|
|
Frankeştayn tohumları İSTEMİYORUZ!!!Kategori: Özel Dosyalar | 1 Yorum | Yazan: Haberci | 25 Haziran 2009 01:32:10 Frankeştayn tohum yasa tasarısı Başbakanlıkta. Meclis en "hayati" kararı verecek: Olmak ya da olmamak, ölmek ya da ölmemek! Frankeştayn olarak da adlandırılan genetik olarak "kurcalanmış" tohumlarla ilgili yasa tasarısı sonunda Başbakanlığa geldi.
Önümüzdeki günlerde TBMM geleceğimizle ilgili çok kritik bir karar verecek. Genleri değiştirilmiş tohumların ülkemize girişi yasallaşırsa bizleri karanlık bir gelecek bekliyor! “Frankeştayn tohum” ve “ebter tohum” olarak bilinen tohumlar, uluslararası dev tohum şirketlerinin, IMF, Dünya Ticaret Örgütü ve Dünya Bankası gibi “baba” kuruluşların ve biyoteknoloji şirketlerinin zoruyla ülkemize dayatılıyor. “Ulusal Biyogüvenlik Yasa Taslağı” ismiyle görüşülen metin kabul edilirse bu tohumların ülkemizde ithali, ekimi, dikimi ve tüketimi serbest kalacak. Ne acıdır ki, muhalefet partilerinden bile bu tasarıya karşı çıkan henüz yok. Yasa tasarısı kamuoyu ile paylaşılmadan, büyük bir gizlilik içinde, derin manevralarla yasalaştırılmak isteniyor. Genleri değiştirilmiş tohum nedir? Kendi türünden ya da kendi türü dışındaki bir canlıdan gen aktarılarak bazı özellikleri değiştirilen bitki, hayvan ya da mikroorganizmalara “genetiği değiştirilmiş organizma (GDO)” diyoruz. Gen aktarımı kendi türü dışından gerçekleştirilmiş ise bu canlıya “transgenik” diyoruz. Ancak tüm bu tabirler tüketicide tedirginlik oluşturduğundan sermaye daha sevimli bir hitap şekli buldu: “Biyoteknoloji ürünleri”! Bilim doğanın yapmadığı şeyi yapmaya ve farklı türler arasında aktarımlar gerçekleştirmeye başladı. Asıl sorun, doğaya ve insan sağlığına etkilerini yeterince araştırmadan bunları doğaya saldı ve tüketime sundu. Avrupa Birliği genleri değiştirilmiş tohumları reddediyor Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, Biyogüvenlik Kanun tasarısında önerilen sistemin AB sistemi ile benzerlik göstereceğini ifade etti. Oysa AB ülkeleri, insana ve çevreye verdiği zararlar nedeniyle 1998-2004 yılları arasında hiçbir genetiği değiştirilmiş ürünün ithaline onay vermedi. Bu nedenle ABD, Avrupa ülkelerini Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)’ne şikâyet etti. ABD diplomatlarının ve DTÖ’nün çeşitli dayatmaları ile AB 2005 yılında 11 çeşit GDO’lu tohumun ekilmesine razı oldu. Fransa, Almanya, Portekiz ve Çek Cumhuriyeti küçük alanlarda ticari ekime başladılar. Bugün ise sadece 6 Avrupa ülkesinde, yalnızca bir çeşit mısırın (MON 810 kod numaralı mısır) ekilmesine izin veriliyor. O da sadece “hayvan yemi” olarak kullanılabiliyor. Son 4 yılda AB ülkelerinde GDO ekim alanları %35 küçülmüş durumda. AB sınırlarına ancak 7-8 çeşit GDO’lu hammadde girebiliyor. Endüstriyel gıda ürünlerinin içeriğinde en fazla binde 9 oranında GDO’lu hammadde bulunabiliyor. Bu da ürün etiketinde belirtilmek zorunda. AB halkının %71’i GDO’lu gıdalar tüketmek