Yakup Ustanın atölyesindeki eski Ayvalık fotoğraflarını, bin bir antikayı incelerken elimizdeki her malzemenin öyküsünü de dinliyoruz. Naylon torba yutarak boğulan dev kaplumbağa iskeletine elimizi sürüp Karagöz Sanatevi'ndeki müzisyenlerle ilgili fotoğraf sergisine, Seval Hanımın özenle hazırladığı "Vatandaşın Yeri"ndeki duvar gazetesine, Saatli Kilise'ye, Ayvalık'ın çarşısına, dar sokaklarına... uzanıyoruz.
24 Ağustos, Pazartesi
Denizin yüzüne bakılacak gibi değil; kirli, toprak rengi. Uzaktaki dalgaların tepesinde ak köpükler. Deniz çalkalanıp duruyor; kızıp köpürüyor. Balıkçı kayıklarının içi dışına çıkmış ırgalanmaktan. Günlerdir balığa çıkamıyor balıkçılar.
Evlere sinek doldu. İlaç falan kâr etmiyor.
Birden iğdenin olgunlaştığını fark ediyorum denize bakarken. Topladıklarımı cebime dolduruyorum. Balkonlarda yanan mangallar Rıfat Ilgaz’ın anlattığı “mangal”lardan değil.
Savaş sırasında kışı geçirten, soba gibi “bakır mangallar” var mı hâlâ?
25 Ağustos, Salı
İskelede arabayı park ettikten sonra Bora Bey, Ayvalık’taki işlerimizi görmek için dağılıyoruz. Sonra kahvede buluşup ilkin Hakan’ın Selin Pansiyon’unun terasından Cunda’ya bakıyoruz. Güneşin batmasına daha çok var ama manzara doyumsuz.
Yalı Pansiyon’un çardaklı bahçesinde bir sabah kahvaltısı yapmaya karar veriyoruz incir ve çamların altında.
Butik Otel’in denize açılan kısmında enfes fincanlarda kahve içerken doyumsuz manzaraya dalıp gidiyoruz. Poyraz buralarda fazla esip gürlemiyor.
Yakup Ustanın atölyesindeki eski Ayvalık fotoğraflarını, bin bir antikayı incelerken elimizdeki her malzemenin öyküsünü de dinliyoruz. Naylon torba yutarak boğulan dev kaplumbağa iskeletine elimizi sürüp Karagöz Sanatevi’ndeki müzisyenlerle ilgili fotoğraf sergisine, Seval Hanımın özenle hazırladığı “Vatandaşın Yeri”ndeki duvar gazetesine, Saatli Kilise’ye, Ayvalık’ın çarşısına, dar sokaklarına... uzanıyoruz.
Ayvalık’ta daha nice güzel yer var keşfedilecek!
26 Ağustos, Çarşamba
El çantama yerleştiriyorum bilgisayarı, kitapları, dergileri. Kepenklerini kapatıyorum çatının.
Düş bitti.
“Bazı Yazlar Uzaktan Geçer” mi bilmiyorum ama yaz bitti.
İki gün sonra “uyandın mı yabancı dil, başka ülke” (M. Mungan, Şuramda)
27 Ağustos, Perşembe
Turgut ve Asuman geliyor uğurlamaya. Ruhumu, bedenimi burada bırakıyorum, narın, zeytinlerin yanında. Gece kısa, yol uzun.
“Bir yaz geçti
Tozu dumana katarak
Kavun karpuz yüklü
Bir yaz geçti.
Bir yaz geçti yanıbaşımızdan
Dişimizden tırnağımızdan
Alı al moru mor
Nefes nefese bir yaz geçti.”
(B.R. Eyüboğlu, Bir Yaz Geçti)
28 Ağustos, Cuma
Ev. Duş ve hemen okul.
Yeni yılın ders programı.
Kulaklarımın çınlamasına bir çare!
Kimsenin yüzünü görmek, sesini duymak istemiyorum.
Berlin’e sonbahar gelmiş yarim, haberin var mı?
29 Ağustos, Cumartesi
Evi tepeden tırnağa, olabildiğince temizlemeye çalışıyorum.
Sonra alışverişe gidiyorum kanal boyundan yolumu uzatarak. Ceviz ve ayvalar daha olmamış.
Buzdolabı doluyor, hem onun, hem de benim keyfim yerine geliyor. Türkiye’den getirdiğim kitaplarımı yerleştiriyorum raflara.
Bugünün mönüsü: Makarna, köfte, salata.
30 Ağustos, Pazar
Evden çıkmadan çalıştım. Hayâl dergisinin dosya konusu “Din ve Şiir” üzerine yazdım. Akatalpa’nın yazısını yazdım. Şimdi dinleniyorlar. Derginin öykü eki enfes! Tüm dergiler inişe geçerken Akatalpa yükselişe geçiyor, buna ne kadar seviniyorum.
Hava sıcak ama evde olmaktan mutluyum.
Herkes bir “açılım” tutturmuş gidiyor. Açılalım derken kapanıyoruz ve ABD’nin istediklerini bir bir yerine getiriyoruz. Sonumuzu çok merak ediyorum derken Türkiye’nin geleceğini demek istiyorum elbette.