanın %90 prostat kanseri olma olasılığı vardır.  Dogmatikler akıllarını kutsal kitaptaki bilgilerle bozdukları ve prostat da bu kitapların bulunduğu dönemde bilinmediği için birkaç yakın ayet ve hadisle belki geçiştirebilirler; ancak en iyisi bu konuya hiç değinmemektir… Ancak bir evrimciye sorarsanız, o size der ki, prostat bezi, sahneye  çıkarken ozmos, yani su geçişlerini düzenleme gibi bir görevi üstlenmek için ortaya çıkmıştı; ancak zamanla başka işlevleri de yüklenince, olması gerekenden fazla bir görevi daha üstlendi ve başarılı da olamadı. Eğer bir varlığı korkularından arındırmak için tasarım yapmış  olsaydınız, iki paralık bir sifinkter (kapak) ile bu sorunu çözerdiniz. Ancak, evrim gelecek için  plan kurmaz, o anda gereksinme duyulan şeyleri en iyi şekilde seçmeye kalkışır. Bu nedenle de evrim her zaman mükemmeli bulamaz.
 
10. Menopoza girmiş her kadının rahim kanseri ve meme kanseri korkulu rüyasıdır. Çocuk yapma yetisini yitirmiş ve başka bir görevi kalmamış bir organın vücuttan kaldırılması çok zor biyolojik işlem değildir. Böyle bir korkuyu insanlara yaşatmanın ne anlamı var? Ancak bir evrimciye  sorarsanız, o size der ki, doğa bir canlının üreme gücünü yitirmiş bir bireyi barındırmak gibi bir lüksü olmadığı için uygun yöntemi geliştirme denemesine girişmemiştir.
 
11. Neredeyse her üç kişiden biri omurga rahatsızlığı çekmektedir. Diğer canlılara bakıyorsunuz  beli kayan canlı yok gibi. Bu insana eziyet niye? Akıllı tasarımcılar “Tanrının verdiği organı  korumak gerekir” diye bir yaklaşımla konuyu savsaklamaya kalkışırlar. Ancak bir evrimciye  sorarsanız, o size der ki, bir zamanlar dört ayak üzerine yürüyen atalarımız, ağırlığı tüm omurgaya  dağıttığı ve onu da dört noktadan toprağa verdiği için böyle bir sorunla karşılaşmadı. Ancak iki  ayağı üzerine kalkınca, ağırlık merkezi 4-5. omurların arasına yoğunlaştı, burası da yeterince  kasla desteklenemediğ i için ve evrim mekanizması deneme-yanılma yöntemi ile çalıştığı yani çok ağır işlediği için de bu kadar kısa süre içinde gerekli önlemi geliştiremedi. Böylece öne  uzattığımız iki elimizle tutacağımız bir kiloluk bir yük, kaldıraç misali 4-5. omurlara 20 kiloluk bir baskı oluşturdu.
 
12. Hemen hiçbir hayvanda görülmeyen fıtık ve özellikle kasık fıtığı niye insanlarda görülüyor  diye düşünebilirsiniz. Akıllı tasarımcılar ancak bir önceki yanıtı verebilirler. Ancak bir evrimciye  sorarsanız,  o size der ki, bir zamanlar dört ayak üzerine gezdiğimiz için iç organlar özellikle testislerin vücut  dışına çıktığı kanala (ingunial kanala) basınç yapmıyordu; ne zaman ki iki ayak üzerine kalktık,  iç organlar basınç yapınca, özellikle belirli bir yaştan sonra bağırsaklar bu  kanaldan  dışarıya sarkmaya  başlar. Evrimsel gelişme bu aksaklığı niye düzeltmedi? Ya bir çıkar  yol bulamadı  ya da geliştirmek  için yeterince zaman bulamadı. Akıllı bir tasarım olsaydı hem bu  sorunu hem de  yukarıdaki sorunu  bir çırpıda çözecek çareyi yürürlüğe koyardı.
 
