|
Osmanlı'da SeksKategori: Berlin Günceleri | 0 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 10 Mayıs 2009 23:32:34 Murat Bardakçı'nın Osmanlı'da Seks (altıncı baskı 1993) kitabı elime geçti bir başka kitabı ararken. "Siyaset için nice başlar uçuran, din adına sıra sıra darağaçları dizen Osmanlı, gerçi iktidara karşı söz söyleyeni başkaldıranı bağışlamamıştı ama cinsellikten bahseden kaleme ses çıkarmamıştı" diyor kitabın yazarı önsözde bir hoşgörüye parmak basarak.
Berlin Günceleri 20 - 26 Nisan 2009 20 Nisan, Pazartesi Okul. Hiçbir yenilik yok. Okul yolunda, kanal boyunda, bana eşlik eden kuşların şen şakrak ötüşlerindeki artış baş döndürücü.. Okul binası, sıralar, tahtalar, öğretmenler odası, teneffüs zili, çocukların bağırıp çağırması, birbirlerini itip kakmaları... nasıl sinirime dokunuyor! Reclam yayınevinin 1995’te yayımladığı Haiku, Japon Üçlükleri, kitabını karıştırıyorum teneffüslerde. Nasıl da sıkı, depderin, aşkla sokulmuş Japon haiku şairleri hayata! 21 Nisan, Salı Murat Bardakçı’nın Osmanlı’da Seks (altıncı baskı 1993) kitabı elime geçti bir başka kitabı ararken. “Siyaset için nice başlar uçuran, din adına sıra sıra darağaçları dizen Osmanlı, gerçi iktidara karşı söz söyleyeni başkaldıranı bağışlamamıştı ama cinsellikten bahseden kaleme ses çıkarmamıştı” diyor kitabın yazarı önsözde bir hoşgörüye parmak basarak. Bahnameler’den ve kimi şiir ve metinlerden derlenen örneklerle zenginleştirilmiş bu merak uyandıran kitap. Günümüzde nerede böyle kitaplar diyecek soracak, yakınacaktım ki Sel Yayınlarının cinsel konulu kitaplarını içeren dizi aklıma geliverdi birden ve sustum. Cesur bir atılım heyecan uyandırıcı bu kitaplar: Ben Mika, Perinin Sarkacı, Apollinaire, Genç Bir Donjuan’ın Maceraları, Juan Manuel de Prada, Kukular Kitabı, Vatsyayana, Kama Sutra, Görgülü ve Bilgili Bir Burjuva Kadının Mektupları, Enderunlu Fazıl’ın Güzel Oğlanlar Kitabı meraklı okurla buluşanlar. 22 Nisan, Çarşamba Hava güneşli gibiydi, akşamüstü fırtına ben de varım dedi, yemeğe oturduğumuzda yağmur camları dövmeye başladı. Bir günde neler olup bitiyor kiminin farkına varıyoruz, bazısından hiç haberimiz bile olmuyor. Oysa cinayetler işleniyor bir yerlerde. Siyasi yalanlar ardı ardına hiç hız kesmeden yola devam ediyor. Trafik kazaları “Bak, biri geçiyor”a rağmen gazetelerdeki, gündemdeki yerlerini koruyor. Aşk erotizmi anımsamadan kucaklara zıplayıp duruyor boyuna bosuna bakmadan ve de bıkmadan.... Ben bir şiire başladım ne zaman biter bakalım. 23 Nisan, Perşembe Martin-Gropius-Bau’daki Kameralı Bir Kadın: Liselotte Grschebina’nın 1908-1994 yıllarını kapsayan fotoğraflarının sergisine gittim. 2000 yılına kadar hakkında pek fazla bir şey bilinmeyen bu Yahudi fotoğrafçının ölümünden sonra bulunan 1800 fotoğrafı dünyanın pek çok ülkesinde sergilenmeye başlamış ardı ardına. Çektiği siyah beyaz portre fotoğraflarıyla yaşadığı döneme kamerasıyla tanıklık etmiş Lisellotte. Meslek fotoğrafçısı olarak ünlenmiş yaşadığı dönemde. Günlük yaşamın ince ayrıntılarını, örneğin Yumurtalar (1930), sporcular, mimari yapıtlar, ölüdoğa... kamerasını doğrulttuğu konular olmuş. Aynı binadaki Hannes Kilian’ın fotoğrafları da siyah beyaz. Yüzüncü doğum günü (1909-1999) anısına düzenlenen sergi. Günlük gazetelerde, önemli dergilerde fotoğrafları, röportajları yayımlanmış bir serbest gazeteci / fotoğrafçı. 25 de kitap çıkarmış, Hannes Kilian. 20. Yüzyılın kütüğünü tutanlardan biri de, o. 2. Dünya Savaşı’nın yıkımını, Berlin’i belgelemiş. İnsanları günlük yaşamları içinde fotoğraflamış. Paris, New York, doğayla insanın mücadelesi, politikacılar, tarih ve modernlik, gerçekliğin başkalaşması ve sanat, tiyatrocular, baletler, insanlık halleri onun ilgilendiği konular olmuş. 