|
|
PKK'nın yıllık geliri 500 milyon dolardı.Kategori: Raporlar | 0 Yorum | Yazan: A.Ulak | 26 Ağustos 2009 02:40:27 Amerika'nın önde gelen "think tank" kuruluşlarından Atlantik Konseyi'nin birkaç hafta önce yayımladığı "Irak Kürtleri ve Türkler Arasında Güven İnşası" raporunda açılım adımlarıyla paralellik taşıdığı iddiaları ortaya atılırken raporun satır aralarında ilginç ayrıntılar yer aldı.
Raporda, “Orta Doğu’daki en duyarlı ve potansiyel vaadeden ilişkilerden biri, ABD çıkarlarının merkezindeki iki ülke, Irak ve Türkiye arasındaki ilişkidir”, “Zirvedeyken PKK’nın yıllık geliri 500 milyon dolara kadar yükselmişti”, “Ankara Öcalan’la görüşmeyi reddedebilir, ancak demokratik olarak seçilmiş DTP üyeleri etkin aracılar olabilir. Erdoğan DTP parlamenterleriyle görüşmeli ve DTP’yi sürekli görüşmeler için bir kanal olup olmadığını araştırmalıdır” gibi saptamalar yapıldı. Atlantik Konseyi’ne göre Türkiye’deki Kürtler “AB üyesi” olmayı “karalarla sıkıştırılmış” bir “büyük Kürdistan”a tercih ediyor. Amerika’nın önde gelen “think tank” kuruluşlarından “Atlantik Konseyi” üyesi David L. Phillips’in hazırladığı “Irak Kürtleri ve Türkler Arasında Güven İnşası” adlı rapor Haziran’da yayımlandı. Rapor içeriğinin ABD politikasıyla resmi bir bağlantısı bulunmuyor. Rapor, yazarın Washington’da Türkler ve Iraklı Kürtler arasında 13-15 Nisan’da gerçekleştirilen toplantıdan ve Türkiye ve Irak’a düzenlediği gezilerden derlediği verilerden oluşturuldu. Raporda Eylül ayında İstanbul ve Erbil’de, basın brifinginin de yeralacağı ikinci bir toplantı planlandığı belirtildi. Toplantılarda Türkler ve Iraklı Kürtlerin ortak çıkarları bulunan alanların tanımlanacağı, katılımcıların Türkler ve Iraklı Kürtler arasında ortak gelecek oluşturmanın, çatışmaların azaltılması ve bölgede barış ve refahın artmasını sağlamada temel olduğu konusunda uzlaştıkları belirtildi. ORTA DOĞU’DA EN POTANSİYEL VAADEDEN İLİŞKİ Raporun Önsöz bölümünde “Orta Doğu’daki en duyarlı ve potansiyel vaadeden ilişkilerden biri, ABD çıkarlarının merkezindeki iki ülke, Irak ve Türkiye arasındaki ilişkidir” denildi. “Özet” bölümünde ise ABD’nin Irak’tan çıkış için nihai halini almış, istikrarlı ve komşularıyla barış içinde bir devlet arayışında olduğu belirtildi. Türkler ve Iraklı Kürtler arasında gelecekteki tartışmalara temel oluşturması için bazı tavsiyelerde bulunulurken, bunların yazarın görüşlerini yansıttığı belirtildi. Yedi tavsiye şöyle: “-Irak Kürdistan’ında Türk ticaret ve yatırımlarının teşvik edilmesi için Zaho’daki Habur Kapısı’nın her iki tarafı da geliştirilmeli, transit geçiş işlemleri kolaylaştırılıp etkinleştirilmeli ve izdihamı azaltmak için ikinci bir kapı açılmalı. Ekonomik koşulların iyileştirilmesi Türkiye’deki Kürtlere de ek yarar getirecektir. -Türkiye ve Kürt Bölgesel Hükümeti (KBH-Kurdish Regional Government) arasında, enerji ve ulaştırma alanındaki işbirliğini güçlendirmek için Irak Hükümeti ile KBH, ulusal Hidrokarbonlar ve Gelir Paylaşımı Yasaları’nı tamamlamak üzere Irak Kürdistanı’ndan petrol ihracatını sağlayacak son ayarlamaları