|
Resim yapmak istiyorum.Kategori: Berlin Günceleri | 1 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 20 Aralık 2008 11:28:52 Kalemi, kurşunkalemi, elime alınca elim ayağım birbirine dolaşıyor. Ne yapacağımı bilemiyorum. Oysa resim yapmak istiyorum. Çizgiler çekmek, o çizgiler kadın olsun, istiyorum. İlhan Berk'in resimlerine benzesin istiyorum yaptıklarım. Felli'nin koca memeli kadınlarını çizeyim istiyorum. Olmuyor.
Berlin Günceleri 24 – 30 Kasım 24 Kasım, Pazartesi Paul Klee’nin Şiirleri’ni unutmuştum. Bir başka kitabı ararken elime geliverdi kendisini anımsatırcasına. Avrupa resminin olmasa da dünya şiirinin, yazınının büyük ustalarının da resim yaptığını bilmek ayrı bir şey, onların yaptığı resmi yakından görmek daha farklı. Baudrillard, Mallarmé, George Sand, Burroughs, Prevert, Althusser, Genet, Appolinaire, Grass, Artaud, Breton, Tzara, Knutson... Picasso’nun da şiirleri var Paul Klee gibi. Kendi desenleri, çizimleriyle bezeli bu kitabın şiirlerinde felsefe ağır basıyor duygudan önce. “Fırtına ve Solucan Şarkı söyleyen ve Tahrik Kurt ve Şarkı Söyleyen Tahrik ve Fırtına” Kenar notları, dip yazıları, düşünce kırıntıları, resimlere sığmayan şeyler... “Yoksulluk. İlişkisiz ülke, yeni vatan, esintisizliği anıların, dumanı yaban ocağının. Dizginsiz! nerede aldandım yok anne kucağı.” 25 Kasım, Salı Cevat Çapan, Sözcükler dergisinin Kasım-Aralık sayısındaki “Başka yerlerde Başka Düşler” şiirinin şu üç dizesiyle babama aldı götürdü beni: “Bir dağdan iner gibi yavaşça atını bağlayıp avludaki asmaya odaya sessizce giren bir düştü babam.” Babasız büyüyen çocukların düşündeki babalar hep sessizdir ve onlar hiç büyümeden baba olmuşlardır sanki. Onların çocukları babalığın ne olduğunu bilirler de, babaları bilmez nasıl baba olunacağını. Babamın yaşını çoktan geçtim ama babam duruyor olduğu yerde, düşlerimde. Odaya sessizce girişini hiç görmedim, atını bağlayışını da. Yalnızca belli belirsiz bir düş, bir motif! 26 Kasım, Çarşamba Litereturhaus, Berlin’in en sevdiğim mekânlarından biri. Şık ve rahat olduğu için gidiyorum oraya. Özellikle yazarların, şairlerin arşivlerini sergilemesi ve okuma akşamlarıyla da benim ilgi alanımın içinde burası. Bugün, Resim Yapan Şairler kitabını karıştırdım uzun uzun alt kattaki kitapevinden, Kohlhaas’tan. Bu başlık, Heinrich von Kleist’in Michael Kohlhaas’ından (1810) geliyor: 16. yüzyılda bir at satıcısının karşılaştığı haksızlık yüzünden nasıl haydut olduğunu ele alan bu anlatının kahramanının adı, bu, Kohlhaas. Anlatının kahramanı Kohlhaas, birey devlet çatışmasını en uçta yaşamış biri. Sorunsuzca hep gidip geldiği, geçtiği eyalet sınırında bir gün kendisinden pasaport sorulması ve rehin alınması, evine geldiğinde atlarının tanınmayacak kadar perişan halini görmesi üzerine baş kaldırır, hakkını aramaya kalkar. Yasal olarak hakkını alamayınca kenti ateşe vererek, isyan çıkartarak yasal olmayan yollara başvurur. Kohlhaas, Luther’le konuştuktan sonra ikna olur. Atları gürbüz halde kendisine iade edilir. İsyan