|
İnsan, acaba kendisine de her şeyi söyler mi?Kategori: Berlin Günceleri | 0 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 04 Temmuz 2009 04:31:39 Grass, büyük bir yazar, üslupçu da. Hem birinci tekil, hem de üçüncü tekille kendini ele alıyor adım adım. Yaşadıklarına altmış yıl sonradan bakıyor ve hiç böbürlenmeden olduğu gibi seriyor duygularını, düşüncelerini, gözlemlerini.
Berlin Günceleri 15 – 21 Haziran 2009 15 Haziran, Pazartesi Cevat Çapan’ın hazırladığı Yürekteki Ok (Sözcükler Yayınevi, 2009) “Dünya Edebiyatından En Güzel Aşk Şiirleri”ni içeriyor. Danimarkalı şair Henrik Nordbarndt “Aşk şiiridir bütün şiirler” diyor ya, ne kadar da doğru! Başlığında ve içinde sık sık aşk sözcüğü geçen şiirlerin sevdayı iyi anlattığı sanılır. Oysa bunun tersi daha doğrudur. Aşk sözcüğünün hiç geçmediği ne çok ve ne kadar güzel aşk şiiri vardır. Turgut Uyar, “İşten değil aşk şiiri yazmak / ilk sözü bir bulsam” diyor ya öyle işte. Milliyet Sanat Dergisi çok önceleri Dünya Edebiyatında Aşkın 1000 Yılı derlemesini ekler halinde vermişti. Biraz eskimiş görünse de bu derleme, yine de yerli, yabancı yazar ve şairlerin ürünlerinin en seçmelerini bulup çıkarmıştı. Sonra küçük İskender, Aşk Şiirleri Kolonisi (Everest, 2004) kitabını hazırladı bizi bize göstermek için. Aşk şiirleri seçkileri el altından piyasaya sunuluyor durmadan. Şiirlerin başlığında “aşk” sözcüğü geçiyorsa o şiiri aşk şiiri olarak ele almak, değerlendirmek yanlış. Ama bunu kim dinler! Yunanlı şair Nikos Engonopulos’un “Sevdiğimiz Kadınlara” şiirini çok severim. İçinde hiç aşk sözcüğü geçmez çünkü: “sevdiğimiz kadınlar nardırlar gelir bulurlar bizi geceleri memeleriyle yok ederler yalnızlığımızı yağmur yağarken kendilerini saçlarımıza gömerler ve onları parlayan gözyaşları ışıyan kıyılar narlar gibi süslerler” Bu uzun şiirin tamamını buraya almak vardı ya, bu kadarı yeter. 16 Haziran, Salı Suut Kemal Yetkin 10 Mart 1956’da yazdığı “Günlük Üzerine”de “yazarın kendi kendisi ile konuşmasından başka bir şey” değildir ona göre günlük. Doğruluk payı var elbette bu saptamanın. İnsan, acaba kendisine de her şeyi söyler mi? sorusuna yanıt bulamaz yazar. Kimi şeyler günlüğe geçmeden geçip gidiyordur elbette. “İnsanın, şuuruna sızan bazı düşünceler, bazı duygular üzerinde durmak istemediği, onları uzaklaştırmaya çalıştığı olağan bir haldir.” Bazı günlükler “dışa dönük” yazarların kaleminden çıkmış, kimileri de “içe dönük” yazarlarca yazılmıştır. Yazarların “âdeta içlerinden kopmuş yapraklardır” bu tür günlükler. Bu ilginç betimleme derinlere doğru şöyle uzuyor: “Bunlar, şuurun alaca karanlığından, iç dünyanın derinliklerinden kopmuş hayâletler, parıltılar, ayaklanmalar, yatışmalarla doludur.” Türk edebiyatında günlük üzerine kapsamlı, soluklu bir çalışma kotarıldı mı acaba? Benim yazdıklarım içe dönük yanımı mı, yoksa dışa dönüm yönümü mü gösteriyor? 