Resim de yaptığını bilmiyordum Azad Ziya Eren'in. Kürtçe, Fransızca, İngilizce, Türkçe şiirler yer alıyor Çıplaklık ve Şiir'deki nü'lere bayıldım, şiirlere de. Ona 2009 Metin Altıok Şiir Ödülü'nü Bırakılma Koridoru'yla Ars Requem'deki şiirler getirdi.
Berlin Günceleri 17 – 23 Ağustos 2009
17 Ağustos, Pazartesi
“Üç Aylık Kültür Dergisi” Yazı dergisinin dört sayısını buldum (1978 – 1979) kitaplarımın arasında.
Enis Batur’un dergiciliğinde önemli bir yeri vardır Yazı’nın. Daha sonra dokuz sayı yayımlanan Geceyazısı da Yazı’dan doğma.
İlk sayıda yer alan Güven Turan şiirleri daha sonra kitaplaştı. Onun “Oluşum” başlıklı şiiri tam buradaki ortama uygun:
“Üzümlerden
Saydam bir morluk dökülüyor
Üstümüze.
Hızla kararan gök,
Büyüyen bir dağın gölgesi;
Sesi duyulmayan deniz,
Hafifçe buruşan kâğıtlar,
Güç yakılan ateşlerle,
Duyuruyor kendini.”
İkinci sayıdaki “Ece Ayhan” başlıklı Ece Ayhan şiirini daha önce neden fark etmedim acaba?
“Ey gemileriyle birlikte yiten denizler
ve bağlı limanlarıdır! ki unutulmasın
Gerçeklikte gemiler terketmektedir fareleri.” (İmza: Bir Gemi).
Madem poyraz denize girmeme izin vermiyor, o halde ben de şiirlerin koylarına sığınırım. Behçet Necatigil’in üçüncü sayıdaki şiiri “Sıcak çok sıcak” diye başlıyor ve havayla ilgili bir gerçeğe parmak basıyor:
“Alışmış olmalıydık
Sıcağın geçmişi var
Buzun geleceği yok.”
Oysa yaz sıcak olduğu kadar “buz”dur, soğuk sudur da. Edip Cansever’in o çok sevdiğim “Neler Almalıyım Yanıma” şiiri demek ilk Yazı’da çıkmış. “Öfke için: Marx, Lenin”, “Okumak için: Dostoyevski, Marquez, Sait Faik”i, şiir olarak da “Akdeniz şairleri” alırmış yanına.
Yazın’ın 4-5. sayısı birlikte yayımlanmış 1979’da. S. K. Aksal, “Sinmiş evine yazın / Güleç yüzüyle hüzün” dedikten sonra “Geceye Doğru” yol alan tatil sofraları için de şunları yazıyor:
“Masada duran solgun
Çiçeklerdi akşamdan
Yüzde çizgiler yorgun
Anılar ki yaşamadan
Alkol buğusu tütün
Sıvadı duvarları
Sağrısındaydık atın
Uçtuk geceye doğru”.
Gün bitti, Yazı bitmedi.
18 Ağustos, Salı
Arif Damar onur konuğu “Şiir Ayvalık’ta”nın. İnönü Kültür Merkezi’ndeki salon tam dolu olmasa da, kalabalık.
Benimle birlikte Ahmet Telli, Veysel Çolak, Tuğrul Keskin, Zeynep Uzunbay ve Asuman Susam katıldı şiir okumasına.
Arif Damar ezbere kendi şiirini ve Nâzım’dan okudu. Kendisiyle yaptığım kısa söyleşiyi nasıl uzatmak isterdim. Yaz sıcağında daha fazlası olmazdı zaten.
Yaza ve şiire doyulur mu?
19 Ağustos, Çarşamba
Lorca’nın dizeleriyle deniz:
“Deniz
gülümsüyor uzaktan.
Dişleri köpükten,
dudakları gök.”
Şu sıralar çok hırçın. İğdenin altında güneş batırmaya, bira içmeme, kitap okumama izin vermiyor deli poyraz. Nihan Taştekin’in romanlarını vermek için gittim Ayvalık’a, yoktu. Komşusu terziye bırakıp döndüm.
20 Ağustos, Perşembe
Eski’z. Daracık. Nihan Hanım güler yüzlü, sıcak. Şiir, edebiyat dünyasına kaptırıyoruz kendimiz, sohbet çok güzel, ayran buz gibi. Ayvalık kalabalık.
21 Ağustos, Cuma
Resim de yaptığını bilmiyordum Azad Ziya Eren’in.
Kürtçe, Fransızca, İngilizce, Türkçe şiirler yer alıyor Çıplaklık ve Şiir’deki nü’lere bayıldım, şiirlere de. Ona 2009 Metin Altıok Şiir Ödülü’nü Bırakılma Koridoru’yla Ars Requem’deki şiirler getirdi. Yönettiği Paalto dergisi iyi bir çalışma, umarım uzun ömürlü olur.
Yaşadığı farklı, kanlı, kültürü çok zengin... ortamın şiirini nasıl da yoğun, güzel, çarpıcı harmanlıyor!
22 Ağustos, Cumartesi
Bugün de kızgın deniz. Ekmeği ve gazeteyi alırken göz göze geldik hırçın dalgalarla, ‘sakın sokulma, gelme buraya’ diyordu sanki. Saçı başı dağınık, suratı asık öfke kusuyor bir aydır.
“Sözcüklerin
deniz gibi çekildiği sırada kumdan
dil damakta eridi
ağaç yol ev tınaz toprak
bir yana iterek içlerindeki adamı
doldular boşluklarıma” (O.R.İskemlenin Ayakları)
23 Ağustos, Pazar
Site boşalmaya başladı. Ramazan başlayalı kimse evinden çıkmıyor, uyuyorlar. Evler arasında şöyle bir dolaşıyorum kahvaltıdan sonra, her evin öyküsüne dalıp gidiyorum. Sonra ön balkona serili tarhananın başında bekliyorum kuşlar, kediler yemesin, sinekler konmasın diye.
Odalar’ı okuyorum bir yandan da. Oliver Rolin ve Arkadaşları’nın çeşitli kentlerin otellerinden bir odayı anlattıkları öyküleri okuyorum. Bu öyküleri erkekler yerine kadınlar yazsaydı nasıl olurdu acaba?