|
Masmavi Uzanıyor AkdenizKategori: Berlin Günceleri | 1 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 15 Eylül 2009 14:14:51 Akşam Yunanlı ve Kıbrıslı şairlerle yenen yemekten sonra karşılıklı şiirlerimizi okumaya başlıyoruz. İngilizceye çeviriyorlar şiirlerimizi Aliye ile Zeki Ali. Yunanlıların İngilizce şiirlerini de Türkçeye aktarıyorlar. Yanımda oturan Niki Margangaou Berlin'de okumuş. Berlin'den ve tanıdığımız şairlerden konuşuyoruz uzun uzun. Kıbrısın yerli şarabı Ergenekon'unu içiyoruz malûm yerlere göndermeler yaparak.
Berlin Günceleri 28 Temmuz – 2 Agustos 2009 27 Temmuz, Pazartesi Daha önce Kadın Öykülerinde İstanbul ve Ankara’yı okurlarla paylaşan Sel Yayınları bu kez de Kadın Öykülerinde Karadeniz’i (Sel Yayınları 2009) yayımladı. İlgimi çeken ve bir türlü görme olanağı bulamadığım bu bölgenin özelliklerini yansıtan öyküleri okudum onca hengamenin arasında. Ev kalabalık olunca okumam ve yazmam da kenara çekiliyor sessizce içimdeki isyanları bastıra bastıra. Yine de fırsat buldum Karadeniz bölgesinin zengin insan, doğa ve kültür özelliklerini içeren öykü seçkisini tadına vara vara okumaya bir gölgede. Bölgesel özelliklerin imgesel alana taşınması öykülere ayrı bir tat katmış: “Karayemiş dalları, fındık dipleri, kömür vagonları, alabildiğine yemiş yamaçları ve köpüklü dalgalarıyla, bu yurdun denizi insanına, insanı denizine benzeyen kuzeyini” anlatmış kadın öykücüler. “Yağmurda ıslanmış dar sokaklardan, rüzgârda salınan mısır tarlalarından, çağıldatyıp giden derelerden” geçtim. Farklı “sesler, kokular” devşirdim öyküden öyküye. Anılara, yollara karışıp gittim kendime dönüp bakınca. 28 Temmuz, Salı Saat 7.30 dolmuşuyla Ayvalık’a, oradan da 8.30 otobüsüyle İzmir’e, Pamukkale servisiyle Gaziemir son durağa, oradan da taksiyle Adnan Menderes Havaalanı’na... 13. 45 uçağıyla da Kıbrıs’a uçuyorum. Bir saat on beş dakikada varıyoruz Ercan Havaalanı’na. Havaalanında şair Ümit İnatçı karşılıyor beni. Dışarısı 38 derece ve ateş çemberine girmiş gibi oluyorum, öyle sıcak. Lefkoşa yolunda bakımsız, yarım kalmış inşaat ve küçük dükkânlar gözüme çarpıyor. Sekiz yıldır yayın yaşamını güçlüklerle sürdüren muhalif Afrika gazetesinin bürosuna uğruyoruz. Asıl Kıbrıslıların giderek azaldığını, savaştan sonra Türkiye’den getirilen nüfusun giderek arttığını, üstelik daha sonra çalışmak için gelenlerle birlikte kökten Kıbrıslıların sayıca çok azaldığını, azaltıldığını ve Türkiye’nin politikasının adayı “Türkleştirmek” olduğunu konuşuyoruz. 19. 30’da Lefkoşa’nın dört yol ağzına, Yunanlıların giriş-çıkış kapısına doru dikilen şaha kalkmış atında kılıcını çekmiş Atatürk heykelini protesto ediyoruz şair, yazar, gazetecilerle. Polis müdahale etmiyor ama videoya alıyor, fotoğrafını çekiyor göstericilerin. Asıl Kıbrıslıların duyarlığına diyecek yok doğrusu, vatanlarına sahip çıkışlarını Türkiye’deki politikacıların anlamaları mümkün değil. Gösteriden sonra bir kahve-barda oturuyoruz. Fikret Demirağ, Gür Genç, Faize Özdemirciler, Aliye Ummanel, Ayşen Dağlı, Zeki Ali, Tamer Öncül, Jenan Selçuk, Ümit İnatçı... Epeyce geç bir saatte varıyoruz Kumyalı’daki otelime. 29 Temmuz, Çarşamba Otelin kahvaltısına diyecek yok: Ciğer kavurma, kızartılmış Hellim peyniriyle birlikte kızartılmış siyah zeytin, aci yeşil zeytin, kaşar, helva, pekmez, domates salatalık, bıldırcın yumurtası, şapşita (süpürge otu çayı), nar ve badem şurubu, köy ekmeği... Yürüyorum denize doğru. Yolda keçiboynuzu ağaçlarıyla karşılaşıyorum. Önümde masmavi uzanıyor Akdeniz. Kıbrıslı yönetmen Derviş Zaim de ailesiyle burada. Kısa metrajlı fili yarışmasının jürisinde.Köyün hiçbir mimari özelliği yok. Yollar ve evler rasgele. Öğle yemeğinde kekikli yoğurt, kekikli acı zeytin, mevsim