|
|
Birleşik IrakKategori: Dünya | 0 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 15 Şubat 2009 01:00:49 16 Şubat 1999'da PKK lideri Abdullah Öcalan yakalanmıştı. Destekçileri büyük bir olasılıkla bu olayın 10. yıldönümünü bir anma günü haline getireceklerdir. ABD - İsrail - Türkiye arasındaki Ankara Paktı'nın önemi ve Öcalan'ın yakalanmasında İsrail İstihbarat Servisi MOSSAD ile Amerikan İstihbarat Servisi CIA'nin MİT ile işbirliğinin rolü olduğunu bugün artık çoğu uluslararası analizciler kabul ediyorlar.
İran’da kuklaları Şah’ın devrilmesi üzerine ABD’nin Türkiye’ye ağırlık vermesi ve İsrail’in Ortadoğu’da Arap olmayan ama çoğunluğu Müslüman bir ülke olan Türkiye ile işbirliği yapmasının önemi bu üçlü ittifaka yol açmıştı. Dünyada dengeler gün be gün değişmekte. Irak işgalinde destek arayan ABD, bu desteği Kuzey Irak Kürtlerinden bulmuştu. Ve bugün ABD desteğiyle ayakta duran Kuzey Irak Özerk Kürt Yönetimi İsrail ile de iyi ilişkiler kurma çabasında. Evet, Öcalan’ın yakalnmasını sağlayan ABD ve İsrail. Birinci Irak savaşından sonra ABD’nin Irak Kürtlerini –tabir yerindeyse- dımdızlak bırakması ve Saddam’ın zulmüne teslim etmesi unutulmuşa benziyor. ABD, ikinci Irak savaşı macerasından rezil olmuş görüntüsü vermeden çekilme yolları arıyor. Son mâlî kriz ABD’nin Irak fiyaskosunun üstüne tam anlamıyla tüy dikti. Geçenlerde Irak’ta yapılan eyâlet seçimleri (katılımın yüzde 51 gibi düşük bir oranda olmasına karşın) ilginç sonuçlar verdi. Saddam’ın Irak halkına asılmadan önceki son “birleşin” mesajı yankı bulmuşa benzer. Barış Terkoğlu’nun analizi şunları içeriyor: “Bağdat'ta Başbakan Maliki'nin "Hukuk Devleti" partisi %38 gibi büyük bir oy oranıyla birinci oldu. Maliki hem İran yanlısı Şiiler'e hem de Kuzey'deki ayrılıkçı Kürt Partilerine karşı. "Hukuk Devleti" bir başka önemli noktada, Basra'da %37 gibi bir oranla seçimleri kazandı. Kerbela, Necef gibi kritik bölgelerde de sonuç benzer oldu. Bu da Maliki'nin İran yanlısı ve merkezî hükümete karşı olan Güney'de ki Şii unsurlara karşı bir zaferi sayılabilir. Kuzeyde ise seçimlerdeki oy oranları seçimleri Barzani'nin kaybettiğini gösteriyor. Örneğin Kürt siyaseti için önemli noktalardan olan Musul (Nineveh) Bölgesi'nde Sünni Arap aşiretlerin oluşturduğu El Hadba % 48,4 oy oranı ile birinci olurken, Kürdistan İttifakı ancak %25,5 oy alabildi. Yine Kürdistan Cephesi'nden beklentinin yüksek olduğu Diyala'da Sünni-İslamcı ve Arap "Uzlaşma Cephesi" %21,1 oy oranı ile birinci parti oldu. Kürdistan İttifakı %17,2 oy oranı ile ikinci oldu. Kısacası Barzani, Sünni Araplar'ın katılması ile seçimleri büyük farkla kaybetti. Irak'ta son seçimlerde kazananın "Irak'ın birleşik yapısı" olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Irak halkı en kritik bölgelerde Sünni veya Şii, "Birleşik Irak"'ı savunan partilere oy verdi”. Irak’ta kukla bir yönetim kurma çabası pek başarılı olamayan ABD, klasik “böl ve yönet” yöntemiyle Irak’ı Kuzey Irak Kürdistanı, Orta Irak