13. Eskiye ait insan fosillerine bakıyoruz; çürük diş hemen hemen yok (biraz da erken öldüklerinden  dolayı); ancak ne zaman ki besinlerini öğütüp, pişirmeye ve özellikle de tahılla beslenmeye başlıyorlar,  o zaman diş çürükleri ortaya çıkıyor. Doğaüstü güç insanı vahşi bir hayvan gibi doğada dolaşsın diye  mi tasarladı? Uygarlığa geçeceği ve geçişte yaşanacak sorunlar tahmin edilemez miydi? Akıllı  tasarımcılara sormanıza gerek yok; çünkü onlar bulunan bunca insana ait fosili zaten insan  neslinin atası  olarak kabul etmiyorlar. İnsanın zembille gökten indiğine inanıyorlar. Ancak bir evrimciye  sorarsanız, “diş çürümeleri neden oluyor?” diye, o size der ki, tahılla beslenme, mayalanmaya  bağlı olarak ağızda asidik tepkimelerin ve aşınmaların meydana gelmesini tetiklediği için olmuştur.  Bu tasarım hatasını giderebilmek için de akşam-sabah macunlarla fırçalama yoluna gideriz.
 
14. Akşam sabah hamdolsun verdiğin nimetlere diye dua ediyoruz. Bu kadar çeşitli yiyecek verdiği  için.  Pekâlâ, yaklaşık 400 bin bitki olmasına karşın niye daha çok çeşitli meyve ve sebze  sunmadığını bir  türlü aklımıza getirmiyoruz. Çünkü olandan başkasını düşünemiyoruz. Düşünebilmeniz için evrim mantığına sahip olmanız gerekir; o da bizde yok. İnsan oluştuktan çok daha sonraki devirlere  bakacak olursak, bugün nimet olarak tanımladığımız sebze ve  meyvelerin ve keza hayvanların hiç birini  göremeyiz.  Doğa, elmayı, armudu, kirazı, kayısıyı,  portakalı, şeftaliyi, mısırı, domatesi, salatalığı,  kabağı, nohudu, şeker pancarını, karnabaharı, lahanayı, kıvırcığı,  marulu, Çin marulunu, kırmızılâhanayı,  Montofon ineğini, Holstein ineğini, Legorn tavuğunu ve bugün kullandığımız daha onlarca ürünü  bugünkü haliyle evrimleştirmemiş tir. Ama her devirde evrim mantığına sahip insanlar olduğu için  “akıllı tasarım ürünü olarak belirtilen” verimsiz varlıkları insani tasarımla çok daha kullanılabilir ve verimli  hale getirdiler. Siz, domatesi, şeftaliyi, elmayı, portakalı ve yukarıda yazılan bitki ve  meyveleri doğaya bırakın belirli bir süre sonra asıllarına döneceklerdir, yani evrimsel tasarıma. Montofon ineğinin, Holstein ineğinin ve Legorn tavuğunun zaten doğada üreme şansı olmayacaktı.  Kıvırcığı, marulu, karnabaharı, lahanayı, Çin marulunu, aysbergi, süs lahanalarını, brokoliyi,  kırmızılâhanayı doğaya bırakın yıllar sonra yumruları sadece bir fındık bilemedin ceviz kadar  kalmış  Bürüksel lahanasına döndüğünü göreceksiniz. İnsan olmasaydı mısır bitkisi ise hiçbir  zaman  olmayacaktı. Doğa insanı düşünerek bunları evrimleştirmediğ i için, bizim amacımıza en  uygun şekli  vermedi. Akıllı bir tasarımda  eşrefi mahlûka neden en iyisinin sunulmadığını merak  etmiş olmalısınız.   Nede olsa insan olmanın en önemli özelliği merak etmektir. Daha iyi bir  tasarımın yapılma zevki  insana mı bırakılmış dersiniz (böylece akıllı tasarımcılara zor zamanlarda  kullanabilecekleri bir  açıklama da vermiş oluyorum). Bütün bu değerli yiyeceklerimiz doğada bugünkü haliyle  bulunmuyor. Doğal işletiminin hatalarla  dolu olmasından dolayı,  anormallikler, örneğin poliployidi dediğimiz kromozom çoğalmaları nedeniyle  bugünkü sulu ve iri meyveler oluşuyor ya da doğaüstü gücün  bizim için esirgediği  kalıtsal kombinasyonları insanlar ıslah yoluyla kendisi yapıyor.
 