yapmalıdır. Bu gelişmeler Irak’ın gaz üretimini hızlandıracak böylece Nabucco boru hattının karlılığı artacaktır. -Kerkük ve anlaşmazlığa konu olan diğer bölgelerin statüleriyle ilgili barışçıl çözüm için, ilgili taraflar zorlukların üstesinden gelmeye yönelik çabalarını yoğunlaştırmalıdır. Daha uzun süreli ve gerçekleşme olasılığı yüksek konu ise toplumsal şiddettir. Kerkük’te Kürt politikacıların aşamadığı kırmızı çizgiler tanımlansa da hala, Irak’ın 2005 anayasasındaki 140’ıncı maddenin belirlediği çerçevede iddiaların yarışacağı bir ortam bulunmaktadır. -KBH, Irak Kürdistan’ında yönetimini ve azınlıkların haklarını güçlendirmek için, politikasıyla ilgili danışmalarda bulunmalı sonra bölgesel hükümet için desantralizasyon ve temel haklar beyannamesini de içeren taslak anayasayı hızla kabul etmelidir. KBH azınlık haklarını korumak ve desteklemek için azınlık okullarını finanse etmeli, kamusal işlemlerde azınlık dillerinin kullanılmasını sağlamalı, azınlık yer isimleri, işaret ve tabelalarla simgelerin kullanılmasına izin vermelidir. Ek olarak bölgesel güvenlik görevlilerinin hangi etnik topluluğa hizmet ettiği belli olmalıdır. -KBH, Irak Kürdistan’ında üst düzey yöneticileri tutuklamak için daha etkin çaba göstererek, finansmanı engelleyerek ve Kandil’de, dağ geçitleri dahil daha sıkı kontrol noktaları oluşturarak, PKK’nın lojistik desteğini kırmalıdır. KBH temsilcilerinin Üçlü Güvenlik Komisyonu’ndaki Irak delegasyonuna daha fazla entegre olması, Kürt yetkililerin istihbarat paylaşımına daha fazla angaje olmasını sağlar. -Türkiye’de Kürtlerin PKK’ya desteğini azaltmak için, Ankara Kürt kimliğini tanımaya yönelik olarak, örneğin, anayasada vatandaşlık temelinde geçen ‘Türklük’ ifadesini kaldırmak gibi ek adımlar atmalıdır. PKK sorunu sadece güvenlik önlemleriyle çözümlenemez. Nihai çözüm ise Türkiye’nin demokratikleşme ve kalkınmayı sürdürmesi olduğu kadar PKK örgüt üyeleri için bazı af düzenlemelerinde yatmaktadır. İstihdam yaratan alanlarda yatırım ve sosyal hizmetler de kamu desteği bataklığını kurutmada yardımcı olacaktır. -Obama yönetiminin angajmanını tamamen sağlamak için, ABD yönetimi Kuzay Irak ve Bölgesel Konulardan Sorumlu Özel Temsilci atamalıdır. Özel Temsilci ABD girişimlerinin, güvenlik, demokrasi ve kalkınma, bu sorunların gündeme getirilmesi, temsilcilikler arası sürecin verimli hale gelmesi, Bağdat ve Ankara’daki ABD büyükelçilikleri faaliyetleri için tamamlayıcılık gibi birbiriyle ilgisi olan konuların entegrasyonuna odaklanmasında yardımcı olacaktır.” IRAK’TAKİ PKK VARLIĞI Raporun Irak’taki PKK varlığına ilişkin bölümünde Türkiye’de 2 bin, “Irak Kürdistanında” ise 3 bin 500 örgüt üyesinin 8 bölgedeki 65 üste operasyon yaptıklarının tahmin edildiği belirtildi. Raporda, “PKK Türklerle ilgili konularda duyguyla hareket ediyor. Türkler KBH anlamlı adımlar atmadıkça, ülke içinde PKK’ya kamuoyu desteğini azaltacak reformların ve Türkiye-KBH arasında yeni yaklaşım oluşturmanın daha zor olacağı uyarısında bulunuyor. KBH PKK lojistik desteğinin kesilmesinde uzlaşmadı, ancak Türkler