|
|
Ara Güler'den Matrak RöportajKategori: Söyleşiler | Makaleler | 1 Yorum | Yazan: A Yorum | 09 Ağustos 2009 23:40:09 Fotoğraf denince akla ilk gelen kişi Ara Güler, Paris'in altın anahtarını ne zaman alacak? Önümüzdeki pazar 81. doğum gününü nasıl kutlayacak? Kaç kere savaşa gitti? 'Ah keşke makinem yanımda olsa' dediği oluyor mu? 'Abi bir fotoğrafımı çeksene' diyenlere ne cevap veriyor?...
Onun sorusuyla başladık. Dur bakayım ne kitabı o, İbn-i Batuta mı? Hayır, Enis Batur’un kitabı. İçinde sizden bahsettiği bir yazı var. Benim en iyi arkadaşımdır o; dünyanın en iyi adamıdır. ‘Paris’te Türk Sezonu’ etkinlikleri kapsamında fotoğraflarınız sergileniyor; Orhan Pamuk, Nuri Bilge Ceylan ve size Paris’in altın anahtarı verilecek... Ne zaman alacaksınız Paris’in anahtarını? Tam anlamadım o işi. Nuri Bilge Ceylan’a vermişler. Demek ki bir aktivite olunca veriyorlar. Paris’te sergiye gideceğim, o zaman verecekler galiba. Ne hissediyorsunuz? Hiçbir şey. Çok fazla ödül aldım. Bu da onlardan biri. Önemsediğiniz ödül var mı? Benim için, kendi memleketimdeki adamların bana ödül vermesi çok daha mühimdir. İftiharla aldığım ödüllerden biri, Cumhurbaşkanlığı Sanat Büyük Ödülü’dür. Yurtdışında belki en çok tanınan Türklerden biriyim ama kendi milletimin bilmesi daha kıymetli bence. Önümüzdeki pazar , 16 Ağustos sizin doğum gününüz. Doğum günlerinizi kutluyor musunuz? Yaklaştı mı o kadar?! Kutlamam ama evdekiler kutlar, benim de başımı derde sokarlar, canım da sıkılır aslında. Yaşınıza göre çok dinç ve enerjik görünüyorsunuz... 81 yaşındayım, 82’ye gireceğim. E ne yapayım ya.. İsteyip de yapamadığınız ya da yakında gerçekleştirmeyi planladığınız projeler var mı? Yahu işim mi yok, yapıyorsun kimse farkına varmıyor kardeşim. Bir sürü şey var ama bütün dünyayı gezmişim, gideceğim yer kalmadı. Üşeniyorum. Entipüften şeylerle uğraşıyor Türk milleti. Ben gazeteciliği Time’da çalışırken öğrendim. Ben Hürriyet’ten tekaüdüm ama gazeteciliği dışarıda öğrendim. Şimdi karıları almışlar, köşe yazarı yapıyorlar, karı güzeldir diye! Böyle enayi şeylerle uğraşıyorlar. Yirmiden fazla kitabınız var. Edebiyatçı Portreleri, Ağrı Dağı, Mimar Sinan, Anadolu Uygarlıkları, Eski İstanbul, Yaratıcı Amerikalılar... Ben, yaşadığım devrin mühim olaylarını kaydedip vazifemi yapmak istiyorum. Sanat ne kadar mühimse, onu yapan adamlar da mühim. Zaten insanlar Türkiye’de durup dururken harcanıyorsa, bir de biz harcamayalım onları. FOTOĞRAFI MAKİNE DEĞİL BEYİN ÇEKER Önemsediğinizikim meselesi mi? Ben kültürümü gelecek asırlara vermekle mükellefim. Gazetecinin vazifesi budur. Gazetecilik don edebiyatı yapmak değildir. Gazetecilik aynı zamanda tarihe kayıt düşmektir. Taraflı yazan, kafası almadığı için yanlış yazan gazeteciden hayır gelmez. Foto muhabiri yalan konuşamaz. Fotoğraf; haberin, olayın en doğru yansıtıldığı bir alandır. Önemsediğiniz yerli ve yabancı fotoğrafçılar? Yerli, yabancı birçok fotoğrafçıyı beğenirim. İsimleri kalmıyor aklımda. Geçenlerde, National Geographic’te bir fotoğraf gördüm. ‘Yahu ne güzel resim!’ dedim. ‘Abi onu zaten sen seçmiştin’ dediler. Geçenlerde bir bankanın fotoğraf yarışması vardı, jüriydik. Orada o kadar güzel foto-röportajlar vardı ki... Bizim gazeteciler ayakta uyuyor. Amatör ya da profesyoneller arasındaki iyi fotoğrafçıları göremiyorlar. Veliahtınız olarak gördüğünüz fotoğrafçılar mı? Pek fazla yok. Bir gün harika bir iş yapıyor, ertesi gün enayi bir şeyi fotoğraf diye gösteriyor bana. Çok fazla portre çektiniz. Bunlar arasında sizi en çok etkileyenler hangileriydi? Hepsi. Tanıdığım, sevdiğim, okuduğum kişilerin fotoğraflarını çektim. Birçoğu arkadaşım, dostumdu. Lalettayin bir herifin fotoğrafını çekmiyorum. Biri geliyor, ‘Benim de resmimi çeksene’ diyor. Ben de diyorum ki ‘Okey, git bir adam öldür, katil ol, katilsin diye çekeyim senin resmini; yoksa ne diye çekeyim durduk yerde?’ Herif kendini bir şey, beni de fotoğrafçı zannediyor. Halbuki ben hep gazeteci oldum. Edebiyatçı fotoğrafları çektiniz... Öyle. Ben edebiyatçıların fotoğraflarını çekmeseydim, Türk Edebiyatı suratsız kalacaktı! O yazarların hepsi de benim arkadaşımdı. ’Fotoğraf saniyenin 250’de 1’inde olan bir olaydır’ diyorsunuz. Sahiden şansla ilgili bir sanat mı? Saniyenin 250’de 1’inde olan, fotoğrafın kaydıdır. Öncesinde yıllarca uğraşıyorsun. Sonra o kafandakine denk geldiğinde deklanşöre basıyorsun. Fotoğraf düşünmek, fotoğraf çekmekten daha iyi. Benim en çok sevdiğim fotoğraflarım, çekemediğim fotoğraflardır. Bazın öyle durumlar oluyor ki ‘Keşke yanımda makine olsaydı, şimdi çekseydim’ diyorum. Leica marka makine kullanıyorsunuz. Fakat ‘Dikiş makinesiyle de fotoğraf çekerim’ diyorsunuz. Matrak geçmişim. Fotoğrafı makine çekmez, insan, beyniyle çekiyor demek istiyorum. Ben sana şimdi en güzel daktiloyu versem en iyi romanı mı yazarsın? Var mı böyle bir şey? Geriye dönüp 80 yıla baktığınızda ne düşünüyorsunuz? Tiyatro eğitimi almıştınız, tiyatrocu olsaydım dediniz mi hiç mesela? Bak, ben en çok yaşama sevinci olan mesleği seçtim. Yeni memleketlere gidiyorsun, yeni dünyalar keşfediyorsun. Kaydedip, bilmeyen adamlara göstermeye çalışıyorsun. O kadar heyecanlı, insanı coşturan bir şey ki, bana kalırsa edebiyata, şiire de fark atar. Her yere gittiniz. Birçok metropolde bulundunuz fakat hep İstanbul’a döndünüz... E tabii öyle olacak. İnsan doğduğu yerin adamıdır evladım. Öteki yerlere seyahate gidersin, bakınırsın, soluklanır dönersin. Ben niye oturayım Amerika’da? Sanat paradan daha mühim bir şeydir Meşhur bir arşiviniz var. 80 bin tane taranmamış dianız varmış. Bu arşivle ilgili olarak size yardım eden bir kurum, kuruluş ya da kişiler var mı? Ne 80 bini? 1 milyon resim var! Ben Hindistan’a gidiyorum, 20 bin resimle dönüyorum. Türkiye hâlâ böyle şeylere hazır değil kardeşim! Kimse de bana yardım filan etmiyor! Hâlâ fotoğraf çekiyor musunuz? Tabii ki çekiyorum. Hâlâ Time muhabiriyim. Fotoğrafla uğraşıyorum. Size sahip çıkılmadığını mı düşünüyorsunuz? Öyle değil. Benden daha tanınmış bir Türk yok. Fakat bize bir adama nasıl sahip çıkılır o bilinmiyor. Orhan Veli Enstitüsü var mı? Yahya Kemal Enstitüsü var mı? Yani böyle bir şey olabileceğini bu millet bilmiyor! Kapitalist züppeler ancak kendi adlarının bir yerde geçmesini düşünürler. Kapitalistler sanatı mı kurtaracak, kültürü mü koruyacak, öyle şey yok. Sanat paradan daha mühim bir şeydir. Tarih boyunca buna da kimsenin aklı yatmamıştır. Büyük ressamları, Leonardo’ları, Rafaelo’ları hep zengin aileler ya da Papalık beslemiştir. O da fena! Zül! Papalık mı dünya sanatını kurtaracak? Papalık kendini kurtarsın! Türkiye’nin gözü oldunuz. Fotoğraflarınız sembolleşti, klasikleşti... Sembolü geç, ben o fotoğrafları çekmeseydim, eski İstanbul’u bilmeyecektiniz. Benim eski İstanbul’u gösteren fotoğraflarımda öyle yerler vardır ki bugün hiç kalmamış, tümüyle değişmiştir. Tenis kortu olmuştur, bilmem ne de bilmem ne olmuştur. Cep telefonuyla fotoğraf değil ıstırap çekiyorlar! Fotoğrafçılıktan çok para kazanabildiniz mi? Hayır. Unutma ben foto-muhabiriyim, fotoğrafçı değilim. Reklam fotoğrafçıları daha çok kazanır. Telif almıyor musunuz? Nasıl alacağım, Hayat mecmuasında aylıklı memurum, Life’ta da öyle, parça parça kazanıyorsun, onu da yollarda yiyorsun! Gazetecilikte yalnızca patronlar kazanır. Sen hiç zengin gazeteci gördün mü? Bazı köşe yazarları var. O burada böyledir. Burada öyle gazeteciler var ki Life’ın yazı işleri müdüründen daha çok para alıyor! O adamın pabucu bile olmaz. Bu doğru bir olay değildir. Artık herkes cep telefonlarıyla fotoğraf çekiyor... Onlar ıstırap çekiyorlar! Fotoğrafçı diye ortalıkta dolaşan birçok insan aslında ıstırap çekiyor. Politikayla ilgileniyor musunuz? Kültürle ilgileniyorum. Savaş fotoğrafları da çektim. Fakat o da tarihle ilgili bir iştir. Dört kere savaşa gittim. 1970’te Beyrut’ta önümdeki araba bombalandı. İçindeki adam atlamasaydı eriyecekti. Kaynak: stargazete.com | Murat Menteş
Yorumlaraykut yazgan
{ 22 Ağustos 2009 06:56:14 }
iki büyük adamın, iki güzel adamın arka arkaya bu sütunlara oturması bir rastlantı mı?
Diğer Sayfalar: 1. sarkis usta ve ara usta. yalnız insan olabildiğim için seviniyorum
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|