salatası, fırında patatesli tavuk... Kemal Burkay’ın toplu şiirleri Hadi Gülümse’yi (Kırmızı Yayınları, 2008) okuyorum lirik ve siyasal sezdirmelere dalıp çıkarak. “ “Sen de baktın dalgın, unutmuş/ Boş sokak, hiç ağaç, anlamsız ev / Bir tren... başını alıp gitmiş / Sen de duydun yaşanmaz bir sevdayı / Ya da yaşanmış bitmiş” Akşam Yunanlı ve Kıbrıslı şairlerle yenen yemekten sonra karşılıklı şiirlerimizi okumaya başlıyoruz. İngilizceye çeviriyorlar şiirlerimizi Aliye ile Zeki Ali. Yunanlıların İngilizce şiirlerini de Türkçeye aktarıyorlar. Yanımda oturan Niki Margangaou Berlin’de okumuş. Berlin’den ve tanıdığımız şairlerden konuşuyoruz uzun uzun. Kıbrısın yerli şarabı Ergenekon’unu içiyoruz malûm yerlere göndermeler yaparak. Şiiri bol bir geceyi yaşadım Akdeniz’e baka baka. İçimde şiirler köpürüp durdu. 30 Temmuz, Perşembe Kahvaltıdan sonra otel çalışanlarından Balıkesirli Hüseyin beni jiple bağlara götürüyor. Sultan ve siyah üzüm topluyoruz. Çocukluğum geçen günler aklıma geliyor bu bakımsız bağı görünce. Sonra Romalılar dönemimden kalan, henüz iyice ortaya çıkarılmamış, durmadan içi boşaltılan arkeolojik kalıntılara gidiyoruz bozuk bir yoldan. Bolulu taşçının kahvesini içiyorum ve buraya gelişinin öyküsünü dinliyorum. Çaresizlik Hüseyin’i ve Taşçı Mustafa’yı Kıbrıs’a getirmiş. Kıbrıs’ın yapısını bozduklarının hiç farkında değiller, yakınmaları başka onların. Akşam Mehmetçik kasabasındaki panayırın açılış öncesi etkinliğine katılıyoruz Ümit’le. 31 Temmuz, Cuma Öğlene doğru Ümit geliyor, beni otelden alıyor ve Mağusa’ya, Maraş’a götürüyor. Maraş’taki “ölü kent” yürek burkucu. Savaşta yıkıldığı, yağmalandığı gibi duruyor ve kimse sokulmuyor bu harabe kente, sokaklara, evlere... Sokaklarda askerler gözükmese de ağırlıkları hemen belli oluyor lojmanlardan, kışlalardan, askeri limanlardan... Yeniden Ercan havaalanı. İzmir, garajlar. Ayvalık... Ev yapımı şaraplar, keçiboynuzu... Kıbrıs hatırası. Aliye Ummanel’in “Çelişki” şiiri de oradaki kapanmayan yaradan: “kerpiç rum evlerinde müslüman kadınlar dualara akıtırlar gözyaşlarını duvarlarda rum ressamların fırça izleri çiçeksuyu ve tütsü kokuları arasında bana takılır küçük bir rum kızının yağlıboya gözleri” 1 Ağustos, Cumartesi Dün geceki yorgunluğum yazılacak gibi değil. Yolculuğun böylesi de dostlar başına! İzmir garajına kadar havaalanından ulaşmakta bir sorun yok artık; ya saatte bir kalkan belediye otobüsünü tercih edeceksiniz ya da Havaş otobüsünü. Taksi seçeneği pahalı olsa da, var. 04. 30 Pamukkale arabasıyla öyle hızlı varıyorum ki Ayvalik’a. Evdekiler beni daha geç beklediğinden şaşırıyorlar ve iyi bir sürpriz oluyor bu. Kıbrıs’ı anlatıyorum görebildiğim, anlayabildiğim kadarıyla soranlara. 3-4 günlük kısa bir geziyle bir ülkenin tarihi, kültürü, geleneği, günlük yaşamı, alışkanlıkları geleceğe bakışı, iç ve dış dengeleri, basını, kültür-sanatı... nasıl kavranır, nasıl anlatılırsa? 2 Ağustos, Pazar Ahmet Mithat Efendi’nin Çingeneler (Sel Yayınları, 2009) romanını bir solukta okudum. 122 yıl önce yazılan roman etnik bir grubun iç dünyasına, İstanbul’un günlük yaşamına ışık düşürüyor. Bir de bugüne bakalım; Kürt, Rum, Ermeni... sorunu ya da yaşamı kolay kolay romana girebildi mi? Son yıllarda öteden beri var olan çekingenlik kırıldı ama nereye ve ne kadar? Oysa azınlıkların varlığıyla bir ülke dil, kültür, tarih, gelenek zenginliğiyle övünmeli bir şeyle övünecekse.
Yorumlarnihat ziyalan
{ 18 Eylül 2009 03:49:42 }
ÖZLEMİŞİM
Diğer Sayfalar: 1. günlüklerin arası soğuyunca arar olmuştum. gene sımsıcak bir günce. sağolasın gültekin emre. berlin güncesi oluaşacak, kitaplaşacak bir gün. umarım görürüm. sdyney'den dostlukla. nihat
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|