taahhütlerini korumayı sürdürdü. KBH Avrupa pasaportu taşıyan birkaç PKK’lıyı tutukladı ve hemen bıraktı. KBH Kandil’deki PKK denetim noktalarını KBH güçleriyle değiştirdi ancak tedarikler, İran ve Türkiye’den engebeli dağ geçitlerinden hala Kandil’e ulaşmaktadır. Yönetim aynı zamanda Erbil ve Süleymaniye’deki (PKK yanlısı) Demokratik Çözüm Partisi bürolarını kapattı, ancak bu bürolar Kerkük’te KBH’nin denetim alanı dışındaki bölgelerde yeniden açıldı” denildi. Raporun Türkiye’deki Kürtlerin PKK’ya desteklerinin azaltılmasıyla ilgili bölümünde, “Iraklı Kürtler Türkiye’nin Kürt sorununu askeri çözüm olmadığı konusunda ısrar ediyor. Onlar, Türkiye Kürt varlığını tanıyıncaya ve onların yakınmalarıyla ilgili gerçek adımlar atıncaya kadar PKK’ya fon ve kadro akışının devam edeceği düşüncesini koruyor” denildi. Bu alanda atılması tavsiye edilen adımlar şöyle sayıldı: “-Anti-terörün ötesine geçmek: PKK sorunu güvenlik önlemlerinden fazlasını gerektirmektedir. Nihai çözüm ise Türkiye’nin demokratikleşme ve kalkınmayı sürdürmesi olduğu kadar PKK örgüt üyeleri için bazı af düzenlemelerinde yatmaktadır. Demokratikleşme, tutuklu DTP’lilerin serbest bırakılması ve yasal reformlarla ilerleme sağlayabilir. Kalkınma stratejileri GAP projesinden alınacak derslerle ve iş yaratacak, sosyal refahı sağlayacak alanlara odaklanmalıdır. -Yasal reformları gerçekleştirmek: Türkler federalizmi bölünmeyle aynı görürken, daha az cüretli desantralizasyon şemaları ele alınabilir. Anayasa’nın (vatandaşlığı ‘Türklük’ olarak tanımlayan) 7’nci maddesinin düzenlenmesi, Ceza Yasası’nın 301’inci maddesiyle 215, 216, 217 ve 220’nci maddelerinin, Anti-Terör yasası gibi geri yasaların kaldırılması veya tadili ve kültürel reformların tamamen yerine getirilmesi, Türkiye’nin genel demokratik gelişimi ve hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesinde uzun yol alması anlamına gelir. Katı, saydam olmayan ve derinlemesine muhafazakar yargıda da reform için önlemler gerekmektedir. -İş yaratmaya odaklanma: Güneydoğu’da ekonomik aktiviteyi harekete geçirmek de çözümün bir parçasıdır. Yollar, su tesisleri, elektrik ve telefon servisleri gibi altyapı yatırımları yanında özelleştirme ve toprak reformu yapılması gerekmektedir. Yeni sulamalara ve gübre üretimine başlanması, hayvancılıkta iyileştirmeler, genişletilmiş bir kırsal kredi sistemi küçük ölçekli zirai işletmeleri geliştirecek, özellikle kadınlar için istihdamı artıracaktır. -Sosyal hizmetlerin geliştirilmesi: Eğitim ve sağlık gibi sosyal hizmetlerin geliştirilmesi özellikle kadın ve kızların yoksulluktan, cehaletten ve zulümden kurtarılmaları adım atılmasını sağlayacaktır. Kalkınmayı engelleyen kabile yapısıyla ve feodal yapıları parçalamak için de önlemler gerekmektedir. Kürtler arasında çoklu evlilikler ve büyük boyutlu ailelerin varlığı nüfus planlama programlarının uygulanmasını gerektirmektedir. Köye Dönüş programının yenilenmesi için fonlardan yararlanılmalıdır. Köy koruculuğunun kaldırılmasından sonra iş fırsatları ve emeklilik düzenlemelerine de ihtiyaç vardır. -Düşmanla