|
|
Hayal ve KâbusKategori: Türkiye | 1 Yorum | Yazan: Tayfun Şahin | 26 Temmuz 2009 00:20:44 Türkiye'de kendini laik, çağdaş, Atatürkçü, demokrat olarak tanımlayan bazı kesimler hala tehlikenin tam olarak farkına varamadılar. Bu insanlar, bir yandan AKP öncülüğünde toplumun hızla muhafazakârlaştırıldığını, yaşam şekillerinin tehdit altına girdiğini, yolsuzlukların arttığını, kadrolaşmanın çığ gibi büyüdüğünü görüyorlar, ama öte yandan, Türkiye'nin 'laik' devlet yapısının 'Batı' tarafından destekleneceğini düşünmekten de kendilerini alamıyorlar.
Bu düşünce şekli onların pasifliklerinin de sebebi haline geliyor aslında. Zira ‘Batı’nın kendi gibi ‘laik’ bir ülkenin geleneksel çizgisinden uzaklaştırılmasına izin vermeyeceğine, Türkiye’nin İranlaşmasına göz yummayacağına güveniyorlar. Bu geniş kitleyi böylesi görüşlere yönelten sebeplerse çeşitli... Bir kısmı, İran’ın Rejim İhracının Batı’nın çıkarlarıyla örtüşmediğini düşünürken, bir başka kesim ‘Batılı’ değerleri dünyada hâkim kılma mücadelesi veren AB ve ABD’nin kazanılmış bir cephe olan Türkiye’yi, ‘gerici’ ülkelerin safına itmeyeceğine inanıyorlar. Bu görüşlerin doğruluğunu ispatlamak için kullandıkları örnekler de üç aşağı beş yukarı aynı. Kimisi ABD’nin Saddam rejimini ortadan kaldırmasını, Batı’nın ‘demokrasi’ mücadelesinin ispatı olarak görürken; daha naif ve bir o kadar da, romantik bazıları, ülkemize on yıllardır resmi-yarı resmi geziler düzenleyen yabancı temsilcilerin: “Atatürk çok büyük lider!”, “Türkiye dünyadaki tek ‘laik ve Müslüman’ ülke olarak bir modeldir.” , “Çağdaş Türkiye Batı’nın doğal müttefikidir.” gibi fabrikasyon lafların gerçek olduğunu varsayıyorlar. Böylesi kabuller sebebiyle de, memlekette ne olursa olsun, ‘sadece’ söylenip, akşam yatarken de; “Yok yok! Türkiye’ye Şeriat gelmez!” diyerek rahat bir uyku çekiyorlar kendilerine. Bu kesimlere kötü bir haberim var! ‘Fena halde yanılıyorlar!’ Türkiye’de uzun zamandır uygulamaya konulan ‘Ilımlı İslam’; Batı’nın ‘Soğuk Savaş’ sonrası dengeleri bozulan dünya’ya vermek istediği ‘nizamın’ kilit noktalarından biri. Ilımlı İslam, AB’nin ve ABD’nin yeniden inşa edeceği Ortadoğu ve Enerji Kaynaklarının Kontrolü amacına hizmet etme noktasında ikili bir öneme sahip. İlk olarak Türkiye gibi‘Ulusal Direniş’ merkezlerini etkisizleştirmek ve olası Anti-Amerikancılığı engellemek. İkincil olarak da Sovyet Rusya’ya karşı desteklenen Radikal İslam’ın bazı kontrolsüz eylemlerini ortadan kaldırmak… Bu yeni dönemde örnek olarak kullanılmak istenen Türkiye’ye uygun görülen rol; Neo-Osmanlıcılık diye nitelenen ya da İslami çizgileri daha net bir yönetimle bölgeyi kontrol etmek. İçeride ki muhalefeti kırmak için oltaya takılan yem de; ‘Bölgesel Aktör’ olma yalanı. Sözde ‘Ilımlı İslam Projesiyle’ ‘Türk-İslam’ coğrafyasının liderliği Türkiye’ye geçecek! Küçücük coğrafyalı Türkiye