|
"Obama Talip'i de al git"Kategori: Berlin Günceleri | 0 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 25 Nisan 2009 04:44:44 Boğaz vapuruna eşlik eden martılara simit attım, onlar da çığlık çığlığa denize dalıp çıktılar. Taksim'de Obama protesto ediliyordu. "Obama Talip'i de al git" diye bağırıyordu gençler. Cüneyt Ayral'la "Alır Götürür İstanbul" sergisine gidiyorum. Fotoğraflar Gültekin Çizgen'in - sanatta 50. yılı -, şiirler Cüneyt Ayral'ın - sanatta 40. yılı -.
Berlin Günceleri 6 - 12 Nisan 2009 6 Nisan, Pazartesi İlkin Acıbadem’deki evin Emlâk Vergisi’ni yatırdım. Sonra da YKY’ye geçtim. Kardeş Alevler’in editörü Filiz Özdem’le kimi teknik sorunları konuşuyorum. Murat Yalçın’la günümüz gençliğinin mektup yazmadan, postaneye gitmeden, mektup heyecanı duymadan, pul biriktirmeden... yetişmesini konuştuk da içimiz cız etti. Boğaz vapuruna eşlik eden martılara simit attım, onlar da çığlık çığlığa denize dalıp çıktılar. Taksim’de Obama protesto ediliyordu. “Obama Talip’i de al git” diye bağırıyordu gençler. Cüneyt Ayral’la “Alır Götürür İstanbul” sergisine gidiyorum. Fotoğraflar Gültekin Çizgen’in –sanatta 50. yılı-, şiirler Cüneyt Ayral’ın –sanatta 40. yılı-. Nur Saka’yla buluştuk. Fasıl’a gittik ve hemen baklalı, semizotlu mezeyle başladık içmeye ve şiirden konuşmaya. Saat 20’de de Bora Beyle buluştum eski Adalar İskelesi’nde. Onunla da daldık bir meyhaneye. Maç vardı ve biz bağıra bağıra konuşmaya çalışıyorduk kadehlerimizi sağlığımıza tokuştura tokuştura. 7 Nisan, Salı Tarık Günersel’le uzun uzun konuşmanın keyfini bir daha yaşamak isterim. Hava kapalı, yağmur bekleniyor. Dünkü güzel hava nereye gitti acaba? YKY’ye yeni iki dosya önerdim: “Günü Gününe Günlük” ve “Çınlama”. 10 yıldır yeni şiir kitabım çıkmamış, bunu fark ediyorum yeni şiir dosyamı Raşit Çavaş’a verirken. Halil Bezmen’in müzayede öncesi açtığı sergideki zenginlik göz kamaştırıcı. Obama’nın İstanbul’a gelişi kentin trafiğini allak bullak etti. Gün boyu polis helikopterleri uçtu. 8 Nisan, Çarşamba Hulki Aktunç’a sıcak su böreği götürdüm. Semra Hanım da çay yaptı. Kadıköy kitabına düğümlenmiş Hulki. Onun için Opos’u durdurmuş. Haydar Ergülen’le dapdaracık bir sokağı mesken tutmuş bir çay ocağında çay içerek uzun uzun sohbet etmenin keyfini hep anımsayacağım. Ders verdiği okullardan söz etti içi sızlayarak, gençler üzerine yorumlar yaparak. Taksim’e kadar yürüdük. Simurg’tan Diyarbakır’da çıkan Palto dergisinin son sayısını aldım. Vapurda gurbeti düşündüm. Gurbet Berlin mi, Türkiye mi? İşin içinden çıkamadım. Belma Hanım üç çeşit balıkla –deniz ürünleri salatası, deniz börülcesi konservesi, patlıcan ezme ve çiroz da göz kırpıp durdular gece boyu rakıya- selâmladı beni ve Bora Beyleri. Aynur Hanım da vardı sofrada. Ayın hali unutulacak gibi değildi. 9 Nisan, Perşembe Erken kalktım. Tuğrul Tanyol’un evinde sabah kahvesi. Sel Yayınları –Selma Hanımı bu kez de göremedim-, Varlık, -Enver yoktu-. Kadıköy’de kimlik kontrolü. Temiz çıkıyor kimliğim. Arife Kalender’le Fasıl’da Arnavutciğeri eşliğinde bira. Yıllardır böyle lezzetli ciğer yemiyordum gut korkusundan. Haydarpaşa’da Fatih Ekspresi. Enis Batur’un Mekik’ini okudum bütün gece. Polatlı’dan sonra ağacı unutmuş dağlar gördüm. Sincan camiden geçilmiyor sanıyorum. 10 Nisan, Cuma Serin bir Ankara sabahı. Yollar tıklım tıklım. Rahime’nin emekliliğini çözmek için kolları sıvadım. Sosyal Güvenlik Kurumu. Rahime’nin dosyası Pazartesi gelecek depodan. Bankadakiler söylüyor babamın babasının adının Hasan, babamın annesinin Fatma, annemin babasının Mehmet, annesinin Şerife olduğunu. Hayal’e gidiyorum öğlen sonra. Nasıl hızlı ve yoğun bir atmosfer vardı küçücük ofiste. Yeni yayımlanan kitapların kitapçılara, dağıtımcılara ulaşması için telefon, fatura trafiği başımı döndürdü. 11 Nisan, Cumartesi Bacanağım Ataç’la yeni atölyesini görmeye gidiyorum. Keçinâme sergisi için hazırladığı resimlere çarpılıyorum. Nü ve keçi, doku doku. Bir de baskı resimler var ki, onlar da keçi ve ağaca odaklanmış. Keçinin kişiliği –inatçı, dik başlı, zeki, gözü kara, düzenbaz- resimlere de yansıtılmış. Mehmet Ali Doğan’ın çevreye dikkat çeken resimleri farklı bir çizgiye oturmuş. Arka plandaki karelerin sınırlarını aşmış kupkuru ağaç dalları... Yok olan doğaya anlamlı, etkileyici bir değil bin gönderme. Zıt renklerin de birbirlerini sevebileceklerinin ustaca kanıtı gördüğüm resimler. Sonra Cem Uzungüneş, Tamer Gülbek, Çiğdem Sezer, Fatma N... gibi şairlerle şiir üzerine sohbet uzadı da uzadı ve gece yarısı Mülkiyelilerden döndüm eve. 12 Nisan, Pazar Hayal beni aldı evden ve Cemil Eren’in evine gittik. Yolda taze su böreği ve sıcak poğaça aldım. Dört katlı evin alt katında yaptık sabah kahvaltımızı. Cemil Bey yine martıları önüne almış, tuvaline katmış, tuvali kadar martıları boyamış yapyalın. Berlin’den tanıdığım oğlu Barış da düş dolu, masalsı resimlerini gösterdi. Sonra Kanguru Kültür Merkezi’ndek “Yitik Kent Ankara” söyleşisine yollandık, Cemil Eren beni yalnız bırakmadı. Ankara’yı “bitik” bulan da vardı, gerçekten de benim gibi “yittiğine” inanan da. Hüseyin Atabaş, Ankara’ya farklı yorumlar getirdi anılarıyla da süsleyerek. Remzi İnanç Ağabey hiç konuşmadı bir nikaha yetişeceğinden. Evde bulgur pilavı ve bamya vardı.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|