istemiyor. Fransa, çevre ve insan sağlığı konusunda yeterli araştırma bulunmaması nedeniyle GDO mısır çeşidinin ulusal sınırları içinde ekilmesini 2008 yılı içinde yasakladı. Almanya 2009 yılında, hayvanlarına dahi yedirmek istemediği için topraklarında GDO tohum ekilemeyeceği kararını aldı. GDO tohum üreticisi Monsanto ise, Alman hükümetine dava açtı. GDO ile genetik kıyamet Genetik müdahaleye maruz kalmış tohumların uzun vadede sebep olacağı değişiklikler “genetik kıyamet” olarak yorumlanıyor: GDO tohum ekilmiş toprak üzerinde uzun yıllar başka hiçbir ürün yetişmiyor. GDO tohum, kendisinden başka bitkilerin yaşama şansını azaltıyor; kendisini yiyen böcek, kuş gibi canlıların hayatını tehlikeye sokuyor. GDO tohumların polenleri rüzgâr ve arılarla kilometrelerce genişliğinde bir alana yayılabiliyorlar. Doğal tohumlar bu polenlerle döllenerek kontamine olabiliyor. Örneğin mısırın gen merkezi Latin Amerika’da GDO mısır ekiliyor. Meksika’da, en ücra dağ köylerindeki yerli mısır tohumlarının bile genlerinde değişiklik olduğu saptandı. Anadolu birçok bitkinin, baklagil türünün ve buğdayın gen merkezi konumunda. Burada ekilecek bu türlerin akrabası bir GDO tohum binlerce yıllık genetik mirasımızı yok edebilir. Çiftçi GDO tohumdan bir sonraki sene için “tohumluk” ayıramaz. Her sene yüksek fiyatlı GDO tohum satın almak zorunda kalır. Küçük çiftçilerin yıllarca sürecek bu sisteme dayanamayacakları ve iflas edecekleri tahmin edilmektedir. Bu şekilde GDO pamuk eken Hintli küçük çiftçilerden çoğu iflas etti. Aralarından canlarına kıyanlar oldu. Tohum piyasası birkaç şirketin elinde olacak ve dünya nüfusunu istedikleri gibi yönlendirebileceklerdir. Ekonomik olarak “dışa bağımlı” olmamız söz konusudur. Kimi GDO tohumların insanlarda alerjiye sebep olduğu biliniyor. Fareler üzerinde yapılan araştırmalar kanserojen etkisinin olduğunu ve fareleri kısırlaştırdığını gösterdi. Sindirim sisteminde tam olarak sindirilmeden dolaşım sistemine geçerek kan hücreleri aracılığı ile normal genoma katılabilen yabancı DNA parçalarının da hastalıklarda etkili olma ihtimali söz konusudur. Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek GDO tohumların bebek mamalarında kullanılmayacağını söyleyerek haklılığımızı teyit ediyor. Bebeklere zarar veren tohum, onu emziren anneye zarar vermeyecek midir? William Engdahl’a göre bu tohumlar “istenmeyen ırkları kısırlaştırma” planının bir parçası. Allah’ın yarattığı canlılara bir müdahale söz konusu olduğu için bu tohumlara şeytani vasıflar da yakıştırılmaktadır. Bir lobi bu tohumları Türkiye’ye sokmak istiyor Bir lobi, Türkiye’de bu tohumların yasallaşması için büyük gayret gösteriyor. Biyoteknoloji şirketlerinin finansmanıyla konuşan kimi bilim adamları GDO tohumların dünyada açlığa çare olduğunu; daha az tarım ilacı kullanıldığını, daha fazla verim alındığını iddia ediyorlar. Gerçekler ise bambaşka. Bu ürünler 1996 yılından beri ticari olarak yaygın fakat aç insan