çıkardığı ve zarar verdiği için de canından olur. Fal, büyü, rüya... gibi motiflerin de yer aldığı anlatının kahramanın adının, bugün yalnızca edebi kitapların satıldığı bir kitapevinde yaşıyor olması bile hoş bir durum. Berlin’in geceleyin tanımak çok zor; her yer ışıl ışıl, rengârenk. Yaklaşan Noel için kurulan tezgâhlar kenti apaydınlık yapıverdi birden bire. 27 Kasım, Perşembe “Şairini Arayan mektuplar”da Enver Gökçe’ye “Sevgili Yoldaş” diye hitap edilmesinden hoşlanır mıydı acaba? “Ever Yoldaş”, “Yoldaş”larla kendisine ders verir gibi devrimci bir söylev çekilmesinden rahatsız olacağını düşünüyorum. Arada bir “Enver abi”ler de sıkıştırılmış olsa bu ateşi yüksek söylevin içine, “Yoldaş” sözcüğüyle sessiz, sakin, çekingen Enver Gökçe’nin dünyasına hançer sokulmuş gibi duyumsadım kendimi. Üzüldüm. Fiyakalı ve akıl verici bitiyor Enver Gökçe’ye yazılan mektup: “Sevgili yoldaş, şiirin yetim çocuklarıyla olsun inancın.” Vay canına! 28 Kasım, Cuma Bugün “Çeyrek Bir Aydının Portresi”ni yazdım: “Ben şiirden fazla anlamam ama bana göre... “ diyen adamın, “Halklı mıyım ağabey... “diye soran adamın, Her yerde aynı bilgi kırıntılarını satan adamın, Her toplantıda olayı saptıran ve ilgiyi üstüne toplamaya çalışan adamın, “Belki de benim bu sorumda ‘hainlik’ ve ‘sinsilik’ var...” diyen adamın, “Valla hiç güleceğim yoktu...” diyen adamın, “Neden şiir okunmuyor...” sorusunu kendisine sormayan adamın, Yaşamı boyunca olumlu, iyi, güzel şeyleri görememiş adamın, İroniyi hakaret gibi kullanmayı marifet sayan adamın, portresini çıkarmaya çalıştım. 29 Kasım, Cumartesi Resim yapmayı denedim. Olmuyor. İnat mı ediyorum resim yapmakta? Evet. Resmen inatçılık ediyorum. Başaramadığımı bile bile resim yapmak istiyorum. Kalemi, kurşunkalemi, elime alınca elim ayağım birbirine dolaşıyor. Ne yapacağımı bilemiyorum. Oysa resim yapmak istiyorum. Çizgiler çekmek, o çizgiler kadın olsun, istiyorum. İlhan Berk’in resimlerine benzesin istiyorum yaptıklarım. Felli’nin koca memeli kadınlarını çizeyim istiyorum. Olmuyor. Kafka’nın desenlerin, çizgilerini görünce umutlanır gibi oldum, ona benzesin yaptıklarım, istedim. Yine olmadı. 30 Kasım, Pazar Kışın çiçek açan ağaçlar vardır elbette tropikal bölgelerde ya da botanik bahçelerinde. Kreuzberg’te bir sokakta bembeyaz çiçekleriyle üşüyen ağacı görünce şaşırmamak elde mi? Biz de küçük dilimizi yutacaktık şaşkınlıktan.Yazdan kalan çiçekler mi diye yokladı Rahime. Kurumuş değildi bembeyaz çiçekler. Tazeydi. Hoş bir kokusu da vardı üstelik. Hava boz, soğuk. Çiçek açmış ağacın altında çakılıp kalmış bir halde bu işin sırrını çözmeye çalıştık uzun süre. İşin içinden çıkamadık. Bir doğa harikası mıydı, yoksa kışın da çiçek açan bir ağaç mıydı, anlayamadık.
YorumlarMURATHAN ÇARBOĞA
{ 30 Ocak 2009 19:27:20 }
Sevgi, hançer midir Enver abi? Hayata şiirin penceresinden baktıkça suratımıza yediğimiz tokatlar haddimizi bildirir mi bize? Umarım,sen beni anlamışsındır Enver abi...
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|