|
Geçmiş nereye gidersek gidelim peşimizden gelmiyor mu?Kategori: Berlin Günceleri | 0 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 13 Kasım 2009 12:07:25 Rus Kültür Tarihi, sonunda bitti ama ben de bittim. Acılı yaşamları ve yaratıcı dahilerin çektiklerini bu kadar ayrıntılı bilmiyordum. Gaddar memurlar, siyasetçiler... yok, adları hayırla anılmıyor bugün ama sanatçılar var; yapıtları yaşıyor müzelerde, kitaplarda.
Berlin Günceleri 19 – 25 Ekim 2009 18 Ekim, Pazartesi Rahime grip oldu fena halde. Grip beni kündeye getiremedi ama onu yatağa mıhladı. Hava soğuk, ev sıcak ama ne fayda! Kitap okumaya çalışıyorum, dışarda sonbahar, evde hasta; Allahtan sonbahar tatili başladı da rahatım okul yönünden. 20 Ekim, Salı Öğlen Büyükelçilik müsteşarlarıyla yediğim yemek bana kimi kapıların açılabileceği izlenimini verdi. Artık büyükelçilik de kültür-sanatla Almanya ve Avrupa’da ciddi çıkarmalar yapmamızın gerekliliğine inanmış görünüyor. Bunu yıllardır dile getiriyordum ben. Kültür bombardımanına tutulmazsa Berlin ve öteki kentler, Türkiye hep olumsuz puan almayı sürdürecek. Yeni Kültür Müsteşarıyla bir şeyler olacak gibi gözüküyor. Akşam da Nur’un evinde somon balığı eşliğinde müsteşarlarla konuşmamın etrafında döndük durduk. 21 Ekim, Çarşamba Hayâl dergisi geldi. Hüseyin Avni Cinozoğlu’nun yeni şiir kitabı Mükâfat da. Şiiri Özlüyorum dergisiyle birlikte Fuat Çiftçi’nin şiir kitabı Ağrılı Renk de. YKY’den gelen pakette ise Hulki Aktunç’un yeni şiirlerinin yer aldığı Sönmemiş Dizeler, Cevat Çapan’ın yeni şiir kitabı Ara Sıcak ve Rilke’nin Orpheus’a Sonneler’i. Dün de Yılmaz Erdoğan’ın yeni şiir kitabı Sahiler Düş, Düşler Sahi (Sel yayınları)ve Buket Uzuner’in öykü kitabı Yolda (Turkuaz) gelmişti. Ayrıca 50 Kuşağı’nın ilk kitaplarından Ferit Edgü’nün Kaçkınlar’ı, Demir Özlü’nün Bunaltı’sı ve Orhan Duru’nun Bırakılmış Biri de (Sel yayınları) geldi. Kitap yönünden gayet iyiyim şu sıralar. 22 Ekim, Perşembe Rusya’nın Kültür Tarihi’ni okurken Mandelstam’ın Stalin’i anlatan ve sonra da sürgüne, ölüme yollanmasına neden olan şiiriyle karşılaşıyorum. Tüylerim ürperiyor: Vahşetin ve kıyımın tablosu canlanıyor gözümde: “Sağır yaşıyoruz altımızdaki toprağa On adım ötede duyulmuyor konuşmalarımız, Tek duyduğumuz Kremlin dağ adamı, Cani ve köylü katili. Parmakları tombul tırtıllar gibi Ve kurşunlar gibi ağır, dudaklarından dökülen kelimeler, Sırıtan hamamböceği bıyıklar Ve pırıl pırıl botlar. Etrafında ince boyunlu lider güruhu- İnsan bozuntuları, o oynasın diye kuyruk sallayan. Islık çalan, miyavlayan ve inleyen O gevezelik edip parmağını sallarken, Tek tek fırlatıyor yasaları zorla Nal gibi kafaya, göze ya da kasıklara. Ve her cinayet bir ikram Geniş omuzlu Oset’e” Nâzım’ın da bir şiiri var Stalin üzerine. Neyse onun başına Mandelstam’ınki gibi bir iş gelmiyor. 23 Ekim, Cuma Besteci Stravinski, ressam Chagall, besteci Prokofiyev, besteci Şastakoviç, şair Ahmatova, şair Tsetayeva, Mandelstam ve daha niceleri... Stalin’in zulmünden öyle ya da böyle etkilenenler. Tsetayeva, kendini asar. Ahmatova gün yüzü görmez. Rus Kültür Tarihi, sonunda bitti ama ben de bittim. Acılı yaşamları ve yaratıcı dahilerin çektiklerini bu kadar ayrıntılı bilmiyordum. Gaddar memurlar, siyasetçiler... yok, adları hayırla anılmıyor bugün ama sanatçılar var; yapıtları yaşıyor müzelerde, kitaplarda. Sanatçılara yapılan baskılar, işkenceler, yasaklamalar... günümüzde de sürüyor ne yazık ki. Sanat ve sanatçıdan korkuluyor hâlâ. Ülkesinden kopamayan sanatçıların iç dünyalarını öyle iyi anlıyorum ki! Kim koparabilir bağını ülkesiyle ve anadiliyle? Hele çocukluğundan, ailesinden, yaşadığı ortamlardan kopmak olası mı? Geçmiş nereye gidersek gidelim peşimizden gelmiyor mu? 24 Ekim, Cumartesi Hulki Aktunç’un yeni şiirlerini topladığı Sönmemiş Dizeler’le Cevat Çapan’ın Ara Sıcak kitabındaki şiirleri okudum tadına vara vara. Hulki, dili konuşturuyor ve anlam üstüne anlam ekliyor. Cevat Çapan, yaza ve geçmişine eğiliyor, anılarından şiir sağıyor yumuşak bir biçimde. Durup dururken şu dizeler döküldü önümdeki deftere: “Kanıyor dize, sen düğünde Eğleniyor saçlarında poyraz ile meltem Gözüm sende, gönlüm küpeşteleri dövmede Bir elim sende, tenim sevda peşinde Ben nasıl bir çocuktum seni görmeden önce İşte büyüdüm sesini duyduğum gece” Saatler bir saat geri alınacak bu gece ve ben bir saat daha erken uyanacağım karanlığa. 25 Ekim, Pazar “Pazar Günleri Ne Yaparsınız” başlıklı yazım 1992’de çıkmış Milliyet Sanat’da. Bazıları için pazar günü sıkıntıdır, ne yapacağını bilemez insanların çoğu. Sait Faik için bu günün farklı bir anlamı vardır: “Pazar günleri, Bira içerim, Turb ve şamfıstık ile. Küçük bir çocuk Bana hizmet eder On kuruş bahşiş mukabilinde. Halbuki ben onun babası olmak isterim.” İlhan Berk, pazarları çalışmaz mıydı acaba? Enis Batur da “Pazar Sıkıntısı”nı şiirine geçirir. Özdemir İnce, “Pazar Kırları”na sığınır sıkıntısını dağıtmak için. Nâzım’ın “Bugün Pazar” şiirini kim unutabilir ki? “Bugün Pazar. / Bugün beni ilk kez güneşe çıkardılar.” Ben ne yaptım bugün? Evde kaldım, Orlando Figes’in Nataşa’nın Dansı (Rusya’nın Kültürel Tarihi) üzerine yazmak için masamın başına geçtim.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|