“Dünya tamamlanmamış bir tasarımdır..” Van Gogh
Bir anlamda dünya tamamlanmamış bir tasarım olduğu için de evrim sürmektedir. Eğer her şey mükemmel tasarlanmış olsaydı evrimleşmeye gerek kalmayacaktı. Halbu ki her canlı daha iyi  daha etkili daha uyumlu yapıyı kazanabilmek için 3,8 milyar yıldır daha yetkin olmayı aramaktadır, yani evrimleşme çabası içersindedir. Bir zamanlar deniz analarının daha sonra da  balıkların daha sonra kurbağagillerin daha sonra sürüngenlerin  daha sonra kuş ve memelilerin  ortaya çıkışı bu tasarımı daha başarılı hale getirmedir. Tanrısal bir tasarımda ilk olarak basitini  yapma, daha sonra  kullana kullana daha etkilisini geliştirme gibi bir mantık olamaz. Bir taraftan  Tanrının her şeye kadir olduğuna ve deneme yanılma yöntemiyle doğruyu bulmak gibi bir  savurganlığa gerek duymayacağına inanmak ,diğer taraftan  da zaman içinde organizasyon  bakımından gittikçe daha gelişmiş canlıların  dünyada sırasıyla yer aldığını, organizasyon  bakımından ilkel olanların  zamanla ortadan kalkıp yerini daha gelişmiş organizmalar bıraktığını  gözleyip de evrim fikrine inanmamak, ancak akıllı tasarımcılara yaraşır.. 
Hemşerim ve yakın dostum olan ressam Prof. Dr. Zafer Gençaydın, bir gün bana "biliyor musun Ali,  Ortaçağda doğması ve Ortaçağ mantığında yaşaması gereken birçok insan, herhalde yanlış  bir planlamadan dolayı ne yazık ki zamanımızda doğmuştur; doğmakla da kalmamış bir kısmı üniversitelerde hoca olmuşlar" dedi.
 
Ah, Tanrı dünyayı yeniden yarataydı,
Yaratırken de beni yanında tutaydı;
Derdim: “Ya benim adımı sil defterinden,
Ya da benim dilediğimce yarat dünyayı.”
Ömer Hayyam
 
Daha önce değindiğimiz gibi, evrim gelecek için plan kurmaz, tasarım yapmaz;  o anda elde bulunan nesneleri ya da özellikleri yine o anda gereksinme duyulan şekilde seçmeye kalkışır. Bu nedenle de evrim her zaman mükemmeli bulamaz. İşte bu nedenle dünyada bu güne kadar  yaşamış  canlıların %96’sı yeni değişimlere çözüm yolu bulamadığı ya da daha önce başarılı bir  şekilde geliştirdiği özellikleri ile devam edemediği için yaşam sahnesinden silinmiş, yerlerini  daha başarılı olanlara bırakmışlardır. Burada dogmatikler ile evrimciler arasında düşünce  bakımından çok derin bir fark vardır. Dogmatikler, bu cümleden dinciler, akıllı tasarımcılar ve  benzerleri görüşte olanlar başarılının (güçlünün) tanımını farklı anlarlar. Bu nedenle de  doğanın  işletim sistemini bir türlü anlayamazlar. Hatta bir televizyon tartışmasında, bir biyoloji profesörü  (o günlerde Biyologlar Derneğinin de başkanıydı), bana dönerek "hoca hoca, ne diyorsun, bir  bakteri bir filden  daha güçlü mü ki daha başarılı diyorsun" demişti. Dogmatiklerin güçten  kastı, kas gücü ile sınırlıdır. Esasında bu görüşleri sonlarını da hazırlamaktadır. Çünkü gücü,  sosyal yaşamda silah, anarşi, terörizm,  para ve kaba kuvvet olarak bilirler. Hâlbuki bir  evrimci, kas ve kemik gücüne dayanmayan bilgi ve becerinin daha üstün olduğunu gözlemleri ile  öğrenmiştir.  Bir virüsün bir fili yok edeceğini bilir.
 