Sünnileri ve Güney Irak Şiileri diye üçe bölme çabasındaydı. Seçim sonuçları bu çabanın verimsiz olduğunun işareti. Mâlî kriz yüzünden kendi derdine düşen ABD’nin gündeminde artık bu konunun öncelik taşımayacağını kestirmek güç değil. Petrolcülerin ve silâh fabrikatörlerinin çıkarlarını korumak için girişilen savaş şu ana kadar –en muhafazakâr tahminle- 1,2 milyon Iraklının öldürülmesi, bir o kadarının sakatlanması, 4 milyon mültecinin komşu ülkelere sığınması ve ülkenin harabeye dönmesi ile sonuçlandı. Mâlî kriz başlamadan önce işsizlik oranı yüzde 50 dolaylarındaydı. Şu anda ne kadar olduğu bilinmiyor. Sağlık hizmetleri, elektrik, çöp toplama, kanalizasyon ve hattâ temiz içme suyu sağlanması gibi hizmetler dumura uğramış durumda. ABD saldırısı ülkeyi neredeyse taş devrine geri döndürmüş. Irak halkı bu durumdan kurtulmanın ancak “Birleşik Irak” yoluyla olabileceğine inanmış görünüyor. Ayrıca ABD yönetimi de güneydeki bir özerk Şii devletinin İran’ın elini güçlendireceğini de kavramış gibi. Kürtlerin haklı taleplerinin karşılanması gerek Türkiye, gerekse Irak ve Kürtlerin yaşadığı diğer ülkeler için vazgeçilmez insanî talepler. Ama bunun ne Türkiye’deki gibi terrör yoluyla, ne de Kuzey Irak’taki gibi emperyalizmin gönüllü maşası olmakla –hele hele ABD’nin dünya jandarmalığı rolünün sonunun göründüğü bu günlerde- olmayacağı sanırım yavaş yavaş anlaşılıyor. Sosyalist, hattâ Maocu bir hareket olarak başlayan PKK’nin giderek aşırı milliyetçi bir niteliğe büründüğü, Öcalan liderliğinde PKK içindeki sol aydınların “tasfiye edildiği”, Öcalan’ın kendi deyimiyle örgüt içinde “cahil köylüleri” yeğlediği, T.C., Orhan Pamuk’un verdiği rakamlarla 30.000 Kürdü öldürüp, yüzlerce köyü yakıp yıkar, yüzbinlercesini göçe zorlarken, Öcalan liderliğindeki PKK’nin de 30.000 kişinin ölümünden sorumlu tutulduğu da unutulmadı. Kürtlerin çıkarlarını savunduğunu ve Kürtleri temsil ettiğini hep iddia eden PKK’nin Kürtler arasındaki desteği Kürt politikacı Abdülmelik Fırat’a göre yalnızca beşte bir oranında. Türk milliyetçileri her zaman Türkiye’de Kürtlere ayırım yapılmadığını öne sürüp, Kürt kökenli politikacıları, devlet adamlarını, iş sahiplerini örnek gösterir. Ancak unuttukları bir nokta bu insanların, özellikle devlet mekanizması içinde ancak Kürt kimliklerini saklayarak yükselebildikleridir. Kürt kimliğinin yasak olmadığı, her kimlik gibi saygın olduğu bir Türkiye, bir Irak hem daha yaşanası ülkeler olacak, hem de terör girişimlerinin, hem de Türkiye’yi ya da Irak’ı bölme çabalarının altı boşaltılacaktır. Ülkelerin bugünkü sınırlarının gökten inmediğini, tarih içinde değiştiğini, değişebileceğini hepimiz biliyoruz. Ülkelerin bölünmemesi ideolojik, ya da milliyetçi, ırkçı bir saplantı değildir. Tam tersine, bugün dünyanın başına belâ olan emperyalizm ile mücedelede önemli bir silâhtır. Irak halkı bunun bilincinde olduğunu kanıtlıyor. Darısı Türkiye’nin, Türkiye Kürtlerinin başına.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|