|
Bir Şiire GidiyorumKategori: Berlin Günceleri | 0 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 06 Aralık 2008 23:10:21 Çok satar kitapların yazarı İspanyol Carlos Ruiz Zafón, 30 dile çevrilen ve on milyondan fazla satılan romanı Rüzgârın Gölgesi'nden sonra yazdığı Meleğin Oyunu için "Unutulmuş kitaplar kütüphanesi" diyor. Ne büyüleyici bir değerlendirme: Unutulmuş Kitaplar Kütüphanesi! Yalnızca unutulup giden kitaplardan oluşan bir kütüphane! Kitaplar unutulunca, yazarlar da unutulur elbette.
Berlin Günceleri 10 – 16 Kasım 10 Kasım, Pazartesi Cumhurbaşkanı ve başbakan. Yan yana Anıtkabir’de. İçlerine sindiremedikleri Cumhuriyetin kurucusunu anıyorlar. Nasıl acı çekiyorlardır Ata’yı anarken. Kim bilir içlerinden neler geçiyordur. Türbanlı eşleriyle Cumhuriyete sahip mi çıkıyorlar, yoksa yıkılması için mi çaba harcıyorlar? Bunu mu düşüneceklerdi bir de. 11 Kasım, Salı “Sus, su alıyor damlalar dolu dolu” Bir şiire gidiyorum! Bir şiire gidiyorum! 12 Kasım, Çarşamba Klee sergisi. 250’den fazla özgün yapıt. Çocukluk (oyun, oyuncak, düş), Eros (doğum, cinsellik), Kadınlar-Erkekler (parçalanmış gövdeler), Uzaklık (Tunus ve Mısır kültürü sanatı), Tiyatro (maskeler), Hayvanlar (daha çok balıklar, kuşlar, kuzu), Doğa, Müzik, Mimari (enfes kurgu), Bauhaus (akımın beyni değilse de sadık bir neferi), Yazı (harfler, heceler), Din (dinsel temalar, kahramanlar), Savaş (Birinci Dünya Savaşı, yaralı askerler, yanmış yıkılmış kentler) ve Melankoli (duygu yoğunlaşması). Bu başlıklar altında oluşturulmuş sergi. Düşleri, oyunu, yapyalın çizgileri, kendi içinde parçalanmış gerçekliği, öyküyü, bütünün anlamını, espriyi... de unutmamalı. İlhan Berk’in “Paul Klee’de Uyanmak” şiirini Ferit Edgü’nün “Kee, Kavram ve Yaratı” yazısını okudum sergiden gelir gelmez. Günlükler (1898-1918) de elimin altında. Klee, bir yazıya doğru ivme kazanıyor içimde. Bugün beni çok zenginleştirdi, Klee. “Ne güzel uzamış öyle sakalların Cinnetime uzunca bir selâm ver” Bir şiir daha boy veriyor içimde. 13 Kasım, Perşembe Osmanlı ve Atatürk döneminde Yahudilere sahip çıkışımızın belgesel filmi: “Desperate Hours”. Başkonsolosla Berlin Yahudi Cemaati’nin ortak düzenlediği akşamın en sürpriz etkinliği ise “Sarband”grubuydu benim için. Safarad’ları ve 2. Dünya Savaşı’nın arifesinde Yahudi bilim adamlarının, sanatçıların, profesörlerin... Türkiye üniversitelerinde görevlendirmeleriyle ilgili pek çok kitap okudum ve sergi gezdim. Birkaç yıl önce açılan “Haymatloz” sergisi de bunlardan biriydi. Yahudi kıyımı, acılar, gaz odaları, kaybolanlar ve göç... Acının en katmerlisini yaşattı faşistler Yahudiler’e. “Sarband”, çeşitli uluslardan oluşuyor ve yalı tambur, ut, kanun, ney, tef... gibi enstrümanları kullanarak yumuşak ve içe işleyen müzik yapıyorlar. Türkçe, Yunanca, İbranice, İspanyolca... söylediler şarkılarını. Zengin bir yiyecek eşliğinde şarap içmek de varmış günün kısmetinde. 