|
Yaşam öğütleri (IV)Kategori: Yaşam öğütleri | 0 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 01 Aralık 2009 12:38:37 Geçen hafta Hıristiyanlığın temelini oluşturan Museviliğe, Musa'nın Tanrı'dan aldığına inanılan 10 emirin nasıl Asurluların etkisiyle, yasaklı, asıp kesmeli kurallarla birleşip bir din haline geldiğine bakmıştık. Üzerinde durulacak nokta, o çağlarda her kabilenin, her "millet"in tanrılarının farklı olduğu ve Museviliğin yalnızca Yahudilere özgü bir din olduğudur.
Ve eski Ahit bunu açıklıkla belirtir, Yahudiler Tanrı’nın “seçkin kulları”dır. Orta Doğu’da bunlar olurken, bunlardan bağımsız olarak orta ve doğu Asya’da çeşitli dinler ortaya çıkmışve bunlar bugüne dek süregelmiştir. Yine, yalnızca insanlara 10 emirde olduğu gibi yaşam öğütleri veren dinlerle, “bunlara uymazsanız cezası şudur” biçiminde ceza yasası niteliğindeki dinleri ayırmak gerekir. Çin’de Daoizm, Konfüçyus inançları, Japonya’da Şinto dini, tüm doğu Asya’da Budizm, İran ve çevresinde Zerdüşt dini bunların yalnızca çok bilinenleri. M.Ö. 5-6 yüzyılda yaşayan Konfüçyus bir din değil, bir felsefe getirmiş. İnsanların görevinin tamamının beş değerden oluştuğunu, bunların iyilik, dürüstlük, kibarlık, akıl ve sadakat olduğunu savunmuş, ana babaya ve otoriteye saygılı olmayı öğütlemiş. Daoizm ise yine Çin’de bir din olarak ilk kez M.Ö. 4. yüzyılda ortaya çıkmış. Dao “yol” anlamına geliyor. Daoizm, toplum kurallarını gözardı edip evrenin düzenine, Dao’ya uymayı öğretiyor. Buna uyum sağlamak için de insanın zorlama, yapay ve doğal olmayan şeyleri yapmamasını, öğretilere, doktrinlere bağlı kalmamasını ve doğasından gelen dürtülere uygun olarak yaşamasını öğütlüyor. Evrenin bu düzeninin dışında ayrıca bir Tanrı kavramı yok, dolayısıyla öğütleneni yapmazsanız ilahî bir cezası da yok. Tam anlamıyla bir yaşam öğüdü. Komşu Japonya’daki Şinto dininde ise Tanrı bolluğu var. Şinto tanrıların yolu anlamına geliyor. Güneş tanrıçasının yanısıra ırmakların, dağların, taşların da, ünlülerin de, ataların da “kami”si yâni ruhu tanrıdan sayılıyor. Bu “kami”lere saygı sunularla, dualarla oluyor. Herşeyden önemli sayılan şey kalp ve beden temizliği, içtenlik. Bu genel “temizlik” dışında başka dogma yok. Suç sayılan şeyler ise tarım toplumunda en zararlı olabilecek şeyler, örneğin su setlerine zarar vermek. Yine M.Ö. 5- 6 yüzyıllarda bugünkü Nepal’de Gautama Buddha adlı bir adam yaşıyor. Buddha “aydınlanmış” anlamına geliyor. Aydınlanmanın en üst aşaması “nirvana”. Buddha Hindistan’da verdiği vaazlarda “orta yol”u öğütlüyor. Bu orta yol kendini istediklerinden tümüyle mahrum etmek ile her istediğini yapmak arasındaki yol. Manastırlara hangi sosyal sınıftan, hangi inançtan olursa olsun, Mevlana gibi, herkesi buyur ediyor. Tabii bu, tümüyle kast sistemi, yâni değişmez sosyal sınıflara dayalı Hinduizm ile çatışmalara neden oluyor. Reinkarnasyon’a yâni her canlının