|
|
Kimin Çıkarına?Kategori: Dünya | 3 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 19 Eylül 2009 12:06:42 Politika demokratik sınırlar içinde ehlîleştirilmiş sınıf çatışmasının bir aracıdır. Gerçek demokraside çıkarları çatışan ya da çelişen sınıflar sorunları parlâmenter demokrasi çerçevesinde karşılıklı ödün vererek çözümlerler.
Kuramsal olarak bu temele oturan demokrasi, pratikte, bir yanda özellikle kitle iletişim araçlarının, televizyonun, internetin yaygınlaşmasıyla, öte yandan insanların “sen iyi hamburger pişirmeye, ya da bilgisayar programı yapmaya bak, gerisine karışma” yönelimli eğitim çarkından geçmesiyle bu niteliğini büyük ölçüde yitirir olmuştur. ABD’de 2000’deki seçimleri yarım milyon daha az oy alarak hile ile kazanan Bush’un 2004’te seçimleri bu kez bileğinin hakkıyla kazanması üzerinde düşünmeye değer. Politikalarının ABD halkının büyük çoğunluğunun çıkarlarına aykırı olmasına karşın Bush’un yeniden seçilmesi ABD seçmeninin bilinç düzeyinin bir göstergesi olmuştur. 8 yıllık bir karabasandan sonra ABD halkı 44. başkanı olarak 2008’de yarı Afrika kökenli Obama’yı seçti. Amerikalı film yapımcısı Michael Moore’un ABD’deki sağlık sistemini inceleyen “Sicko” adlı filmini seyredenler hastane kapılarında parası olmadığı için ölüme terkedilen, Amerika’da ilâç almaya parası yetmediği için yüzlerce kilometre katederek Kanada’ya giden insanların öykülerini görmüşlerdir. Avustralya’da 1 Temmuz 1975’te Whitlam Hükûmetinin Sağlık Bakanı Bill Hayden tarafından hazırlanan Medibank yasası yürürlüğe girmişti. 1984’te Medibank yerini Medicare’e bırakmış ve böyle bir sisteme ideolojik olarak en karşı olanlar bile, halkın büyük desteği nedeniyle Medicare’e ilişememişlerdi. Bugün hepimiz gelirimizin yüzde 1.5’unu ödeyerek Medicare’den yararlanıyoruz. Sağlığın ve eğitimin, insanların geliri ne olursa olsun, temel haklar olduğu ilkesinden hareketle 1 Ocak 1974’te Whitlam hükûmeti üniversite eğitimini de parasız hale getirmişti. Ne yazık ki daha sonra bir başka İşçi Partisi Hükûmeti Bob Hawke’un başbakanlığı sırasında üniversiteleri yeniden paralı yapmış, parası olmayan öğrenciler üniversiteye gidemez ya da büyük borçların altına girer olmuştu. Gerek Medicare, gerekse parasız eğitim bu iki temel hakkın yükünün tüm ülke vatandaşları tarafından paylaşılması ilkesi üzerine kuruludur. Şimdiki ABD Dışişleri bakanı Hillary Clinton, kocasının başkanlığı sırasında Avustralya’nın Medicare sistemini inceleyip Amerika’da da benzeri bir sistem kurmaya çalışmış, başaramamıştı. Şimdi Hillary Clinton’ın başlattığı bu mücadeleyi Başkan Obama sürdürüyor. Medicare gibi bir sisteme kim karşı çıkabilir? Eğer özel sağlık sigortası yapan şirketlerden birisi ya da bunların hissedarı iseniz çıkarınız zedelenecektir, karşı çıkmanız doğaldır. Milyonlar kazanıyorsanız vereceğiniz yüzde 1.5 özel sağlık sigortasından daha tuzlu geleceği için karşı çıkmanız anlaşılabilir. Ama sıradan bir vatandaş iseniz bunu var gücünüzle