Haziran ayında seçimi yapılacak Avrupa Parlamentosu vatandaşını arıyor: Çoğu Avrupalı, AP'nin nerede olduğunu bile bilmiyor. Siyaset bilimi uzmanları, Avrupa'ya ilgisizliğin neden olabileceği sonuçlar konusunda uyarıyor. Avrupa Parlamentosu seçimleri 4 ile 7 Haziran tarihleri arasında yapılacak.
Avrupa Birliği'ne üye ülkelerin milletvekili adayları, siyasetçiler seçim bölgelerinde sürdürdükleri kampanyalarla halkı sandık başına çağırıyor. Ancak yapılan kamuoyu yoklamaları, AB vatandaşlarının Avrupa Parlamentosu'ndan kendilerini uzak hissettiğini ortaya koyuyor. Çoğu Avrupalı, Haziran ayında seçimlerin yapılacağını bile bilmiyor ve AP'yle ilgili tartışmaları izlemiyor.
Bunun nedenlerini, Deutsche Welle'den Nina Diezemann araştırdı.
Vatandaş ne diyor?
Berlin’de Federal Alman Meclisi’nin önünden geçenler, Avrupa Parlamentosu’nun kendilerine çok uzak göründüğünü saklamıyor ve birçok kamuoyu araştırmasında da ortaya çıkan sonuçları yansıtıyorlar:
”Avrupa Parlamentosu’nun aldığı diğer kararlardan kısmen haberimiz oluyor, ama bunlar haberlerde yeteri kadar yer almıyor.”
”Vatandaşın Avrupa Parlamentosu üzerinde hiçbir etkisi yok ve sonra Parlamento hiç de vatandaşa yakın değil. Sadece maaşlarını arttırmayıp vatandaşa da yakın olmaları gerekiyor.”
”Artık Brüksel’de mi veya Strasbourg’da mı olduğunu bile bilmiyorum”
Anlaşılamayan Avrupa
Halk, Avrupa Parlamentosu’nu kendisine ”uzak hissetse” de, Avrupa Parlamentosu ve diğer Avrupa kurumları, üye ülkelerin vatandaşlarının hayatını etkiliyor.
Buna rağmen, Avrupa neden sadece bu kadar az anlaşılabiliyor? Bunun en önemli nedenlerinden biri olarak Avrupa Birliği’nde demokrasinin yetersizliği gösteriliyor.
Avrupa Parlamentosu sadece sınırlı haklara sahip, örneğin AB Komisyonu Başkanını seçemiyor. Böylesine önemli bir göreve kimin geleceğine üye ülkeler karar veriyor.
İnisiyatif Parlamento’da değil Komisyon’da
Avrupa Parlamentosu’nun bir diğer eksikliği ise temel haklardan biri olan yasaları açıkça önerme olanağının bulunmaması. Berlin Hür Üniversite’den siyaset bilimi uzmanı Sabine von Opel, bu konuda şunları söylüyor:
”İnisiyatif öncelikle Avrupa Komisyonu’nda, Avrupa Parlamentosu’nda değil. Bu kesinlikle zayıf bir nokta. Diğer yandan Avrupa Parlamentosu’nun yasaların hazırlanması sürecinde Komisyon’u yönlendirebildiği söylenebilir.”
Avrupa Parlamentosu’nun varlığı halk tarafından pek algılanmıyor, çünkü hararetli tartışmalara sahne olmuyor. Siyasi kararlar alınırken, oylama sürecinin önemli bölümü komisyonlarda gerçekleşiyor.
”İktidar partisi” ile "muhalefet”i birbirinden ayıran kesin bir çizgi bulunmuyor. Genelde pragmatik bir tutum izleniyor.
Karmaşık kurallar bezdiriyor
Eleştirilen bir diğer nokta ise seçimlerde Malta gibi küçük ülkelerin bir vatandaşının oyunun, bir Fransız veya Alman seçmenin oyuna göre daha fazla kabul edilmesi. Bu her ülkenin milletvekili sayısının bir üst sınırı olmasından kaynaklanıyor.
Ayrıca Avrupa Parlamentosu’nun üzerinde çalıştığı karmaşık kurallar da eleştirilere hedef oluyor. Zira, bu kurallar da işlerin zorlaşmasına yol açıyor. Siyaset bilimci Sabine von Oppeln:
“Avrupa Birliği’nin en karmaşık yanı, alınacak kararda parlamentonun ne kadar söz hakkına sahip olduğu siyasi alanlarına bağlı olarak değişmesi gerektiği.”
Örneğin Avrupa Parlamentosu tüketici hakları ve çevre politikalarında Konsey ve Komisyon ile eşit düzeyde karar hakkına sahip bulunuyor. Bütçe sorunlarında alınan kararların ise sadece bir kısmına katılabiliyor. Ortak dış politika ile güvenlik politikalarının tamamen dışında kalıyor.
Lizbon Antlaşması, Parlamento’nun kararlara sürecine katılımını güçlendirmeyi hedefliyor. Bunun dışında, Konsey başkanının Avrupa Parlamentosu milletvekilleri tarafından seçilmesi öngörülüyor.
Böylelikle seçmenler için de Avrupa Birliği seçimleri çok daha ilgi çekici hale gelebilir.
Zira bu durumda tüm seçmenler, Avrupa seçimlerinde kullandığı oy ile konsey başkanının seçilmesinde söz hakkına sahip olabilecek.