Küçük, dar gelirli memur tiplerinin öykülerini yazan yazarlar da kalmadı. Varsa yoksa farklı, ilginç, çarpıcı ve olmayacak hayatların peşinde yazarlar. Kurmaca diye tutturmuşlar. Gözlemsiz, yaşamsız kurmaca olur mu?
Berlin Günceleri 22 – 28 Aralık
22 Aralık, Pazartesi
Paul Klee, yazısına başladım. Yazıya İlhan Berk’le başlamak ne büyük bir zenginlik! Galile Denizi’nde (1958) yer alıyor “Paul Klee’de Uyanmak” şiiri. Şairin kendisi için de bir yol ayrımını imliyor bu şiir:
“Uyandım çiçek gibi dayanılmaz güzel kızlar
Ad Marginem’den asma köprüler kurmuşlar İstanbul’a
Nehirler, aylar çevirmişler o Ayla’lar, Münibe’ler
Tümü bir uzak denizde A’lar, V’ler, U’larla
Gece sarı bir evde bir iki yaprak evlerinin önünde
Açtı açacaklar dünyamızı açtı açacaklar”
Aradaki altı dizeyi geçiyorum ama son dizeyi yazmadan olmaz:
“A’lar V’ler U’larla omak Paul Klee’de uyanmak”
23 Aralık, Salı
Dişçinin o soğuk ve ürkütücü koltuğunda ne düşüneceğimi bilemem hep. Tavandaki resim ise sinir bozucu. Yine de insanı kurtarıyor, boş boş bakmaktan alıkoyuyor.
Dişçi dişlerimin arasında gezinirken, ben nereye gideceğimi (nereye gidebilirim ki), ne düşüneceğimi (ne düşünebilirim ki) bilemiyorum. Aklıma bir şey gelmiyor mutluluğa, sevince ilişkin.
Son günlerde ölüm hep aklımda, Rahime’nin babasını kaybedeli bu hep böyle.
24 Aralık, Çarşamba
Evde yalnızım.
Noel çamı yok.
Rahime hâla Türkiye’de. Emre kız arkadaşıyla Avusturya’da. Dirim de kız arkadaşının ailesinde geçiriyor Noel’i.
Ben de kendime göre bir şeyler hazırladım yiyecek.
Salonun camındaki ışıkları açtım.
Zeynep Uzunbay’ın yolladığı haikulara dalıp gittim sonra da:
“Pembe mor çiçek
dört diken arasında
bir tutam bulut şimdi
Güneş battı
yıldız saçıyor göğe
aziz alevi
Sobalar yandı
süslemişti yuvasını
alakarga
Kargı inledi
büyüdü kum tepeciği
karıncaların”
25 Aralık, Perşembe
Selçuk Baran’ın öyküleri. Orta halli insanların uysal dünyası. Çıkmazdaki insanların çıkış arayışları. Hayattan, çalışmaktan ve hayatlarından bezmiş küçük memurlar. Mutsuz evliliklerin karanlık, düş kırığı dünyası. Alıp başını gitme isteklerinin çığ gibi bir köşede, pusuda bekliyor olması. Düşlerle de beli doğrulmayan küçük yaşamlar. Gelecek umudunun iyice tükendiği evler, yaşamlar, sevgiler. Tükenenlerin dünyası. Benim üniversite yıllarıma denk gelen öyküler. O zamanlar orta halli insanlar nüfusun büyük bölümünü oluştururdu. Bu orta sınıf, orta halli insanlar, hâlâ var mı Ceviz Ağacına Kar Yağdı’daki öykülerdeki gibi?
Küçük, dar gelirli memur tiplerinin öykülerini yazan yazarlar da kalmadı. Varsa yoksa farklı, ilginç, çarpıcı ve olmayacak hayatların peşinde yazarlar. Kurmaca diye tutturmuşlar. Gözlemsiz, yaşamsız kurmaca olur mu?
26 Aralık, Cuma
Rahime geldi.
Babasını kaybeden biri nasıl olursa, öyleydi: Çok üzgün.
Ben de biliyor muyum bu duyguları? Farklı benim duygularım. Üç buçuk yaşında kaybedilen babayla orta yaşta yitirilen baba arasında bir fark yok, yalnızca duyguları algılamakta değişiklik var.
27 Aralık, Cumartesi
Soğuk kendini fena duyumsatıyor. Arabaların camları geceden buz tutmuş. Yolda yürüyenlerin solukları bembeyaz çıkıyor; küçük fabrika bacaları yürüyor sanki!
Evde olmanın olanaklarından bol bol yararlanıyoruz kahve, çay, ıhlamur ve çorba içerek.
28 Aralık, Pazar
“İkibin yılı şiir için gerçekten bir dönüm noktası oldu mu? Aradan geçen sekiz buçuk yıl içerisindeki tüm yönelişler, arayışlar, İkinci Yeni’den, 80 şiirinden ve 90’larda başlayan açılımlardan farklı, müstakil bir yenilik ortaya koyabildi mi? Artık yaşları otuzun üzerine çıkan iki binli yılların genç şairleri İkinci Yeni’yi iyi kavramanın ötesinde kendi algılarını teme alan ve bir dönüşüm modeli oluşturabilecek örnekler verdiler mi? “ (Karayazı dergisi, sayı 2, Haziran-Temmuz 2008)
Üstünde düşünmeye, tartışmaya değer sorular.