Melisa Gürpınar'ın "onur konuğu" olduğu etkinliğin başlığı "Barış İçin, Şair Kadınlar Buluşması". Gülten Akın'a saygılarını sunan kadın şairler barış bildirilerini, şiirlerini okumuşlar Didim'de. Kadın şairler sayısı olmuş dergi. Gonca Özmen'in şiiri "Koray" etkilenilmeyecek gibi değil: "Şimdi neyi nasıl yapalım Koray? Nerde seksek oynayalım?"
Berlin Günceleri 31 Ağustos – 6 Eylül 2009
31 Ağustos, Pazartesi
Okulun ilk günü.
Gürültü, karmaşa.
Aklım Ayvalık’ta.
Rahime hâlâ orada.
Poyraz geldiği gibi çekip gitmiş.
Denize girmişler, doyamamışlar.
Ya ben ne yapayım burada?
1 Eylül, Salı
Havayla bir sorunum yok, sonbahar damgasını vurmuş ağaçlara. Yağmur yağıyor, güneş çıkıyor...
Bir şiir doğacak. Buna nasıl seviniyorum! “Göreceksin” olacak başlığı.
“Leyleği görmedim bu yıl
Seni hiç görmedim
Gün görmeden öleceğim ben
Göreceksin”.
Aslında bir barış şiiri yazmak isterdim. Barışın olmadığı bir dünyayı anlatmak isterdim felsefe yapmadan. Savaşlardan ve geleceğimden korktuğumu işlemek isterdim yalın bir biçimde.
2 Eylül, Çarşamba
Evde temizlik yaptım öğleden sonra. Kirli çamaşırlar makineye. Köşe bucak elimden geçti bir güzel! Bir de köfteli patates yemeği yaptım.
Tuğrul Tanyol’un “Ağustos Dehlizleri” şiirindeki şu dizeyi “Kırmızı bir gülüştür Ağutos”u Edip Cansever!’in “Kirli Ağustos”unun yanına koydum. Güneş, Ağustos’u kirlenmekten kurtaramadı.
3 Eylül, Perşembe
Yorgunluk başladı yine; okul yoruyor ve bunaltıyor. Kulak çınlamam alarm veriyor, sinirlerim de. Oysa okulun dördüncü günü daha. Olsun. Yarım saat bile dayanacak gücüm kalmadı okula.
“Kürt açılım”ı üstüne istenen bir yazıyı ben nasıl yazarım. Açılıma teorik yaklaşmayı beceremem. Şairce de nasıl yorumlanır bu kavram, bilmiyorum. Ama kafamdaki belirsizlikleri şiire dökebilecek miyim bakalım. Denemeye değer.
4 Eylül, Cuma
Dünyanın köyde çıkan tek dergisi Akköy. Melisa Gürpınar’ın “onur konuğu” olduğu etkinliğin başlığı “Barış İçin, Şair Kadınlar Buluşması”. Gülten Akın’a saygılarını sunan kadın şairler barış bildirilerini, şiirlerini okumuşlar Didim’de. Kadın şairler sayısı olmuş dergi. Gonca Özmen’in şiiri “Koray” etkilenilmeyecek gibi değil:
“Şimdi neyi nasıl yapalım Koray?
Nerde seksek oynayalım?
Hem ayazda, açta, açıkta kaldık
Gel birbirimizi azıcık ısıtalım
Bu dünya çok kötü kokuyor
Burada nasıl yatalım?
Hadi ikimiz birden kırklara karışalım
Şimdi ney nereye koyalım Koray?
Hangi kediye teneke bağlayalım?
Madem ritmimiz uymuyor
Madem bunca çocuk aklımız
Bir ömür bir yastığa nasıl sığalım?
İyisi mi unutup uzağı bizim evde
Gizlice ayıp yerlerimize bakalım”
Akköy’den “şiir, gezi, çeviri” içerikli Akbük dergisi de çıkıp geldi Berlin’e. Polonya şiirinden tadımlık örneklerle birlikte Casablanca’ya, Paris’e, Mardin’e ve gezi yazılarının tarihçesine uzanılıyor kısa yazılarla. Her sayısını merakla bekleyeceğim Akbük’ün.
5 Eylül, Cumartesi
İran Azerilerinden, Bedri Rahmi’nin öğrencisi ressam Akbar Behlkalam’ın Berlin’e yüz kilometre uzaklıktaki sarayında açılan sergiye gittim ressam Abuzer Güler ve şair Acem Özler’le birlikte.
Sarayın her odasında resimler asılıydı. Bedri Rahmi’nin öğrencisi ve Akbar’ın sınıf arkadaşı başka ressamların da resimleri sergileniyordu bu enfes sarayda. Yemeklere ve şaraplara diyecek yoktu ama resimlere hiç diyecek bir şey yoktu.
Akbar’ın büyük boy resimlerindeki renkli dünyaya dalıp gittim uzun süre. Nedense Bedri Rahmi’nin “Van Gog” şiirini anımsadım onun öğrencilerinin resim sergisinde:
“Dün gece Van Gog’u gördüm rüyamda ağlıyordu
Gözünün üstünde bir pamuk
Pamuktan kan sızıyordu
Dün gece Van Gog’u gördüm rüyamda ağlıyordu
Bir kulağını kesip
Arkadaşına götürmüştü
Ama kulağı değil
Gözleri kanıyordu
Dün gece Van Gog’u gördüm rüyamda ağlıyordu”.
6 Eylül, Pazar
Sabah yürüyüşünde yağmura yakalandım; solgun gülleri de aynı yağmur ıslattı.
Hava kapalı.
Pazarda ne yapar insanlar?
Ben ne yapıyorum?
Yarın okul olmasa hayat daha güzel olacak!