öldükten sonra bir başka biçimde yeniden yaşama döndüğüne inanıyor. Dört asil hakikat var diyor: var olmak acı çekmektir, acı çekmenin nedeni cehalet ve tutkudur, cehalet ve tutku yenilirse acı çekme son bulur, bunun yolu da ahlâk, dikkat ve akıldır. Yine aynı yüzyıllarda Bugünkü İran’da Zerdüşt ortaya çıkıyor. Ahura Mazda adlı tek tanrı olduğuna ve tüm evrene doğru ile yalanın çekişmesinin hakim olduğuna inanıyor. İyi olan herşey Ahura Mazda’nın iyi yanı Spenta Mainyu ve onun 6 yardımcısı zihin iyiliği, gerçek, güç, kendini adama, sağlık ve yaşamdan kaynaklanıyor, kötü olan herşey ise Spenta Mainyu’nun ikiz kardeşi Angra Mainyu ve onun yardımcılarından kaynaklanıyor. İnsanların bu ikisi arasında seçme şansı var. Öldükten sonra Sırat Köprüsünden geçebilenler cennete gidecek, düşenler cehennem ateşinde yanacaklar. Sonunda tüm dünyadan kötülük silinecek, ateşte yanıp yok olacak. Ateş bu temizliğin simgesi. Yoksa çoğumuzun yanlış bildiği gibi ateşe tapınma diye bir olay yok. 7. yüzyılda Arapların kılıç zoruyla Müslümanlaştırmalarından sonra Zerdüştlerden kaçabilenler Hindistan’a göçüyor ve halâ orada yaşıyorlar. Cennet, cehennem kavramları ilk kez Zerdüştlükle ortaya çıkıyor demek yanlış olmaz. İyileri bu dünyada ödüllendirme yerine cennet vaadi, kötülere de cehennem tehdidi var. Oysa örneğin reinkarnasyona inanan dinlerde yaptığınızın ödülünü bir sonraki yaşamınızda dünyada alacaksınız, ya da kötülüğünüzün cezasını bir sonraki yaşamınızda çekeceksiniz deniyor. Tek tanrılı dinlerin oldum olası karşılarına çıkan bir ikilem vardır. Eğer bu tek tanrı herşeyin yaratıcısı, herşeyin sebebi ise, o zaman kötülükler de bu tanrıdan geliyor gibi bir sonuç çıkar. Eğer kötülükler şeytan veya benzeri bir güce malediliyorsa o zaman o herşeye hâkim tanrı, şeytan karşısında güçsüz kalıyor anlamı çıkar. Zerdüştler bunu tanrının iki yanı olarak gösterip çözmeye çalışmışlar. Daha sonraki dinlerde ise o tek tanrının insanlara seçme özgürlüğü verdiği, insan kötüyü seçerse bundan tanrının değil, insanın sorumlu olduğu gibi bir çözüm getirilmiş. Ama bu çözüm tanrı (eğer iyiyse) insanın bu kötülükleri yapmasına neden izin veriyor, kendi yarattığı insanı neden sınamadan geçiriyor sorusunu da beraberinde getirmiş. Bazı insanlar kötüyü seçiyorlarsa ve bu insanları ve onların ruhlarını, beyinlerini de o tanrı yaratmışsa, o tanrı onları neden cezalandırıyor, cehenneme atıyor soruları hep insanların kafasını kurcalamış. Yukarıda sözünü ettiğim dinler, onların dünya görüşleri, öğütleri yerel kalmış, dünyanın dört bir yanına yayılamamış. Musevilik tabiatı gereği bir kavmin dini olarak kalmış, Zerdüştlüğün neredeyse kökü kazınmış, Budizm daha çok doğu Asya’da yayılabilmiş, Daoizm Çin’le Şintoizm Japonya’yla sınırlı kalmış. Evrensel diyebileceğimiz iki din Hıristiyanlık ve Müslümanlığa daha sonra değineceğim.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|