Çünkü evrimsel seçilimde kaba güç değil (bu güç ancak aynı türün bireyleri arasında daha sağlıklıyı –erkek kavgaları gibi- seçme için  kullanılan evrimsel bir yöntemdir), çevrenin koşullarını en iyi kullanan, kalıtsal materyalini  gelecek kuşaklara en hızlı ve en çok aktaran (çoğalan) ve başka bir türü kullandığı ince  yöntemlerle alt edenler ayakta  kalır; yapamayanlar elenir. Akılsız tasarımın en akıllıca yönü,  akılsız olmasıdır.
 
Hiçbir zaman tasarlayarak bir şey oluşturmaz. Tek amacı vardır:  Olabildiğince   çok çeşit üretmek. Bunun için israftan kaçmaz, daha doğrusu onu israf olarak  görmez.  Bu nedenle bir balık özelliği birbirinden farklı bir milyon yumurta bırakır.  Bir tanesinin ortama uyum  yapması başarıdır. O seçmeyi doğaya bırakır; bu  nedenle doğal seçilim diyoruz. Üç beş  bireyin yaşayabileceği bir ortama  milyonlarca yumurtanın bırakılmasının başka ne anlamı  olabilirdi? Bu nedenle  kural olarak doğada yavrularını eksiksiz ya da kayıpsız büyüten hiçbir  canlı  yoktur diyebiliriz.
 
O zaman bugünkü koşullarda neredeyse insanların doğurduklar çocukların hepsi yaşıyor diyebilirsiniz. Tam bir Akıllı Tasarımcı mantığı. İyi de o çocukları yaşatmak için doğada hiç olmayan ilaçları ve aletleri kullanarak onları başarabiliyorsunuz.  Yani Akıllı Tasarımcıların  mantığıyla Tanrı tasarımına karşı gelerek, o tasarımın hatalarını  ilaçlarla aletlerle düzelterek… Tasarım hatasına yer yoktur. Doğa mükemmel bir mühendis  değildir; varsayılan bir doğaüstü güç gibi her şeyi bile planlayabilen ve geleceği gören  bir işletim sistemi de değildir. Var olanı  kullanarak o günkü koşullara en iyi uyumu yapacakları  seçen bir sistemdir. Bu nedenle doğanın işletim sisteminde keşke şöyle olsaydı özlemini dile getiremeyiz. Çünkü istek, ancak akıllı bir varlık tarafından yerine getirilir;  akılsız olan bir yapı  tarafından değil. Doğanın aklı yoktur; onun aklı evrimin  işleyiş tarzı ve yöntemidir. Bu nedenle,  ancak doğaüstü güçlere dua ederiz.  Geçmişte doğal güçlere de (güneşe, aya, yıldıza,  fırtınaya, ateşe ve  yüzlercesine) dua ettik; yararını görmediğimiz için hemen hemen büyük bir kısmımız bu yakarmayı bıraktık; bu sefer sekiz cihetten münezzeh  (yani önde, arkada,  sağda, solda, altta, üste, içte ve dışta bulunmayan)  varlıklara yöneldik; dilerim bu sefer başarırız .Sesimizi ve yakarışlarımızı duyan olur…
 
Prof. Dr. Ali Demirsoy,
Hacettepe Üniversitesi
 

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: Henüz oy verilmedi / 0 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git