1965’te İspanya’da çektiği çizgili elbisesiyle, kocaman şapkasıyla kumda yürüyen kadın fotoğrafıyla Stuttgartlı Balerin fotoğrafı benim unutamayacağım fotoğrafların arasına girdi. Sergideki 320 fotoğrafına daha uzun zaman ayırmayı isterdim. İsterdim, çünkü fotoğrafların öyküsüne ancak öyle ulaşabileceğimi düşünüyorum. Bugün 23 Nisan’ın ülkemiz çocukları için ne ifade ettiğini çok merak ediyorum. Devlet eliyle şaşalı kutlamaların gerçeği yansıtmadığı ortada. Gençlerin geleceği dine teslim edilmek isteniyor. Bir yandan Cumhuriyet Türkiye’si, öte yandan altan alta din tacirliği! İkisi arasında bocalayan bir Türkiye’de okullarda sağlıklı eğitim yapılabiliyor mu? Üniversiteler türban yanlısı rektörlere teslim edilmişken, TÜBİTAK Newton’u dergisine kapak olmaktan çıkarırken, öğrenciler hangi 23 Nisan’ın coşkusunu duyacaklar ki? 24 Nisan, Cuma Kuşağımın iyi şairlerinden Ali Cengizkan’ın toplu şiirleri Kırmızı Gün, Beyaz Gece (Kırmızı Yayınları) yayımlandı ve Ali Ankara’da kitabını elden verdi bana. Onun 9 yayımlanmış, bir yayımlanmamış kitabını içeriyor bu hacimli kitap. Kitaba adını veren son şiir kitabı içinde yer alan Ten Sesleri “Yirmi yaşındaki bir kız /için söylenmiş / şımarık aşk dizeleri”ni içeriyor. Dörtlü ve ayrı bir dizeden oluşan biçimiyle, ironik, cinsel ve tensel göndermeleriyle yoğun, dupduru, depderin bir aşkın izini günü gününe yüreğine kazımış Ali, kazımayı da sürdürüyor. “Ben hayatta hiç şımarmadım Demiştin, seni ilk kez öptüğümde, Benimkisi bir şımartma denemesi değil Yokolma girişimiydi teninde. Can çocuk, şımarma sırası bende.” İnce ayarını bulmuş sımsıkı sevda dizeleriyle uzun bir aradan sonra yine aramızda, Ali Cengizkan! Has şair ve iyi şiir kaybolur mu hiç? 25 Nisan, Cumartesi Kitaplarımla olmanın keyfini yaşıyorum, onun için dışarı çıkmadım hiç. Hava, limonata gibi bahçede oturulacak kadar güzel! Yapraklar kıpır kıpır ama üşüten cinsten bir esinti yok. Okumadığım, bana gerekli olmayacağını düşündüğüm kitaplarımı ayıklamaya çalışıyorum. Kitaplarımdan ayrılması ne zor! Hangi kitabın ne zaman gerekli olacağını çalışmalar belirlediğinden, hepsinin elimin altında, çalışma odamda bulunması daha doğru aslında. Ama, yeni kitaplara da yer açmam gerekiyor. Bodrumda ikinci bir kütüphane kurdum ve ben oraya “Halk Kütüphanesi” diyorum. Dergilerimin, dosyalarımın, kitaplarımın bir bölümü de orada. Çoktan unutup gittiğim bir kitaba dalıp giderken, yeniden okumam gerektiğini düşündüklerimi de bir kenara ayırıyorum bir yandan. Biliyorum ki pek çok kitabı yeniden okuyacak vakit bulamayacağım yeni kitapların hücumundan. Flaubert’in şu sözünü nasıl unuturum? “Yaşamak için okuyun.” Ben de öyle yapıyorum zaten. Calvino’nun şu saptamasını da unutmadım hiç: “Okumak yeni oluşmaya başlayan bir şeye yaklaşmak demektir.” Her kitap yeni bir oluşumu, yani yeni bir dünyayı, öyküyü, yaşamı, tarihi... imlemiyor mu? 26 Nisan, Pazar Bugün halk oylaması var Berlin’de. Berlin okullarında din ve ahlak derslerinin seçmeli olup olmayacağına karar vermek için oy kullanacağız bugün. Din dersleri seçmeli aslında. 2006/07 ders yılında yürürlüğe giren yasaya göre, yedinci sınıftan onuncu sınıfa kadar zorunlu ahlak dersi veriliyor. Öğrenciler din ile ahlak dersi arasında bir tercih yapmalılar bana göre. Din ve ahlak dersleri zorunlu olmamalı. Bu konuda iki girişim var: Biri bu iki dersin zorunlu olmasından yana, bunun karşısında bu derslerden birinin seçmeli, ötekinin zorunlu olmasını isteyenler duruyor. Kentin pek çok yerinde bilgilendirme toplantıları yapıldı, direklere, duraklara boy boy afişler asıldı. Bakalım sandıktan nasıl bir karar çıkacak. 610 bin seçmen oy kullanmazsa halk oylaması geçersiz sayılacak. Böylece şimdiki uygulamaya devam edilecek. Berlin Eğitim ve Bilim Sendikası (GEW) “Etik dersinde öğrenciler farklı dinler ve kültürler hakkında bilgi sahibi oluyor. Birbirlerine karşı açık, hoşgörülü veilgili olmalarını istiyorsak şimdiki model sürmeli” diyor. Din derslerinin amacından sapmasından kuşku duyuluyor ki, bence bunda haklılık payı var.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|