sayısı gittikçe artıyor. GDO soyada yüzde 9 daha düşük verim alınıyor. ABD, GDO’lu tarımda daha fazla tarım ilacı kullanıyor. Bağımsız bilim insanları ise GDO’lu ürünlerin zararlı olduğunu ve insanlığı bir felakete sürükleyeceğini ifade ediyorlar. Prof. Ignacio Chapela, Prof. Dr. Şeminur Topal gibi bilim insanları yaptıkları açıklamalarla işlerinden, araştırma laboratuarlarından oluyorlar. Bu lobi, tonlarca GDO mısırı ve soya fasulyesini ülkemize sokuyor. Mısır 700, soya ise 900 çeşit gıda maddesi (şekerleme, asitli içecek, çocuk maması, sebze püresi, cips, bisküvi, çikolata, vb.) içinde kullanılır. Gıda ürünleri için ithal edilen hammaddeler Türkiye sınırlarında hiçbir denetime tabi tutulmuyor. Gene aynı lobinin marifetiyle 1998-2000 yılları arasında GDO’lu ürünlerin Çukurova ve Nazilli’de deneme ekimleri yapıldı. Tasarının hazırlık süreci ile ilgili toplantılara GDO’lu ürünleri reddeden tüketici temsilcileri davet bile edilmezken, ABD’li Monsanto’nun yetkilileri, toplantılara resmi davetli olarak katılmış. Hatta Tarım Bakanlığı’nın test çalışmalarında Monsanto, Pioneer ve Deltapine isimli yabancı tohum firmaları da yer almış. GDO tohum, sadece kendisini üretenlere (Monsanto, Cargill, Hazera, Pioneer, SQM, KWS, AMC/AGRIMATCO, Fritolay, Limagrain, Golden Westseeds, Syngenta) hizmet ediyor. Anayasa Mahkemesi de “zararlı” dedi Anayasa Mahkemesi de genleri değiştirilmiş yiyeceklere karşı. Yüksek Mahkeme, 5179 Sayılı Gıda Kanunu'nun bazı maddelerini iptal gerekçesinde GDO’lu gıdaların insan sağlığına zararlarını şu şekilde ifade etti: “Günümüzde gıdaların doğallığını yitirmiş olduğu bir gerçektir. Gıda üretiminde yaklaşık 6 bin çeşit kimyasal ve diğer maddeler kullanıldığı bilinmektedir. Ayrıca genetik modifiye gıdalardan söz edilmektedir. Bunlar sağlık açısından insanlarda kanser, hipertansiyon, osteoporoz, dolaşım ve sindirim bozuklukları hastalığı anlamına gelmektedir. Ayrıca zoonoz ve diğer bir çok hastalık, gıdalar vasıtasıyla sindirim yoluyla insanlara bulaşmaktadır. Ülkemizde yapılan bir bilimsel araştırma, ölümlerin yüzde 11’inin kanserden ileri geldiğini ortaya koymuştur. Bu yüzde 11’in önemli diliminin ise, gıda kaynaklı olduğu düşünülmektedir.” Biyogüvenlik Yasası GDO’yu yasaklamalı Biyogüvenlik Yasası acilen çıkmalı. GDO tohumların ülkemize ithalini, ekilmesini, tüketilmesini yasaklayan bir yasa olarak çıkmalı. Atalarımızın yediği doğal ve temiz gıdalarla beslenmek hepimizin hakkıdır. Topraklarımızın, bitki çeşitliliğimizin, hayvanlarımızın, bebeklerimizin bu tohumlarla kirlenmesini istemiyoruz! Ayrıntılı bilgi için: William Engdahl: Ölüm Tohumları
Yorumlaredip ceyhan
{ 07 Temmuz 2009 22:53:52 }
Ben zaten bu ülkeyi anlayamadım gitti. Hepsimi vatan haini bu devlet adamlarının, niye kimse bunlara önem vermiyor, benim üzüldüğüm gibi niye hiç bir devlet adamı üzülmüyor. Onun çocukları,torunları bu ülkede yaşamıyor mu ?
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|