Cumhuriyeti’ni bile kalkındıramayan, problemlerini çözemeyen, bölgeler arası eşitsizlikleri ortadan kaldıramayıp, birliğini-bütünlüğünü bile kırılgan hale getiren bir ülkenin; ‘Âlemlere Nizam’ götüreceğine inanmak, en basit ifadeyle ‘Hayal Tacirliği’ olsa da propaganda bu yönde. Ilımlı İslamcı Türkiye, bugüne kadar örnek olamadığı ve rejimi sebebiyle tam olarak iletişim kuramadığı, Arap ve Müslüman coğrafyayla entegre olurken, öte yandan İran başta olmak üzere ‘Şii’ radikalizmine karşı da güçlü bir Sünni ittifakın kurulması sağlanmış olacak. ABD’nin Türkiye’yi ‘Ilımlı İslam’a’ yöneltmesinin bir diğer pratik nedeni de, neredeyse Cumhuriyet’le yaşıt ‘Karşı Devrim’ yanlılarının diyetini almak. Laik Türkiye, AB’nin ve ABD’nin çıkarlarına yeri geldiğinde, tezkere olayında olduğu gibi, karşı çıkma kudretini gösterdi ancak, ‘Ilımlı İslamcıların’ ‘İktidar Olma’ karşılığında emperyalizme kayıtsız, şartsız teslim olacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Zaten sağ partilerin sürekli olarak yaptığı ve AKP döneminde zirveye vuran ‘teslimiyetçi’ uygulamalar da ortada. Kıbrıs konusundan, Kuzey Irak’a, özelleştirmelerden, Avrupa Birliği adına yapılan abukluklara kadar ‘Ulusal Öneme Haiz’ her mesele de Türkiye’yi değil de, egemenleri düşünen politika üretme ısrarı bu durumun en basit kanıtları. Bütün bunlara rağmen ülkemize ‘Şeriat’ın ya da ‘Dini Renkleri Ağırlıklı’ bir yönetimin gelmeyeceğini düşünen, ABD’nin ve AB’nin Türkiye’nin ‘laik’ düzenini koruyacağına inananların unutmaması gereken şeyler var. Egemen ülkelerin ideolojik tercihleri olmaz. Onlar sadece çıkarlarına bakarlar. Tezkerelere onay verecek, Afganistan’da, Irak’ta, silah elde, Amerikan çıkarları için çatışacak, Türk ve Müslüman kimliğini ‘Egemenlerin’ hizmetine sunacak iktidarları desteklerler. İşte Suudi Arabistan ortada… Sözde şeriatla yönetilen bu ülkeden ABD’nin ya da AB’nin herhangi bir rahatsızlığı var mı? Umurunda mı Suudi halkının neler çektiği? Adı Halk Cumhuriyeti, kendi Kapitalist Çin’e yatırım yaparken bir an bile tereddüt etti mi ‘Batı’? Kendilerine ucuz iş gücü sağlayan Güney Amerika Diktatörlüklerinden rahatsız olan bir ABD Başkanı hatırlayanınız var mı? Saddam kimin desteğiyle savaştı İran’la ve kimlerden aldı silahlarını? Sizce AB’nin ya da ABD’nin Irak’ta ‘Birleşik, laik, demokratik’ bir Cumhuriyet derdi var mı? Ya da İran anti-Amerikan politikalar uygulamasa ‘Şer Ekseni’nde olur muydu sizce? Bizce cevaplar ortada ancak yine de safını belli edemeyen ve mücadele etmek yerine Türkiye’yi ‘Ortadoğu’nun Maşası’ ve ‘Enerji Yollarının Bekçisi’ yapmak isteyen Batı’ya güvenmeye devam edenlere bir kez daha hatırlatmakta fayda var. Bu kavga varoluş kavgası. Bu kavga ‘Anadolu’nun II. Kurtuluş Savaşı’. Bu kavga aydınlık kavgası… Pembe hayallerimizden bugün uyanmazsak, yarın kâbus dışında başka seçenek kalmayacak.