17 Haziran, Çarşamba 12 Mart Günleri’ini yaşayanlar bilir nasıl. Zulmün, kıyımın, acımasızlığın, insanlık dışılığın, işkencenin, insan onurunun... uzayıp gider sözcükler ve o günleri yine de anlatmaya insanın gücü yetmez. Karşı-Günlük’lerde (YKY, 2009) Uğur Kökden’ 1971-1974 arasındaki tutuklu günlerini anlatıyor yalın bir biçimde. Hem kendini, hem de koğuşta, çevresinde olup bitenleri. Okuyarak, çevresini gözleyerek ve yaşamından kesitleri notlayarak ayakta kalmaya çalışır: “0 Kasım” 1971 “Perşembe” günü şunları yazmış aramalardan kaçırabildiği defterine: “yattığım yerden güz yapraklarının sarı hışırtısına karışan uzak ve kopuk anıların mırıltılarını duyuyorum. Önümüzdeki küçük özgür bahçede ağaçları diplerini kaplayan kızıl yaprak örtüsü ölü bir denizi andırmakta. Dalgaları, asla ilerlemeksizin birbiri üstüne devriliyor. Bizim gibi, mevsimler boyu, şu tel örgülerle kuşatılmış toprağa tutsak kalarak.” Bir sonraki paragraftaki yakıcılığı nasıl unuturum ben? “Temmuz güneşinde, o gün, askerî jiple beni buraya getirdikleri an, sanki yaşamım ikiye bölünüvermişti. Bir saniye öncesi özgürlük çağı ve bir saniye sonra başlayansa belirsiz, sınırsız karanlık. Temmuz göğünün o parlak güneşi altında saklanan yoğun ve derin karanlık.” Kuşkulu, belirsiz, yadırgatıcı... günlerin ilk elden tanıklığı “Karşı-Günlük”ler. Beni öğrenciliğime, o fırtınalı yıllara götürdü Uğur Kökden. 18 Haziran, Perşembe Alerji testi oldum. Hep merak ederdim nasıl oluyor diye. İki kolumu dirseklerimden bileklerime kadar tükenmezle birden yirmi üçe dek numaralandırdı kulak boğaz burun doktoru. Sonra 23 ayrı küçük şişeden birer damla damlattı bı numaraların yanına. Sonra da jilet gibi bir aletle bu damlaları derime batırdı. On beş dakika bekledim. Damlalarda herhangi bir değişiklik olmadı. Yani bende çavdara, çim çeşitlerine, meşeye, kayına, kızılağaca, dişbudak ağacına, ısırgana; tavşan, kedi, köpek, inek, at, hamster kıl ve tüylerine, mantar çeşitlerine karşı alerji yokmuş. Boğazımdaki gıcıklanmanın alerjiyle bir ilgisi yokmuş. 19 Haziran, Cuma Havaya aldanıp kısa kollu gömlekle çıktım. Sonra da şifayı bir güzel kaptım. Gece burnum aktı durdu, hapşırmaktan canım çıktı. Boğazım alev alev, yutkunamıyorum. Gece oldu mu da öksürüyorum. Ara ara bir tatlı kaşığı bal yutuyorum boğazımda dinlendirerek. İyi geliyor. Gece battaniyeyi de aldım üstüme. Kalın, kışlık pijamalarımı giydim, yine de engel olamadım titrememe. Uyku ise hak getire! Aylardan haziran ve ben kış hastalığına yakalandım a dostlar! 20 Haziran, Cumartesi Halsizim, başım ağrıyor. Alışverişe zar zor gidip gelebildim. Televizyonun karşısındaki divana serilip kaldım. Gözümü açabildiğim anlarda ise Günter Grass’ın Soğanı Soyarken’ini okumayı sürdürdüm yarı anlar, yarı anlamaz. Grass, büyük bir yazar, üslupçu da. Hem birinci tekil, hem de üçüncü tekille kendini ele alıyor adım adım. Yaşadıklarına altmış yıl sonradan bakıyor ve hiç böbürlenmeden olduğu gibi seriyor duygularını, düşüncelerini, gözlemlerini. 21 Haziran, Pazar Bitpazarına kadar yürüdüm havanın sıcaklığına güvenip. Eski bitpazarları kalmadı artık, neredeyse hiç alıcı yoktu, çoğu tezgâhta boştu. Hulki Aktunç için birkaç sevimli kedi figürü aldım. Bir de “Yanımızda Olan Büyülü Hayvan, Prenses Kedi” kitabını aldım. Mısır’daki kedi ruhundan, Hindistan’daki Kedi Kraliçeye ve Onun çocuklarına, tarihte, mitolojide, sanatta, kültürde, bilimde... kedi üzerine ilginç bilgiler, saptamalar, belgeler yer alıyor bu etkileyici kitapta. Kedi sevmeyen benim de ilgimi çekti bu kitap.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|