konuşmak: Ankara Öcalan’la görüşmeyi reddedebilir, ancak demokratik olarak seçilmiş DTP üyeleri etkin aracılar olabilir. Erdoğan DTP parlamenterleriyle görüşmeli ve DTP’yi sürekli görüşmeler için bir kanal olup olmadığını araştırmalıdır. -Uzlaşmanın teşviki: Bir gerçek ve uzlaşma süreci her iki tarafın 1984’ten bu yana olan çatışma süresince şikayetlerini göz önüne almalıdır. Gerçeği söylemek hesap verilebilirliğin önüne geçmemelidir. Çeşitli çatışma sonrası ortamlarında süreç hakkında bilgi verilmelidir. -Bölgesel bir yaklaşım gösterilmesi: Türkiye ve KBH arasında iyileştirilmiş ilişkiler Türkiye’deki Kürtlere yönelik bir güven inşası oluşturacak, böylece Güneydoğu’da gerilimi azaltacaktır. -Avrupa entegrasyonunu cesaretlendirmek: Türkiye’yi AB üyeliği yolunda tutmak, Türkiye’de daha ileri bir demokratikleştirme, Türkiye’deki Kürtlerin içinde bulunduğu koşullar ve Türkiye-KBH ilişkilerinde iyileşmenin devam etmesi için temeldir. Avrupa Türkiye’nin adaylığını tek ses olarak desteklemeli, imtiyazlı ortaklık çağrılarını terk etmelidir.” “STALİNCİ ÖCALAN FARKLI GÖRÜŞTE OLANLARI VAHŞİCE BASTIRDI” Atlantik Konseyi raporunun “Türkiye Tarihinde Kürtler” başlıklı bölümünde PKK’nın tarihçesinden sözedilirken “Öcalan yönetimi altında PKK, Stalinist disiplinle yönetilen katı bir hiyerarşik örgüttü. Öcalan farklı görüşte olanları vahşice bastırdı, muhalifleri temizledi ve Türk kurumlarıyla aynı taraftaki elitler gibi kamu kurumları için çalışan öğretmenler, doktorlar ve hemşireleri hedef aldı. Finansman ‘devrim vergisi’ yanında, haraç, fidye, adam kaçırma, silah kaçakçılığı ve uyuşturucu ticaretinden sağlandı. Zirvedeyken PKK’nın yıllık geliri 500 milyon dolara kadar yükselmişti” denildi. Türkiye’nin “PKK’ya destek bataklığını kurutmak için” ekonomik kalkınmayı denediği, 1983-1992 yılları arasında bölgede yüzde 30 olan işsizliği çözümlemek için GAP’a 20 milyar dolar yatırım yaptığı, Dicle ve Fırat’ın 2.3 milyar dolara malolan Atatürk Barajı dahil 20 barajla dizginlendiği, bunun bölgede ürünü yedi kat, kişi başına milli geliri üç kat artırmayı ve 3.3 milyon yeni istihdamı hedeflediği belirtilen raporda şu saptamalar yapıldı: “KÜRTLER AB ÜYELİĞİNİ KARAYLA KUŞATILMIŞ ‘BÜYÜK KÜRDİSTAN’A TERCİH EDİYOR” “-Köy boşaltma politikaları sonucu 2 milyon Kürt köylerinden uzaklaştı. 1984’ten bu yana PKK’yla çatışma çoğu sivil 30 bin cana maloldu. -Kürtler hala AB üyeliğinin dönüşümcü etkisine inanıyor. Onlar ezici bir çoğunlukla Avrupa’nın bir parçası olmayı, kara ile kuşatılmış ‘büyük Kürdistan’a tercih ediyor. Türkiye’deki Kürtler arasında AB’den yana olanların oranı yüzde 83’e çıkıyor. -AKP’nin sınırları PKK destekli DTP’den daha fazla oy aldığı güney ve güneydoğuda genişledi. Kürtler AKP’ye, Kürtçe yayın ve eğitim dahil daha geniş kültürel hakları sağlayacak yasal reformlar için güvendiler. AKP aynı zamanda yollara, okullara ve değişik sosyal hizmetlere ayırdığı önemli miktardaki kaynak ve Kürt seçmenlere hoş gelen muhafazakar değerleri itibarıyla da taraf kazandı.”
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|