Bu Kalp Seni Unutur mu? Yeni bir dizi. Birlikte izliyorum Rahime'yle. İzlediğim dizilerden biri bu. 12 Eylül sonrası günlerinde yaşananları anlatıyor ve can alıcı konulara değiniliyor. Ayyuka çıkan işkenceler, polis, asker baskısı...
Berlin Günceleri 2 – 8 Kasım 2009
2 Kasım, Pazartesi
Yağmur çok değildi ama hava kapalıydı. Kanalın yüzü iyice buruşmuştu, kapkaraydı neredeyse. Ağaçlarda yaprak kalmadı, hepsi yerde.
Okul, bıraktığım yerde duruyordu hiçbir şeyi değişmeden; öğrenciler de aynıydı. Değişen ben miyim acaba?
İnsanın kendini tartması, ölçmesi hiç de kolay olmuyor. Başkalarını gözlemlemek daha kolay oysa. Acaba öyle mi? Başkalarını gözlemlerken ne kadar yaklaşabiliyoruz onlara? Ne kadar anlayabiliyoruz birbirimizi?
Anlamak, yakınlaşmak, gözlemlemek, sonuçlar çıkarmak... sözcükleri kafamı kurcaladı durdu bugün.
3 Kasım, Salı
Kadın Öykülerinde İzmir’i okudum bitirdim. Aşk daha fazla yer tutuyor bu kitapta. Bir öykünün başlığı “Aşkizmir”. Bir öykü de Ege’yle İzmir’i sarmaş dolaş ele alıyor. Kentler üzerine öykü yazmak kolay olmasa gerek.
Bu Kalp Seni Unutur mu? Yeni bir dizi. Birlikte izliyorum Rahime’yle. İzlediğim dizilerden biri bu. 12 Eylül sonrası günlerinde yaşananları anlatıyor ve can alıcı konulara değiniliyor. Ayyuka çıkan işkenceler, polis, asker baskısı...
12 Eylül sonrasını yaşamadım, öncesindeki karmaşayı biliyorum. Türkiye ikinci cehennemi yaşarken, İlhan Erdost öldürülürken , Erdal Eren’in yaşı büyütülerek idam edilirken, işkencelerde art arda ölümler yaşanırken, halkımız acı çekerken... ben orada değildim.
Öteki dizi ise Orhan Kemal’in ünlü romanı Hanımın Çiftliği. Romana sadık kalınma yerine uzatma, meraklandırma ağır basıyor. Romanın yazıldığı yılların Adana’sını, çırçır fabrikasını, ağanın çiftlik ortamını enfes canlandırmışlar.
4 Kasım, Çarşamba
Yağmur dinmedi hâlâ.
Hava kapalı. Türkiye domuz gribiyle boğuşuyor. Bir yandan da genetiği oynanan yiyeceklerle.
Canım sıkılıyor. Başım ağrıyor. Kendimi kötü hissediyorum bu aralar. Bir neden arıyorum buna, pek çok şey çıkıyor karşıma.
5 Kasım, Perşembe
Berlin Duvarı’nın yıkılışının 20.yılı kutlamalarına hazırlanıyor Berlin ve Berlinliler.
Okuldaki öğrencilere de o ünlü Duvar ve Demokratik Almanya Cumhuriyeti hakkında bilgiler veriliyor, filmler gösteriliyor.
Benim şiir sancım tuttu birden ve şu dizeleri not ediyorum çabuk çabuk:
“Yolu dündüm bütün gece, sana bakıp duran
Ben neden buradayım biri bunu bana söylese
Bir dil bir başka dille güreşiyor kıran kırana
‘Zeytin gözlüm uzaklarda işin ne’
Yoldan çıktım bütün gece
Sen aklımın daracık yollarında”
6 Kasım, Cuma
Hanımın Çiftliği’ni izledik soluk soluğa. Güllü’yü kaçıran ağanın yeğeni, yenik ve ezik döner gelir çiftliğe. Muzaffer Beyin kız kardeşini ele vermez Güllü. Ama, o, kinini kusar Güllü’ye. Hapisliği süren Güllü’nün eski sevgisi Kemal, koğuşun ağasının foyasını ortaya çıkarır. Hileli zarları koğuştakilere kanıtlar. Sonra da koğuştakilerin parasını geri alır ağalığı alaşağı edilenden. Sık sık reklama giriyor, bu da insanın sinirlerini bozuyor. Reklamlarda meyve soyup getiriyorum ve Rahime’yle yorum yapıyoruz dizinin izlediğimiz bölümleri üzerine.
7 Kasım, Cumartesi
Okuldan bir arkadaşımın 60. yaş günü kutlamasına katıldık. Belediye binasının altındaki güzel lokantadaki kutlamada yemekler enfesti, içkiler de boldu. Okuldan çok az öğretmen vardı ama yine de çok kalabalıktı lokanta.
Kendi yaş günü kutlamalarıma alışamadım hiç. 40 yaşıma girdiğimde kutlamıştık eşle dostla. Epeyce tanıdık gelmişti Hollanda kilisesinin bahçesinde yaptığımız kutlamaya. Ondan sonra evde, ailecek yemek yiyerek kutladık. 50 yaşımı kalabalıkla kutlamadım. 60’ta ne yapacağım bakalım? Hele bir o yaşa geleyim de, düşünürüm.
Aslında insanın sevdikleriyle doğum günü kutlamasını yadırgamıyorum. Ben alışamadım yalnızca, onu söylüyorum.
8 Kasım, Pazar
Hava soğuk.
Daha soğuğu Oya Baydar’ın yeni romanı Çöplüğün Generali. Son yılların Türkiye’sinden çarpıcı kesitler sunuyor Oya Baydar. Roman kurgusu da farklı. Dağınık notlardan oluşuyor gibi ilk bölümde, ikinci bölümde birinci bölümdeki notlar iyice yediriliyor romana.
Günümüzden 70-80 yıl ilerindeki toplumda geçiyor olaylar. Bellek yitimi üzerinde duruyor yazar. Günümüzde de insanlar belleğini yitirmiyor mu? Toplumsal ve siyasal olaylara tepkisiz değiller mi? Acıtan bir roman bu, Çöplüğün Generali.