savunmanız, bunu öneren politikacıyı yüceltmeniz gerekmez mi? Obama’nın Medicare benzeri kamu sağlık sigortasına karşı çıkan bir muhalefet senatörü “çadıra devenin yalnız burnu değil, boynu ve belki de ön ayakları giriyor. Özel sektör bununla rekâbet edemez” diyor. Senatörün tasası özel sektörün rekâbeti, halkın sağlığı değil. Geçen hafta Minneapolis’te 15,000 kişi Obama’nın sağlık plânını desteklemek için gösteri yaptı. Obama konuşmasında halkın yüzde 47’sinin son 10 yıl içinde sağlık sigortası olmadıkları bir dönem geçirdiklerini vurguladı. Ancak yapılan bir anket Amerikan halkının yüzde 46’sı plânı desteklerken yüzde 48’inin karşı çıktığını gösteriyor. Aynı cumartesi Washington’da yapılan bir karşı gösteride bir takım insanlar Obama’yı “ülkeyi sosyalizme sürüklemekle” suçladı. Göstericilerden biri, “yapılanlar komünist ülkelerde gördüklerimi hatırlatıyor. Komünizm başka yerlerde yürümedi, burada da yürümeyecek” dedi. Benzeri sistemlerin harbiden kapitalist Avustralya’da, İngiltere’de ve Fransa’da yıllardır başarıyla yürümekte olduğundan haberi olmayan bazı ABD vatandaşları da “istemezük” diye kazan kaldırdı. Diğer bazıları Obama’yı Hitler’e benzetti, başkaları da Obama’nın yurttaşlığından kuşku duyduklarını söyledi, -sanki korkulacak birşeymiş gibi- “devlet sağlık hizmetlerine el koymak istiyor” çığlıkları yükseldi. Mecliste tutucu muhalefetin direnişi karşısında herkesi kapsayan Medicare benzeri plânını iyice sulandıran Obama, devletin sağlık sigortası alanına “azıcık” girmesi noktasına kadar gerilemek zorunda kaldı. Nedir insanları kendi çıkarlarına, sağlıklarına, eğitimlerine yararlı olacak girişimlere karşı çıkmalarına neden olan? Çıkarlarının tehlikeye gireceğinden korkan azınlık, nasıl kitleleri yanına çekip kendi çıkarlarına aykırı tavır almaya yöneltebiliyor, kandırabiliyor? İpnotize edilen kişinin daha sonra “tetik” bir sözcükle ipnotize eden kişinin yaptırmak istediğini yapması benzeri bir yöntem uygulanıyor. Bu “tetik” yukarıdaki örnekte “sosyalizm” ve “komünizm” sözcükleri. Başka ülkelerde bu “Siyonist”, “dinsiz”, “gâvur”, “kâfir” veya “yobaz” olabiliyor. 70’lerde, 80’lerde sosyalist, komünist tetikleri yetmedi, anarşizmin ne olduğunu bilmeyenler anarşizmin ne olduğunu bilmeyen kitlelere gençleri öcü olarak gösterdiler, gençler “anarşist” olmakla suçlandılar. Bugün “bölücü” tetiği, “irtica” tetiği, “darbeci” tetiği, “faşist” tetiği kullanılıyor. Tetiklere kanıp kendi çıkarımıza olan şeylere karşı çıkmadan önce bu tetikleri çıkarlarını korumak için kullananlara önce kullandıkları sözcükleri açıklamalarını istemeli, sonra bu kişilerin hangi çıkarlarını korumak için bizleri galeyana getirdiklerini görmeliyiz. Kapitalistlerin hatmettikleri Marx’ın terimiyle onlar sınıf çıkarlarını korurlarken biz de onların sınıf çıkarlarını değil, kendi sınıf çıkarlarımızı korumayı unutmayalım. Unutmayalım ki her hokkabaz, el çabukluğu yapar, göz boyarken sizin dikkatinizi mutlaka başka yerlere çeker.