Yorumlarphoenix
{ 26 Temmuz 2009 15:47:09 }
Evet o şeriat gelmeyecek diyen insanlara olmalı en büyük kızgınlıklar...Bence karşı taraf bu şeriat gelmeyip diyerek hergün rahat uyku çekenlere göre göreceli manada daha DÜRÜST davranıyor.Söz aralarında veya yaptıkları davranışlarla,çıkardıkları yasalarla bu ilkede yürüdüklerini net bir biçimde ortaya koyuyorlar;ama bizim taraf dediğimiz tarafsa ya sistemin içinde kamufle olarak kişisel menfaatlerini güdme çabasını sürdürüyor ya da banane diyerek kenara çekiliyor.bu bananecilere kısmen hak veriyorum ama kısmen...neden mi cumhuriyet mitingleri sonrasında akp nin büyük bir oy oranı ile tekrar iktidarı ele geçirmesi-bence iktidara gelmediler ele geçirdiler- bir umtusuzluk veya bu yolla gitmeyecekler gibi bir duygunun gelişimini sağladı.belki yöntem konjonktür itibariyle etkili olmadı;ama daha sonra etkili olabilir miydi?bunun yanıtını aramadan pes ettiler.evet kısacası kısmen haklılar;ama bıkmadan usanmadan denemeninde her zaman faydalı olacağını düşünmek gerekiyor.akp ve fethullah zihniyetinin türkiye den gidişi birgün olacaktır.peki bu gidiş öncesinden türkiye ne gibi tavizlerle,nasıl kayıplarla,nasıl bir değişimle karşı karşıya kalacaktır bunun da yanıtını almaya çok az kaldı.bu geçici gidişi temelli yapmakta bizim elimizdedir.biad kültürüyle yetişmiş ve o kültürü sanki dünya ve öte dünya sonucu olarak gören bireyleri artık o çarktan kurtaramasak da onların çocuklarını kurtarma girişimlerini atatürkçü zihniyetlerin gerçekleştrmesi gereklidir.bu nasıl olacak burda amaç nedir?birey olduklarını hatırlatmak,belkide kapitalizmin kişiye verdiği tek özgürlükde budur.işte bu nedenle varolan statükoyu ve faşist sistemi yıkacak yine onların çocukları ve bizlerin çocukları olacaktır.kısacası önyargılarımız ve kişisel husumetlerimizi kenara bırakıp onların çocuklarını kazanmak yine bizim elimizde...biliyorum önceki yazınıza yaptığım yorumda daha agresif,daha kindar bir tutum içindeydim,bunun nedeni artık sistemin zaman zaman insanı bir kedi gibi köşeye sıkıştırması ve değişen ruh hallerine sokması.tabi akıllı insan zaman zaman parlasa da mantık dahilinde nasıl hareket etmesi gerektiğini bilmeli.bu insanların Tanrı ile arasını bozan sistemin bir an önce gidişi için hepimiz elimizden geleni yaparken,provakeye ve oyunlara gelmemeye de özen göstermeliyiz.önerimde şudur bu provake ortamda asla sosyal demokratlar,gerçek milliyetçiler,dinciler değil bu ülkenin namuslu dindarları,sosyalizmi savunurken bu ülkenin bağımsızlığını kendine temel almış komünistler,kürtçülük yapmayıp gerçekten insani özgürlüklerini isteyen ve vatanına,halkına saygılı kürt kardeşlerim,küçük partilerde siyaset yapan idealist vatanperverler,vs.hepimiz birbirimizden asla şüphe duymayıp,birbirimize kenetlenerek bu ülkedeki oyunu bozmalı ve bağımsız türkiye idealine yürümeliyiz.yaşam tarzlarımız,hayata bakışımız vb.farklı olabilir;ama bunların tartışması tam bağımsız bir ülkede yapılırsa anlamlı olur.yoksa kaostan,biribirmize düşmekten başka bir çıkarım asla olmayacaktır.biad ederek mutlak doğrunun fethullah olduğunu inanan insanlara soruyorum?sizin inandığınız Tanrı'nın elçisi var mı?evet var...Sevgili Muhammed size yol göstermek için yeterli değil mi de ne idüğü belirsiz bir adamın peşinden sürükleniyor ve ağzından çıkanı Tanrı sözü gibi kabulleniyorsunuz?lütfen size de bana da Tanrı yeter...Sevgili İbrahim gibi bu putları yıkacak bir kişi çıkmasın,bu putları hep beraber yıkalım bu defa.Tanrı da anadoluda yaşayan halkın kendisine ve onun değerlerine hangi inançta olursa olsun ne kadar bağlı olduğunu en azından saygılı olduğunu görsün.bu düzen putperest düzenidir.Bana Tanrı yeter...Tanrı sözcüğü ile neden ifade ettiğime gelince.yorumumu okuyan bazı insanların önyargılarını gidermek adına..çünkü bunu birçok bireyden zaman zaman duydum ve rahatsız oldum.sen hristiyan mısında Tanrı diyorsun dediler,Tanrı ifadesinin türkçe olduğunu ve hristiyanlarında değil sadece türklerin kullandığını anlatana kadar göbeğim çatladı.sonra bu ifadenin kullanılmasının sebebi kamuya açık bir yerde kendinizi ifade ediyorsanız toplumun tüm inanç kesimlerine saygılı olma nedeniyledir.yani dilimizde birleştirici ve saygı unsurlarının en iyi kullanılmasının yoludur bence.neyse...belki yazıyla çok direkt bağlantılar içermedi yazdıklarım;ama sağolsun ayorum yazarları bizim sözcümüz oldular ve biraz da iç dökme yerine dönüştüler.yazı için teşekkür eder,saygılar sunarım.
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|