14 Kasım, Cuma Öğretmenlerin grevi bitti. Bitti ama kimi memnun etti Öğretmenler Sendikası (GEW)?. Sözleşmeli öğretmenlerin maaşı, gelecek yılın Haziran’ından başlayarak 65 Euro arttı. Bir kerelik de 300 Euro verilecek, o da gelecek yıl. Bir yıl sonrası için anlaşıyor sendika! Bu yıldan geçerli olamaz mıydı bu eti ne budu ne artış? Akıl alacak gibi değil. Üniversite öğrencileri de huzursuz. Onlar da üniversiteleri işgal ettiler ve hükümetin ekonomik tutumunu, yer yer olaylı, protesto ettiler. Çok satar kitapların yazarı İspanyol Carlos Ruiz Zafón, 30 dile çevrilen ve on milyondan fazla satılan romanı Rüzgârın Gölgesi’nden sonra yazdığı Meleğin Oyunu için “Unutulmuş kitaplar kütüphanesi” diyor. Ne büyüleyici bir değerlendirme: Unutulmuş Kitaplar Kütüphanesi! Yalnızca unutulup giden kitaplardan oluşan bir kütüphane! Kitaplar unutulunca, yazarlar da unutulur elbette. Şiir, öykü, roman, deneme, bilimsel çalışma, anı, günlük, mektup, röportaj... Binlerce kitap! Yeniden okumak isteyeceğimiz kitaplar! Olanağım olsa öyle bir kütüphane kurmak isterdim sıkı bir uzman kadroyla. Kadro? Yazarlara sorular sorarak saptardım herhalde unutulmuş kitapları. Kendime çevirirdim en çok bakışlarımı ve sorardım özüme hangi kitapları unuttuğumu. Bir yol bulabilir miydim o unutulmuş kitaplara ulaşabilmek için? Bilmiyorum. Ama, ben, Meleğin Oyunu’nu okumak için dayanılmaz bir istek duyuyorum. 15 Kasım, Cumartesi Hava kapalı mı kapalı. Yağmur yok. Bulut, o da yok. Yağmur, geldi gelecek. Sokağa çıkmayı canım hiç çekmiyor. Evde oturmak en güzeli! Hulki Aktunç’la karşılıklı yazdığımız şiirleri bir çatı altında topladım bütün gün. Bir iki kere meyve soymak ve Türk kahvesi yapmak için mola verdim. Son şiirimden ilk iki dize şöyle: “Bir resim nedir ki çerçevesinde sen olmayınca Sımsıkı bir oyun havası korsan bir fırçayla” 16 Kasım, Pazar Öğleden sonra Adnan Binyazarlar’la Potsdam’a gittik. Gölün etrafında dolaşmaya başlamıştık ki yağmur serpiştirmeye başladı ve arabaya döndük. Sonra yağmur kesildi, güneş açar gibi oldu. Bir daha geri dönüp de gölün etrafını yürümek içimizden gelmedi. Potsdam, tarih demek. Bürokratların yaşadığı kent. Evler tipik Alman mimarisi. Bahçe düzenlemeleri bile özgün. Bu küçük kentin Hollanda Mahallesi pek ünlü. Hollanda evleri, dükkânları, pastaneleri bir dönem burada Hollandalılardan oluşan bir koloninin varlığını işaret ediyor. Tipik (kıl testereyle oluşturulmuş gibi zarif ) Rus evleri , lokantaları da görülmeye değer. Sonra eve geldik. Adnan Ağabeyin eşinin yaptığı poğaçaları ve kekleri yiyerek “Edebiyatın Dar Yolu”nda konuşmaya daldık akşamın nasıl olduğunu fark etmeden.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|