YorumlarSever GÖRGEN FREMIN
{ 30 Eylül 2009 14:19:15 }
Son derece gerçekçi iki yazinizla tanisma firsati buldugum için çok mutluyum. Bireyci toplumlarda bile bireysel bilincin ve toplumsal bilincin yonlendirilisini Fransa'da tanik oluyorum. Saglik Sigortasinin guçlu oldugu sosyal bir devlet olan Fransa'da degisimleri yasamaktayiz sagligimiz giderek bize daha pahaliya mal olmaya basladi. Ne varki hala birçok ulkeye gore sansliyiz saniyorum.
Size yapilan tehditlere gelince. çok uzucu ve çirkin kabul edilemez. Ne varki son yazinizi okudugumda kimleri rahatsiz edebileceginiz goruyorum. Ancak dusuncelerinizi paylasan dusuncelerinizle beyinlerine isik tuttugunuz kisilerin sayisi az degil. YAzilarinizi zevkle okumaya devam edecegim Saygilarimla. mustafa alagoz
{ 22 Eylül 2009 11:20:29 }
Şiddet, tehdit ve yıkıp yok etmek bir eylem olarak gerçekleşse bile yaşamın akışında geçici bir yavaşlama sağlar, ...belki. Ama her durumda yolcuyu daha sağlam ve kararlı hale getirir. Küfür ve tehdit savuranlar için herhangi bir belirleme yapmak, mantığına hitap etmek, vb. çabalara bile yazık. Akıp giden yaşama, aklın filizlenip çiçek açması olan fikirlere şiddet yoluyla karşı koymaya çalışmaktan daha zavallıcı bir şey düşünülemez. "Biz insanı en güzel surette yarattık, sonra da aşağıların aşağısına attık" ayeti bir hakikatin net ifadesi olsal gerek. Evrende aşağının aşağısına sadece insan(sı)lar düşebilir, çünkü düşünme yetileri var. Bu yetiyi her şeyi daha güzele devindirmekte, yıkıp yok etmeye yöneltmekte bu yetiyle olur.
Tohumu çiçeğe, ağacı meyveye durdurmak için dibine gübre dökülür. Şu modern dönemde insanların yalnızlıklar, hırslar, mutsutluklar içinde kıvranırken, hiçbir şey beklemeden duygu ve düşüncelerini başka bilinçlere ulaştırmak için çabalayan insanlar bu eylemlerinden dolayı saygıyı hak ediyorlar. İster günübirlik bireysel ilişkilerde, ister ülke yaşamında, ister insanlık tarihinde olsun güzellikler hep önüne konulan engelleri aşa aşa yaşamın dokusuna yerleşmiştir. Şiddet heveslilerine karşı tepki duyabiliriz, ama şundan eminim; onlar iç dünyalarında son derece kuru, kendine güvensiz, var edemediği için yok etmekle varolacağını zanneden çaresizler. Bunun için şefkate ihtiyaçları var. Sevgili Gündoğdu'nun bu kaba saba sataşmaya karşı tutumu olgunca ve insanca. İşte bu daha etkili, daha sevimli ve güven verici. Bir söz vardır: "Kötülük iyiliğin gübresidir." Kalemin yazdığını balta kazıyamaz. Kemal
{ 21 Eylül 2009 22:56:35 }
Sayin Gencer, bu cirkinligin burda da olacagini hic dusunememistim, cok uzuldum. Bu gibi insanlara vermis oldugunuz guzel cevaba katiliyorum, ama eskilerin bir sozu var onu da ekleyebilirsiniz, "Olulerden korksaydik mezarliktan gecmezdik" diye. Yazilarinizi her zaman seve seve okuyorum ve bu gibi tatsizliklarin, sizi etkileyecegini de dusunmuyorum. Guzel yazilariniza devam dilegiyle... Saygilar...
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|